Halit KATKAT


Karganın müjdesi

Halit Katkat


Hastalık, pandemi yasakları, darbe tartışmaları ve ekonomi gibi ciddi konulardan bunalan okuyucularıma bugün gerçek yaşamdan uyarladığım bir öyküyü armağan ediyorum.

İlkokul birinci sınıfta alfabenin sonunda bir karga tekerlemesini anımsıyorum: “Karga karga gak dedi, çık şu dala bak dedi. Çıktım baktım o dala bu karga ne budala…” Burada çocuklara karganın budala olduğu mu anlatılıyordu, yoksa karganın dilinden anlayan ve karganın sözüne inanıp karganın dediği dala bakan yazarın mı daha budala olduğu anlatılmak isteniyordu hala anlamış değilim. Ama bugün bilim insanlarının yaptığı araştırmalar ve bizim de bizzat gözlemlerimize göre kargaların budala değil, bilakis zeki olduklarıdır. Zaten binlerce yıldan beri üç boyutu kullanan kargaların budala olduğu düşünülemez. Hele hele tanık olduğum ve sizlerin de tanık olduğunuza inandığım şu olay beni onların budala olmadığına iyice inandırdı: Gagasıyla kıramadığı cevizi havadan otoyola atıp üzerinden otomobiller geçip kırdıktan sonra yere inip cevizin içini yemesi… Kargaya kimileri kara haberci olarak uğursuz kabul eder. Bunun karganın sesinin güzel olmadığından ya da renginden dolayı ona yakıştırılan bir nitelik olduğunu sanıyorum. Konumuz kargalar değil elbette.

Aldığımız bir eşofmanı değiştirmek için AVM´ye gitmeye karar verdik. Ben eşimden önce evden çıkıp arabanın direksiyonuna geçtim. Eşim de çok geçmeden geldi. Eşim arabaya binince kontağı çevirip arabayı çalıştırdım. Gideceğimiz mesafe 12 kilometre kadardı. Yollarda trafik sıkışıklığı yoktu. Hiçbir yerde durmadan doğru AVM´ye gittik. AVM otoparkı girişinde güvenlik durdurup kontrol ettikten sonra hareket ettik. Otopark, AVM´nin en üst katındaydı. Arabaya yer bulmak için otopark içerisinde biraz dolaştıktan sonra boş bir yer bulduk. Durunca eşim inip yürümeye başladı. Ayağımı frene basıp elimle start-stop düğmesine basıyorum, araba stop etmiyor. Bunu birkaç defa denedim, olmadı. Arabada bir arıza var diye düşündüm. Şimdi servisi mi çağırsam, ne yapsam diye düşünürken anahtar aklıma geldi. Normalde anahtar arabanın içinde herhangi bir yerinde olsa araba çalışırdı. Ama çantamın içini aradım. Evet, anahtar yoktu. Demek ki sorun anahtarın olmamasıydı. Ben arabayı stop etmeye uğraşırken eşimde on metre kadar ilerlemişti. Hemen arabadan çıkıp eşime seslendim. “Gel gel” dedim. Geldi. “Sendeki araba anahtarı çantada mı? Bir bak” dedim. Bir taraftan ne oldu, niye istiyorsun diye sorular soruyor, diğer taraftan çantasını karıştırıyordu. Sonunda anahtarı buldu. Anahtarı alıp arabaya oturunca arabayı stop ettirdim ve arabadan çıkıp anahtarın düğmesine basıp arabayı kilitledim. AVM´ye indik. İşimizi bitirdikten sonra tekrar arabaya binip eve döndük. Ama esas sorun bundan sonra başladı. Anahtar nerede? Dönüş yolunda da bir yerde durmadık. Geldikten sonra ben tekrar ceplerimi, çantamı aradım. Yok. Eşime “sen çantana bak, belki diğer anahtar da sendedir” diye. Çantasını bir defa daha arattırdım. Yok. Pantolonumun ceplerine, giydiğim ceketin ceplerine tekrar tekrar bakıyorum yok. Bir anahtar elbette işimizi görür. Ama olayın diğer boyutu var ki bizi esas rahatsız eden de o. O da şu; kaybolan anahtar bir hırsızın eline geçer ve arabayı çalarsa ne olacak? İkimiz emekli maaşlarımızla ancak geçiniyoruz. Arabayı nasıl alırız. Arabanın kaskosu var. Ama yedek anahtar kayboldu dersek o da araba bedelini karşılamaz. Biz bir taraftan anahtarı arıyor, diğer taraftan da çözüm arıyoruz. Arabayı park ettiğimiz yerde her tarafa baktık. Yan tarafında bahçe sınırımızdaki mazıların içine, diplerine baktık, aramadığımız yer kalmadı. Sonunda kaskoya telefon ettim. Kasko “servise gidin servis bizi arasın” dedi. Cumartesi günü Servise gittik. Durumu anlattık. Bekleyin usta gelecek sizinle görüşmeye… Yarım saat kadar bekledik. Usta geldi. Ona da durumu ayrıca anlattık. Usta “eğer arabanız çalınmasın istiyorsanız komple anahtar sistemini değiştirmeniz gerekir. Bunun fiyatı on bin lira. Sadece yedek anahtarı devreden çıkarırız, hırsız arabayı açar, ama arabayı çalıştıramaz. İçindekileri alır, gider. Bunun fiyatı iki yüz elli lira. Yedek anahtar yaptırırsanız üç bin beş yüz lira.” En ucuz seçenek olan yedek anahtarı devreden çıkarmaya karar verdik. Artık hırsız arabayı açarsa, varsa içindekileri alsın götürsün; biz de içeride bir şey bırakmayız. Ustaya tamam dedik. Ama Usta “bugün mümkün değil, internet sistemi yok, pazartesi ya da salı günü gelin” dedi.

