Sadullah ÇAĞLAR


Kara gün

Sadullah ÇAĞLAR


Tarih bilmeden günümüzü tanıyamayız. Geçmiş yıllarda insanlar kitapçıya bile giderken insanların yanlarında her fırsatta okuduğu gazete ve kitap olurdu. Teknoloji ilerledikçe en başta arkadaşlık ilişkileri kayboldu.

Bizlerin erken yaşta başlayan öğrenme tutkusu, özellikle tarihe yönelik bilme, bizlere bilgi birikimi sağladı. Aslında ülkemizde yaşanan kültürel olaylardan uzak olursanız, felsefe bilseniz de toplumdan koparsınız.
1954 yılında Yusuf Ziya Ortaç´ın çıkardığı Akbaba mizah dergisi vardı. Dilde uzman olan Yusuf Ziya, haftalık olan dergide başyazardı. Derginin yazarları arasında Reşat Nuri Güntekin, Rıfat Ilgaz, Aziz Nesin ve İlhan Selçuk gibi şöhretli yazarlar vardı.
Akbaba dergisini günümüzde bile aşacak bir dergi çıkmadı. Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde geçmişteki gibi kalıcı yazılar yok. Elbette bilgisayar ve akıllı telefonlar harika buluşlardır ancak buna rağmen batılı insanlar akıllı telefonlara sınırlı zaman ayırmaya özen gösteriyor.
Akbaba dergisinde çıkan yazılar, özellikle Yusuf Ziya´nın yazıları bizleri çok etkilerdi. Aradan uzun yıllar geçmesine rağmen pek çok yazı hala hafızamda yer alır. Bundan dolayı büyük yazar Yusuf Ziya´nın ‘´Kara Gün´´ isimli makalesinde tarihi bir kişilik olarak karşımıza çıkan Bağdat Valilisi olarak da görev yapmış olan gazeteci Süleyman Nazif´i sizlere aktarmak istedim.
Süleyman Nazif, geçmişte Bağdat Valiliği de yapmış olan bürokrat asıllı bir başyazar olup aynı zamanda edebiyatçı yönü ile Servet-i Fünun akımının etkisinde kalmış ve Namık Kemal´in düşüncelerinden etkilenmiştir. İstanbul´un işgal edildiği günlerde Süleyman Nazif´in Hadiset gazetesinde işgale karşı başkaldıran ‘´Kara gün´´ isimli makalesi çıkar.
Şimdi olayı Yusuf Ziya Ortaç´ın makalesinden okuyalım; 9 Şubat 1919 sabahı, Hadiset gazetesinde bir başyazı çıkar; Kara gün!
Bir saat sonra işgal orduları komutanı General Franchet d´Esperey´´Derhal bu yazarı bulun ve kurşuna dizin´´ diye emir verir, ancak hapis cezasına çevrilir. Süleyman Nazif, tanıdığım insanların en cesur olanlarındandır. Düşüncelerinden asla taviz vermezdi. Bu sert adamın kadife kadar yumuşak bir kalbi vardı, ayrıca sohbeti seven bir insandı.
Şu dizeleri ilginç, ´´Gel ey seni ömür boyu beklediğim dilber, Bir aşinaya hayalin bir ömre bedel´´ şair ruhlu idi ve şaka yapmayı severdi.
Süleyman Nazif Bağdat valisi iken 3. Ordu Komutanı Hafız İsmail Paşa´dan şu telgrafı almıştır; 10 bin okka şeker ile 1000 okka çayın 24 saat içinde tedarik edilerek derhal nakledilmesi´´. Süleyman Nazif´in verdiği cevap ne kadar güzeldir;´´Çin imparatoruna yazmış olduğunuz telgrafın yanlışlıkla vilayetimize gelmiş olduğu maruzdur.´´
Yine Süleyman Nazif şair Ahmet Haşim´in Bağdat´lı olduğunu söyleyen şahsa ‘´Bağdat´ı kaybettik, Haşim´i de kaybetmeyelim´´ diyerek susturmuştur.
Aslen Diyarbakırlı olan Nazif izzeti nefsine son derece düşkündü. Ona ikramınıza iki kadeh ile karşılık veremeyecekse bir kadeh ikramı kabul ettiremezsiniz.
Bir gün sigarayı bıraktı. Parası tütün almaya yetmediği için. Sonra severek içtiği rakıyı terk etmek zorunda kaldı. Ama bu ayrılıklar biraz da dünyadan ayrılmaktı onun için. Bir akşam hafif bir üşütme onu yatağa serdi, ateşler içinde günlerce titredi.
Sonrasını yakın dostları anlatır; Hiç kimse bilmiyordu ki Süleyman Nazif bir gün ölecek. Şair Abdülhak Hamit, Süleyman Nazif ölünce ;´´Nasıl hak olur bir Süleyman Nazif, o ruhu mübarek, o cismi latif, meftun u makberdir. O bu milletle beraberdir.´´
‘´Hayatta ölü gezenler vardır, bence Nazif bilakis mezara diri girdi.´´ Yakın dostu Cenab Şahabettin onun için böyle derdi. Bağdat, Basra Trabzon vilayetlerinde yıllarca Osmanlı İmparatorluğu´nun valiliğini yapan bu ünlü Türk yazarı, mirasçılarına yedek cebinde üç adet kuruş bırakarak veda etti. Cenaze töreni 1927 yılında, soğuk bir kış yağmuru altında Ayasofya´dan, Edirne Kapıya kadar bütün İstanbul halkı, İstanbul´un işgaline direnen, ‘´Kara gün´´ yazarının arkasından ağlayarak yürüdü.
Mezar taşında kardeşi Faik Ali onu şu iki mısrada anlatıyor; ´´Şimşek mürekkep olmalıdır yıldırım kalem, mezarında yıldızlar ışıldamalı´´
Süleyman Nazif´i bir politik cümle ile bitirelim; ‘´Ah Enver Paşa, seni asla affetmeyeceğim, Gönlümdeki Enver Bey´i yıktığın için´
Süleyman Nazif´in Enver Paşa ile ilgili siteminin bir sebebi vardı. 1908 yılında 2. Meşrutiyetin ilanını sağlayan hürriyet ve özgürlük kahramanı Enver Paşa´nın kaybedileceği baştan belli olan 1. Dünya Savaşına girmesini asla affetmiyordu.