Mustafa AKYÜREK


KAPİTAL VE VİRÜS

MUSTAFA AKYÜREK


Başınızı elleriniz arasına alıp kara kara düşünmeye başladınız mı?

Sonra, ‘atı alan Üsküdar´ı çoktan geçti´ dediğinizi duyar gibi oluyorum. Arkasından ‘Allah´ın dediği olur´ tevekkelelere secde ettiğinizi düşünmüyor değilim.
Ancak, gündelik yaşamın gel-git serenomileri arasında daha gerilere gitmek istiyorum…
Doğu´luyuz, Doğu´lusunuz. Tarlamızda, çubuğumuzda, meramızda Doğu´luyuz, Doğu´luyduk. Az daha aşağılara indiğimizde tezgahın başındaydık.
Bizler, keçimizden-koyunumuzdan telemesini incir ağacının duldasında mayalardık. Odun ateşinde bazlama yapardık. Tandır ekmeğine peynir-çökelek dürerdik.
Siz bakmayın Asya-Avrupa arasında köprü olduğumuza… Gövdemiz Doğu´luydu. Doğulu doğulu mutluyduk, hurafeler olmasa.
Yüzyıllar öncesine gittiğimizde ise Dedem Korkut elinde kopuzuyla el sallar bize.
Otağında, obasında Divan başındaydı Hatunlar. ‘Zira at binenin kılıç kuşananın´dır. Ata binen ve kılıç kuşanan kadın ve erkektir. Yanlış bunun neresinde?
Tarihin bir yerinde Anadolu gündeme gelir Koca İmparatorluğun orta yerinde…
Beylikler, Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve diğerleri.
Ve nihayet Cumhuriyet… Cumhuriyetin yayıldığı topraklar. Anadolu denen coğrafya.
Anadolu anaçtır. Üzerinde yaşayanlara sütünü verir urbasını giydirir. Ama yoksuldur Anadolu insanı. Bir o kadar da onurlu ve gururludur.
Bütün dünyada veba salgını kırıp geçirirken Batı´yı, insanımız toprağa el sürmüş, yarasına tütün basmıştır.
Doğaya sığınıp kara çıbana, trahoma em sürmüştür… Bunu yaparken deneme- yanılma yolunu seçmiş, çiçeği - yaprağı ve toprağı yüceltmiştir.
İbn-i Haldun, İbn-i Sina, Harezmileri Hekim bilmiş; kilisede meleklerin erkek mi dişi mi oldukları tartışılırken.
Kalemin ucu kaçıyor. Gel-git ekseninde geziniyoruz bazen. Son yüzyılı deşelemeye çalışalım…
Dünya Savaşı yıllarını da kapsayacak şekilde coğrafyamıza baktığımızda türlü türlü hastalıklar görürüz… Trahom, kara çıban, sıtma, verem, cüzzam, çiçek…
Bu hastalıkların kökeninde hep yoksulluk ve eğitim yoksunluğu vardı.
Ne var ki, veremin bir yanı her zaman ‘Kara Sevda´ olmuştur. Bunun uğruna da nice ağıtlar düzülmüş, içli şiirler yazılmıştır.
Daha, yakın zamana kadar ev ev dolaşılarak sıtma yokedilmeye çalışılmıştır.
Anofel dağların ardına çekilmiş. Sıtma Humma ile anılmaya devam etmiştir.
Hiv, sars ve corona… Adı üstünde mikroptur bunlar.
Dünyayı sarıp-sarmalayan bu tür virüsler bize Batı´dan gelmişlerdir.
Batı´nın ve bizdeki uzantılarının ilişki zincirleri ve zevkleri çakışınca ‘yeme de yanında yat´ deyimi bir kez daha dudaklarımıza yapışır.
Yapay çim balkonlarda oturanlar ürkek ve tedirgin olduklarından olsa gerek ayak takımı olarak nitelendirdikleri kişilere -gizli gizli- gıpta ile bakarlar.
Bunun için çitlerde kendiliğinden yetişen böğürtlen ve kuşburnunun sanayisini bile yapıp sofralarına buyur ettiler.
Şimdi tereyağı, kaymak, lavaş, kekik vs. diyorlar.
Yine de virüslerden, zamansız ölümlerden kaçamıyorlar, kaçamıyoruz…
Zira, oburluk ve hırs vardır…
En önemlisi KAPİTAL denen AKÇE vardır!

akyurek1956@hotmail.com

15.03.2020