Çaresiz eve geldik. Seç beğen al. Kolay karar verecek durum değil. Komple yaptırmaya kalksak on bin lira, bu bizim için bir servet. Sadece anahtar yaptırsak o da az değil, üstelik hırsızlığa karşı bir önlem de olmuyor. En son çare olarak internette anahtar kaybında ne yapılmalı diye arama yaptım. Bu işi yapan anahtarcılar varmış. Google´da bize yakın bir yerde anahtarcı arattırdım. Bir anahtarcı buldum. Telefon ettim. “Tamam getir arabayı yaparız” dedi. Ama bu bizim sorunumuzu çözmüyor, kafam netleşmiyordu. Pazartesi oldu. Eşime “anahtarcıya gidelim mi” diye sordum. “Hele kalsın” dedi. Hayret, esas tedirgin olan kendisiydi. Arabayı park ettiğimiz yerlerde aramalara devam ediyoruz. Çitteki çalılıkları açıp açıp içlerine bakıyoruz. Bulamıyoruz. Böylece bir gün daha geçti. Salı günü sabah her günkü gibi kedilere yemek veriyorum, Eşimde bahçede. Kedilerin yemeğini verip bitirdim. Karşımızdaki heybetli çamın üzerinde bir karga bize doğru “gaak” diye ötmeye başladı. Eşime yüksek sesle bak karga anahtarı bulacağımızın müjdesini veriyor” dedim. Karga buralara pek gelmez; kış aylarında ara sıra uğrar. Karga çamın üzerinde bize doğru bakarak birkaç defa öttükten sonra bizim eve doğru uçarak, evin üzerinden geçip gitti. Ben de latife olsun diye Eşime “bak bizim evi gösteriyor, anahtar evde” dedim. Biraz sonra arabaya binmeden önce o gün ceket değiştirdim mi değiştirmedim mi diye düşünüp; elbise dolabındaki her zaman giydiğim ceket aklıma geldi. Girip o ceketin cebine baktım. Anahtar oradaydı. Karga ondan sonra bir daha görünmedi.