Nurullah ER


İSKENDERUN´UN YAZ SICAĞI

İskenderun´un yaz sıcağı yakıcıdır, boğucudur.


İskenderun´un yaz sıcağı yakıcıdır, boğucudur.
Yaz mevsimiyle birlikte yağmur düşmez, esinti olmaz.
Ortalama sıcaklıklar kırk dereceye yakın seyreyler, bazense geçer. Ortam sıcaklığı ise kırk, elli arası.
İki ayı geçti, aşırı sıcaklıklar aynı seyrinde devam ediyor.
Gündüzler dışarı çıkılmıyor, geceleri yatılmıyor.
Gün boyu denizin üzerinde ısınan hava, Amanosların tepesinde oturup kalıyor. Öğle saatlerine kadar güneş bulutların arasında, esinti yok, yaprak kıpırdamıyor. Güneş sıcaklığı adeta ısırıyor, nem boğuyor. Öğleden sonra esen hafif meltem serinletmeye çalışsa da, şehrin binaları, işyerleri, asfaltı, betonu geçit vermiyor.
Adeta yutuyor!
Yaşlılar, çocuklar, kalp hastası olanlar, şeker hastaları, nefes darlığı çekenler hastahanelerin abonesi gibi, acil servisler dolup taşıyor.
Böylesi bir ortam, bölgenin coğrafi yapısından ve iklim özelliğinden kaynaklanmaktadır.
İklimi böyle diye burada yaşayan insanlar bu zahmete katlanmak, bu sıkıntıyı çekmek zorunda mı böylesi yüzyılda, böylesi çağda? Aklın yolu birdir, her şeyin çaresi vardır.
İskenderun Akdeniz´in kucağında oturan, Amanosların koynunda yatan bir şehirdir. Kıyı boyunca uzanan plajları, Amanoslar´da serin yaylaları vardır. Hem de elini uzatsan tutacak, yürüyerek gitsen varılacak kadar yakındır. Ne var ki, İskenderun´da oturup da ayağını deniz suyuna değdirmeyen, soğuk yayla pınarlarından bir tas soğuk su içmeyen İskenderunlu çoktur. Yaz ayı boyunca sarı sıcağına, boğucu nemine adeta teslim olmuşlardır.
Bir şehrin insanı yaşadığı şehrin nimetlerinden yararlanıp, huzur güven buldukça, mutlu oldukça, yaşanası bir yer bildikçe şehrini sever, önemser. Böylesi bir ortamı sağlamak ve yaratmakta o şehrin yerel yöneticilerine, belediye başkanlarına düşer. Yoksa hiç bir yer kendiliğinden yaşanır halde değildir. Orayı yaşanır hale getiren, hizmet üreten belediye başkanlarıdır.
Her şeyden önce İskenderun´un şehir planlamasında, ikliminin özelliği öncelikli olmalıdır. Şehir planlamasında yaz sıcakları, Yarıkkaya rüzgarı, sel felaketleri ve depremi dikkata alınarak yapılmalıdır.
Çok katlı binaların bulunduğu, bitişik nizam evlerin, iş yerlerinin kurulduğu, yeşil alanların, parkların yer almadığı, sürekli klimaların çalıştığı, yoğun trafik kargaşasının yaşandığı bir İskenderun´da mevsim sıcaklığını bu faktörler bir o kadar daha da artırmaktadır.
Beton binaların, asfalt yolların emdiği sıcak hava, klimaların içeriyi serinletip dışarıyı ısıttığı çevre, arabaların egsoz sıcaklıklarını yaydığı ortam, güneş sıcaklığından daha büyük olumsuzluklar yaratmaktadır üzerimizde.
Yaylalar ve deniz kıyıları yaz aylarında serinlemek için bulunmayacak yerlerdir. İskenderun çevresinde böylesi yerler hem çoktur, hem de çok yakındır. Ne var ki faydalananı yok gibidir. Bırakın bir yaz boyunca burada yaşamayı, bir hafta sonunu bile buralarda geçirenler çok azdır.
Kıyı boyunca var olan halk plajları, halk plajı olmaktan çıkmış, nerdeyse turistik tesis haline gelmiş. Alınan giriş ücretleri, şezlong, şemsiye, duş ücreti, fahiş fiyatlı yiyecekler yüzünden İskenderunlu nerdeyse yönünü dönüp bakmıyor bile. Kıyı boyunca müsait olan yerlerde, taşların, kayaların arasında giriyor denizine.
Yaylaları da benzer durumda. Dağlar, taşlar, ormanlık alanlar adeta yağmalanmış, talan edilmiş. Mesire yerleri olarak bulunan yerlerde ise yine giriş ücreti, masa sandalye parası alınır olmuş.
Böylece İskenderunlu için yazın birazcık serinliye bilmek için ne yayla başı, ne de plaj köşesi kalmış.
Ne mi kalmış?
Kala kala Mahsuni Şerif´in Memmed emmi türküsü kalmış, onu söyler olmuş.
Sarı sıcak yamandır/ Aha Memmed emmi/ Gölgedeki bilmiyor/ Deha Memmed emmi.