Nurullah ER


KAŞIKLA VERİP KEPÇEYLE ALMAK

NURULLAH ER


Yeni bir yıla giriyoruz.

Aralık ayının ortalarındayız.
Yeni yıla girerken en çok tartışma oluşturan şey; asgari ücretliye, memurlara ve emeklilere verilecek zamlar gündem oluşturmaktadır.
2018 yılında yaşanan ekonomik krizden dolayı antlaşmanın zor gececeğe benziyor.
Bu konda taraflar olsa da karar merci siyasi iktidardır. Onun iki dudağı arasından çıkacak sözdür.
Sözde asgari ücretliyi temsil ettiğini ileri sürse de, muhatap kabul edilse de bakmayın Türk-İş´in yalancı pehlivanlığa soyunduğuna. Sendikacı gibi sendikacı olsalardı çalışanları bu duruma getirmezlerdi. Sendikacılığı yok etmezlerdi. On milyona yakın asgari ücretliyi sendikasız, toplu pazarlıksız bırakmazlardı.
Siyasi iktidar emek örgütlerini, çalışanların durumunu çok iyi bildiğinden, işi o kadar ciddiye alıpta bu hayat pahalılığında, bu zamların ortamında asgari ücretliler, emekliler bu ücretle yaşayamaz diyeceğini pek ihtimal vermiyorum. Ne var ki Mart ayında yapılacak yerel seçimlerden dolayı muhalefet partilerinin bu konuyu seçim mitinglerinde işleyeceğinden, çalışanların ve emeklilerin de kendi sorunlarına sahip çıkma konusunda duyarlılık göstereceklerinden biraz zorlanacağa benziyor.
Taraf olan işverenler, iktidarı kendi hanesinde görselerde, sürekli çalıştırdıkları işçiler adına ödedikleri vergiden yakınmaktalar. Vergilendiremeye karşı olmaları vergi adaletsizliğinden değil, ellerinden gelse hiç vergi ödememelerine dairdir.
Bugün ülkemizde ciddi şekilde bir vergi adaletsizliği vardır. Siyasi iktidarlar devlet maliyesini nerdeyse vergi gelirlerine bağlamıştır. Bir çalışandan hem üretirken, hem de tüketirken vergi alındığı başka bir ülke var mı bilmem?
Asgari ücret brüt 2.029 Tl. dir. Bunun yüzde on beşi SGK primine kesilmekte, yüzde on beşi gelir vergisi, yüzde 7.59 damga vergisi, yüzde biri ise işsizlik sigortasına kesilerek asgari ücretlinin eline 1.603 Tl geçmektedir.
1.603 Tl´ si ay başında bankaya yatsa da, asgari ücretli bu parayı cebinde bilse de bunu yine kendine tam olarak yedirmezler. Çarşıya pazara indiğinde evin ihtiyacı için aldığı yiyecek, giyecek, içeçek, yakacak maddelerinin tümünden, elektriğinden, suyundan, telefonundan, beyaz eşyasından, sağlık ve eğitim giderlerinden aklınıza ne geliyorsa iğneden ipliğe; özel tüketim vergisi, KDV, tüketim vergisi, TRT fonu, enerji fonu ... gibi vergi sisteminin kıskacı altındadır.
Vergi uzmanlarının hesaplamalarına göre, 2.029 Tl brüt maaş alan bir asgari ücretli aldığı maaşının 426 Tl´sini üretirken, 269 tl´sini ise tüketirken dolaylı vergi olarak öderken, toplam brüt maaşının 695 tl´sini devlete geri vermiş bulunmaktadır. Bu tutar yaklaşık olarak brüt maaşının yüzde otuz beşi kadardır. Bu da yılın en az dört ayını vergiler için çalışmış demektir.
Bir ay boyunca gecesini gündüzüne katarak, alın teri döküp göz nuru akıtarak, bin bir zorluklar yaşayarak açlık sınırında bile olmayan elde ettiği kazancının nerdeyse yarısını gerisin geriye almaya; kaşıkla verip, kepçeyle alma, böylesi bir uygulamaya da el insaf denir.
Siyasi partiler iktidarda olsalar da, muhalefette bulunsalar da sanki uygulayıcaları kendileri değilmiş gibi sık sık vergi adaletsizliğinden dem vururlarken vergiyi tabana yaymadan bahsederler. Vergiler zaten tabanda, siz çıkartabiliyorsanız tavana çıkartın da, geliri tabana, vergiyi ise tavana yayın.