Halit KATKAT


İnsanlığın ihtiyacı olan sistem

Halit KATKAT


Ülkemizde bu günlerde işyerlerinde ve alanlarda sendikalaşma, toplu sözleşme vb. hakları için iş bırakıyor ve direniyorlar. Bunun yanında ağır koşullarda çalışan fakat yaşam koşulları gittikçe ağırlaşan sağlık emekçileri; elektrik, doğal gaz vb. zamlardan zarar gören halk kesimleri ve tarım üreticileri ile diğer emekçi kesimlerin seslerini yükselttiğini görüyoruz. Mantıklı düşünen herkes şunu bilir; “rahat geçinebilen, ekonomik ve sosyal bakımdan şikâyeti olmayan hiçbir kişi sokaklara çıkıp ta yürüyüş yapıp bağırmaz”. 

Evet iktidar yanlıları hak arayan, haksızlığa karşı sözü olan herkesi iktidarı için tehlike olarak görmektedir. Bu elbette sadece bugünkü iktidar için söz konusu değil; köleci, feodal ve günümüzde kapitalist bütün mülkiyetçi iktidarlar için söz konusudur. Tarihte mülkiyetin ortaya çıkışından beri iktidarda olan sınıflar kendi mülkiyetlerini korumak, hatta büyütmek eğilimi ve amacındadırlar. Günümüz gelişmiş kapitalizmi olan emperyalizm, mülkiyet egemenliğine ayrıca sermaye ve mülkiyet egemenliğinin başka biçimi olan pazar egemenliğini eklemiştir.
Dünyada bugün sermayeden bağımsız bir devlet ya da toprak parçası kalmamıştır. İşgal edilecek toprak parçası, girilmedik pazar alanı kalmayınca emperyalist devletler bu alanları birbirlerinden almak için gizli-açık savaşa başvurmaktan çekinmezler. Evet günümüzün temel sorusu şu: Savaşçı, sömürücü ve doğal çevreyi talan edip yok eden bu kapitalist-emperyalist sistem devam edip gitmeli mi? Ya da karşısına yeni bir dünya anlayışı mı koymalı?
Mevcut sistemin korunmasından yana olan sermaye sınıfı ve onu savunan politikacılar bu sistemin devamından yana olduğu açıktır. Hatta bu sistemin sonsuza kadar devam edeceği başka bir sistem seçeneğinin olmadığı işçi ve emekçilere her gün propaganda edilir ve günlük yaşamdaki uygulamalarıyla gösterilir. En çok kitlelerin zihnine kazınan “kar, teknolojik ve ekonomik gelişimin anahtarıdır; kar olmazsa kimse üretim yapmaz, üretim araçlarını geliştirmez” vb. anlayışlardır. Amaç paranın egemenliğine dayalı bu sistemin kutsallaştırılmasıdır. Sürekli bu düşünceler emekçilerin kafasına günlük ihtiyaçlar temelinde işlenince emekçiler bu sistemden başka bir sistemin olabileceğinin hayalini bile kuramazlar. Tıpkı balıkların suyun dışında başka bir yaşamı bilmedikleri gibi…
Bu düzenin dışında kendileri için başka bir dünya olabileceğini düşünemeyen işçi ve emekçiler de mevcut düzen içinde çözüm arıyorlar. Ya mevcut sendikaların önderliğinde yaptıkları gösteri ve iş bırakma eylemlerinden medet umuyorlar ya da her gün yenisi kurulan partilerden. Zaten onlarda mevcut sistemin dışına çıkmayı düşünmeyen, emekçiler için kurulacak yeni bir sistemin yolunu göstermeyen bir işleyiş içindeler.
Bugün günlük basında ya da sanal alemde yorum yapanların çoğu eleştirilerini iktidara hatta tek adama yöneltiyorlar. Sanki tek bir kişi değişirse sistem değişirmiş gibi… Bu da lider temelli bugünkü sistem anlayışından kaynaklanmaktadır. İşçilerin, lider ya da tek adam temelli politika yerine kitle temelli politikayı, paranın egemenliği yerine emeğin egemenliğini, plansız ve kaotik ekonomi yerine planlı ekonomiyi koyan sisteme ihtiyaçları vardır. Bu aynı zamanda insanlığın da ihtiyacıdır.