Sadullah ÇAĞLAR


İSKENDERUN DÜNDEN BUGÜNE

Sadullah ÇAĞLAR


Akdeniz, körfez, denizle çevrili İskenderun geçmiş Büyük İskender, Makedonya Kralı Büyük İskender tarafından keşfedildi.

Etrafı Amanos dağlarıyla örtülü, yarım saat ya da daha az sürede ulaşılabilen dağ yaylaları, Belen, Soğukoluk, Atik, Nergizlik…

Serin havasıyla hiçbir bölgede olmayan yakın, yarım saat gibi kısa zamanda iklim değişikliğine, yine adı mitolojiden gelen Arsuz, tarihsel olan geçmişi, efsane olan güçlü adam Herkül’ün yaşam yeri.

Hatay’ın önemli şehri olan İskenderun, liman olarak çok işlek deniz bölgesiydi. Örneğin, Süveyş Kanalı açılmadan önce en hareketli limandı. İskenderun, Süveyş’ten sonra kısmen daraldı.

İskenderun, bölgede demiryolu olan ve Ortadoğu’ya geçiş yolu bu kazadan, deniz-demiryolu-karayolunun başlangıcı sayılır. Üstelik 1940’lardan sonra havaalanı ile Adana ile bağı vardı.

İskenderun 1950-60 yılına kadar sanayi merkeziydi. Şöyle ki, kent fabrikalar, liman hareketliliğiyle, dağ yaylaları, günlük uçak seferleri, trenlerin veda düdükleri, vapurların yankılanan sesleri…

Şimdiki Cumhuriyet Meydanı, Yener Kitabevinin önünde Teyyare Postasıyla gelen İstanbul gazeteleri, gazeteleri bekleyen aydınlar, okurlar… politika konuşulur ya da okudukları kitapları tartışırlar. O yaşlarımda en çok aşk romanları da okunurdu; Kerime Nadir’in Hıçkırık, Esat Mahmut Karakurt’un Alaka Ismarladık, Son Gece romanları…

Bu arada haftalık politika dergileri; Metin Toker’in Akis dergisi; İsmet Paşa’nın damadının dergisiydi. Tıpkı İngiliz The Times, ABD’nin Time’ın benzeriydi.

Sonra günlük 10 kuruşa kitap kiralanan kitapevleri, kitapevlerinde döpiyesli, mantolu kentli kadınlar; Londra, Kazablanka eğlence mekanları…

Deniz sahilinde Zafer, Akdeniz gazinoları; Ekspres lokantası, toplu arkadaş yemekleri;

Unutulmaz Şehit Pamir Caddesi…. Bolulu Niyazi’nin öğlen çıkan kebapları;
Antuan Zuki’nin kumaş mağazası, Merinos, Hereke ve İngiliz kumaşlarıyla zengin bir mağazaydı. Daha ileride Gazozcu Selim’in yeri; meyveli gazozları meşhurdu. O dönemde daha kola ortada yoktu.

Londra Barı’nın önünde süslü bayanlar, onların faytonla geliş saatleri ayrı bir nostaljiydi…

Ne demişti şair; ‘Bir güzel kadını bütün sanatlara tercih ederim’
Atlı fayton arabaları, onları çeken atların nal sesleri, sinemalar caddesi, saat 6 matinesi, İngilizce orijinal filmler, Esther Williams’ın su perileri ve Dünyaya Bedel Kadın filmi. Kanatlı sinemasında ise konser dönemleri; Mukadder Atakan, Ahmet Üstün… Mukadder Atakan’ın meşhur sesinden Sevde öyle müşkil ki, onu çekenler bilir
Sonra Alaattin Yavaşça’nın Ahmet Üstün’ün sesinden umutsuz bir aşka düştüm, ağlarım ben halime eseri eserleri…

Kişiler, o dönemde giyimine çok düşkündü. Herkesin özel terzisi vardı. Rum kökenli terziler İlyas Küpeli, İlyas Ayaz, Paris modasını takip ederlerdi.

Aydınlar, koltuğunun altında gazeteler, kitaplar taşırdı. Bu politik insanlar, yolda selamlaşır, sohbet ederler… bu görüntülere sık sık kaldırımlarda rastlardınız.

