Leman GÖÇMEN


Kayısı senesi

‘Bin bir defa maşallah´la sözüme başlıyorum. Bu yıl kayısının altın yılı.


‘Bin bir defa maşallah´la sözüme başlıyorum. Bu yıl kayısının altın yılı.

Ekip yetiştirenlere de binlerce teşekkür.

Bilhassa komşum Gülay kızıma ve eşi Kutlay Bey´e bu yılın ilk kayısı meyvesini onların elinden yedim. Örnek insanlar, örnek bir çifttir onlar. İki tane başarılı lise talebesinin ebeveynlerine nice mutlu yıllar diliyorum. Kışın şehirde, yazın köylerinde bahçelerinin tavuklarının başında uğraş veriyorlar. Türkiye´mizde bunlar gibi nice insan var. Bu şartlarda çalışarak gelirlerine katkı sağlıyorlar.

Bazıları gibi kaderine razı olup oturmaktansa her türlü uğraşı verenlere gıpta ediyorum, takdir ediyorum. Atalarımızın ne güzel lafları vardır; “Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.”

Peygamber efendimiz kapısına gelen bir dilenciye hemen içeri gidip bir tomar sicim getirmiş, “Hiçbir iş bulamıyorsan git hamallık yap” demiş. Elbette sadaka ve yardım da yapılır. Benim dedem de sokakta dilenene değil, ‘gerçek yoksulu evinde bulun, ona yardım edin´ dermiş. Büyük düşünürümüz Tevfik Fikret de ‘Dilenmek kolay meslek, ama dilenmeye yüz gerek´ demiş. Bizler yardımsever bir milletiz. Ama yardımlaşmayı abartmadan, sapasağlam insanlara da devlet eliyle iaşe vererek tembelliğe alıştırmak da olmamalı. Çalışıp, hele de bu sıcakta hem de oruç tutarak asgari ücretle çalışan milyonlarca insanımız var. Hepsinin kazançları bereketli olsun. İşverenlerimizin kazançları hayırlı, uğurlu, kazasız, belasız sürsün. Onlar kazanmalı ki, çalışanını doyursun. 25 yıllık işverenlik hayatımda çok şükür hiçbir çalışanımın hakkını yemedim. Hep hayır dualarını aldığımı sanıyorum, zira babamın emaneti olan işyerlerimizi babamın emaneti saydım ve babamın soluğunu hep ensemde hissetmişimdir. Sanki o insanların iaşesinden ben sorumluymuşum gibi. Bilmeden bir haksızlığım olmuşsa onlardan ve Allahtan af diliyorum.

Yine kayısından nerelere geldim. İçimde neler biriktirmişim meğer… bitip tükenmek bilmiyor, ama bende mecal tükendi sanki. Dostlarımız, okurlarımız beni teşvik etmese biraz kaytaracağım ama konular kafamın içine oturunca da kaçmak olmuyor.

Meyvelerimizin tadına varalım.

Nergizlik´te bahçemizi aldığımızda hazır bulduğumuz bir tür kayısı vardı. Tanesi şeker portakalı büyüklüğündeydi. Temmuz başında yetişirdi. Köylüden onun bir Kadiroğlu kayısısı olduğunu öğrendik. Eskiden insanlar yetiştirdiği meyvelere kendi adını koyarmış. Mesela bölgemizde bir de Karaoğlan elması vardır. Küçük ama sulu, tatlı, çok hoş bir elmadır. Küçük oğlum Eyüp her yaz mevsimini iple çekerdi.

Meyve yetiştirenlerden ricam hem de tavsiyem olsun; çeşitleri kaybetmeyin. Hepsinin ayrı bir rayihası ve lezzeti oluyor.

Bölgemizde şimdi revaçta olan kayısının adı Sakıt. Bu son yıllarda hem verimi hem lezzeti öbürlerini solladı diyebiliriz. Mesela bizim çocukluğumuzda bir şekerpare vardı. Ortasından çekirdeğine yapışmış bir eğrilik olurdu. Isırdığınız zaman adeta suları damlar, ama harika bir kayısı idi. Şimdi izini kaybettik. Onu da özlüyorum. Eğer hala köylerde bilen üreticilerimiz varsa neslini çoğaltmalarını, bizlere ulaştırmalarını rica ediyorum.

Unutmadan söylüyorum, bir de bizim bu bölgede derravu denilen, erken yetişen ve öbür kayısıların dışında çekirdeği acı olan bir cins. Ayrıca zerdali denilen köylerdeki adı zerdeli olan. Onun reçelini, bu bölgede reçel yapıyorum diyen herkes yapar. Bol bol reçel yapın. Bilhassa rengi çok parlak olur. Biraz da mayhoştur. Yani bol bol rahatlıkla yiyebileceğiniz bir reçeldir. Canan Karatay hocamıza selam olsun. Her ne kadar ‘şeker yemeyin´ dese de ‘seneye hiç reçel yapmayacağım´ derim, ama mevsimi geldiğinde çilekler, kayısılar çeşit çeşit pazarlara çıkınca sözümü unutur, sıradan hepsinden yaparım. Sizler de bol bol reçellerinizi yapınız, meyvelerinizi de yiyiniz.

Hem üreticimiz kazansın hem biz şifa toplayalım. Üretimiz sevinsin, bizler vitamin hazinemizi dolduralım.

Hepimize şifalar olsun,

Hoşçakalın.