Halit KATKAT


Karar verenle temsil edilen arasındaki çelişki

Halit KATKAT


 

Ülke çok partili sistemle yönetilmektedir. Kapitalist bakış açısıyla bunun adı demokrasi´dir.

Demokrasi, dünyada ve ülkemizde genel kabul gören haliyle herkes belli resmi istemleri yerine getirmek koşuluyla parti kurabilir ve bu partiyi ülkenin belirlenmiş sayıdaki illerinde örgütlerse seçime girebilir. Partinin kurulması, propaganda yapması, örgütlenme çalışması yapması, seçime girmesi ve kitlelerin bu partilere oy vermesi; işte bütün bunlar burjuva demokrasisi için yeterli nedenlerdir.

Peki temsil ve yönetime katılım anlamında baktığımızda bunların bir demokrasi için yeterli olduğunu söyleyebilir miyiz? Evet sendika, dernek, kooperatif vb. örgütlenmelerin yapılabilmesi de demokrasinin göstergesi olarak gösterilebilir. Ama ülke veya kent yönetiminde bunların yönetsel ya da siyasi bir karşılığı yok. Çok defa yazdığım gibi demokrasi adına kurulan bu partilerin adı ne olursa olsun işçi ve emekçi sınıflarda bir karşılığı yok. Evet adlarına işçi, emekçi, köylü vb. diyebilirsiniz ama kuruluşunda, yönetiminde, denetiminde işçiler ve emekçiler yoksa, programı onların çıkarlarına göre değilse bu partiye işçi ve emekçilerin kendi partileri olarak sahip çıkması beklenemez.

Burjuva demokrasisi toplumdaki sınıfların varlığını ayrımcılık olarak gören bir anlayış olduğu için sınıf esasına göre parti kurulmasına hep karşı çıkmıştır. Onun için bugün Meclise girebilmiş partilerin tartıştığı konular ile halkın sorunları arasında bir bağ bulunmamaktadır. Örneğin halkın işsizlik, pahalılık, eğitim eşitsizliği, ücret yetersizliği konuları gündemin ön sıralarına gelmemektedir. Bugün tartışılan konulara baktığımızda konulardan biri döviz artışı, ki bu halkın yoksulluğuna etkisi bakımından değil yatırımcılar ve devlet bütçesi açısından tartışılmaktadır. Diğer tartışılan konu yurt dışına asker gönderme ve “şehitlik” üzerinden. Burada “şehitlik” sözlükteki anlamıyla değil iktidardakilerin tanımları ve çıkarları üzerinden tanımladıkları şekilde tanımlanmakta ve bunun üzerinden rakipler suçlamaktadırlar. Bu tartışmalar “şunu kınadın, bunu kınamadım” şeklinde hiçbir karşılığı olmayan, ülkeye ve yurttaşa hiçbir yararı olmayan boş sözler üzerinden kitleleri kendine çekmeye yönelik boş laflarla yapılmaktadır. İktidar her ne kadar yolsuzluklar, işsizliğin, yoksulluğun artması, toplumda kargaşanın artması vb. üzerinden eleştirilse de iktidar bunları duymazlıktan gelmekte hatta umursamamaktadır. İktidar seçildikten sonra istediğini yapma yetkisi olduğu anlayışından hareket etmektedir. Bunun için yaptığı yanlışlar için özeleştiri yapma gereği bile duymamaktadır.

Raf ömrünü doldurmuş olan ve toplumda kavgaya kaosa neden olan bu burjuva tarz demokrasinin yerine işçi ve emekçilerin kendi demokrasilerini koyma zamanı gelmiştir. Bunun için işçi ve emekçiler kentlerde sendika, meslek örgütleri ve kooperatif gibi üretim tabanlı örgütlerin yer aldığı kent meclisleri, ülke genelinde yine meslek temsilcilerinin doğrudan katıldığı genel meclislerini kurmayı hedeflemelidirler. Ya da en azından bunun emekçi kitlelerin bilincine çıkarmak için çalışmalıdırlar.

Geleceğin toplumunu oluşturmak isteyenlerin eski yöntemleri tekrar etmek yerine kitlelerin iradelerini kendi mesleki örgütlerinde onların kararları ve çıkarları doğrultusunda örgütlemeleri ve meclislerdeki temsillerini de yine bu örgütler üzerinden yapmayı düşünmeliler.