Öğlen saat 1’de fabrika düdükleri,

Pac Meydanından limana kadar fabrikalara giden işçiler, tıpkı İtalyan’ın Milano şehri fabrikaya bisikletle giden işçilerin görüntüsü. İskenderun 1950-1960’lara kadar çalışmaya gelen göç işçileriyle kuşatılmıştı.

Genelde İskenderun bir şenlikti.

Bütün bu gelişmeler sonrası, 1950’de başlayan köylerden kentlere göç, gecekondu semtleri, kentleri kuşattı ve maalesef kentler köykent oldu. Plansız programsız büyüme, doğanın tahribatı, atom bombasının kullanımı, nükleer silahlanma yarışı, iklime ve doğaya korkunç zarar verdi.

Tabiat parçası olan milyonlarca ağaç kesildi, dünya iklimini besleyen Amazon ormanları yok edildi. Bunun bedeli insanlığa felaket getireceğini bilim adamları hep haber verdiler. Ama, sözde politik yöneticiler, bilime arkalarını döndüler. Sonra aşırı sel felaketleri…

Tabiat anayla oynamanın bedelini günümüzde insanlık acı şekilde ödemekte. Yakın günlerde yaşadığımız acılı zelzele, bütün ülke insanı için felaket oldu. Özellikle Hatay’da Antakya ve İskenderun’da yaşanan yıkımlar inanılmaz acılar yaşattı.

İskenderun, zelzele sonrası tıpkı 2. Dünya Savaşı içinde müttefikler tarafından bombalanan Berlin’e benzedi.

Yıkılan çarşı, mağazalar, yerle bir olan binalar, denizin taşıp şehre yayılması…

Şehrin merkezi Pac Meydanı, tam bir harabe ve yoksul insanların yemek için bekleyen acılı konumu savaş sonrası görüntüyü andırıyordu.

Çarşıda İskenderun’un en büyük iş merkezi olan Büyük Çarşı İşhanı yok oldu. Bu İşhanı, özelde dar gelirli esnaf için bir sığınaktı. Az bir kirayla kişiler orada barınma olanağı bulmuştu. Ve özellikle sahaflar bu işhanında kalıyordu. Üstelik, şehrin herkesin ulaşabileceği bir merkezdi.

Deniz sahilindeki görüntü, eski gazinoların yerleri, bankalarla kuşanmış, bunun ötesinde denize bakan manzaralar yok artık. Zaten daha önceleri o güzelim sahil, beton yığını bir bina konumu yaşamaktaydı.

Örneğin şimdiki İş Bankası, 1950’ye kadar muhteşem mimarisiyle Marmara gazinosuydu. Sahibi Nikola Saba’ydı. Masalar beyaz örtüleriyle kaldırımın üzerinde, garsonları beyaz ceketleriyle servis yaparlardı.

Cumhuriyet Meydanı, şimdiki Yapı Kredi Bankası yoktu. Orası uluslararası işlek bir pastaneydi. Şehirde turistler, yabancılar masalarda oturur, onlara hizmet edilirdi. Soğukoluk, Nergizlik yayla otobüsleri bu meydandan kalkardı. Adliye’nin ön tarafında Posta idaresi. Meşhur dondurma ve pasta salonu, sinema çıkışı uğrak bir merkezdi.

İskenderun, evrensel, çok kültürlü yapısı ve mimarisiyle özel bir kentti. Bu kenti keşfeden Büyük İskender’in bir anıtının olmayışını hep bir eksiklik olarak kaldı.

Ama beklenmeyen zelzele sonrası İskenderun sanki hayalet şehre dönüştü. En zoru sevdiğimiz dostları kaybettik. Yakın akrabalar, onun ötesinde sanatla bilimle ilgili özel koleksiyonlar, arşivler, bizleri besleyen kitaplarımız, radyolarımız toprağa gömüldü.

İnsan yaşamı olarak aklımızı besleyen araçlar, bizlere yaşamı sevdiren tüm değerleri kaybettik. Ama her şeye rağmen umutsuz yaşam olmaz. Hayat bütün güçlüğe rağmen güzeldir. Ne derler bilirsiniz, ‘yaşam, insanı sevmekle başlar.’ Sevgiyi, sevmeyi, barışı önümüze koyup Don Kişot gibi cesur olalım, umudu taşıyalım.