Sadullah ÇAĞLAR


KENTLER BÜYÜK KÖYLERE DÖNÜŞTÜ

Sadullah ÇAĞLAR


Gelişmiş ülkeler sanayileşme döneminde fabrikaları kırsal alanlara, köylere yakın yerlere kurdu. Bunun sonucunda üretim yapan köy insanı kentlere göç etmek zorunda kalmadı.

Avrupa´nın Akdeniz kıyısındaki ülkeleri İtalya, İspanya ve Fransa ‘da tarıma gereken önem verildi, sanayi tarım ile üretim ilişkisini kopartmadı, bunun sonucunda tarım gelişmesini sürdürebildi ve köylerde işsizlik sorunu olmadı.

Ülkemizde ise son derece zengin ve tarıma elverişli geniş topraklar olmasına rağmen gelişmiş ülkelerin çok önceden çözdüğü toprak reformu yeteri kadar gündeme gelmedi. Siyasi partiler bu konuda pasif, hayvancılık ile uğraşan köylü zor durumda, geniş tarım alanları olan Konya ovası ise canlanmak için tarımsal destek bekliyor.

Oysa Konya büyüklüğündeki Hollanda, Türkiye´nin 6 katı tarım ürünleri ihraç etti. Hollanda geçen yıl 116 milyar dolarlık tarım ürünleri ihracatıyla dünya ikincisi olurken, ülkemiz 19.4 milyar dolar ile ancak 23. sırada olabildi.

Türkiye, dünya tarım ürünleri ihracatından sadece yüzde 1 pay alabilmekte ve tarımda dışa bağımlı olmamız artmaktadır. Ülkemizde yetişmesi mümkün olan tarım ürünleri yeteri kadar üretilmediği, çiftçiye destek verilmediği ve toprak reformu bir türlü gerçekleşmediği için tarımda maalesef kendine yeten ülke durumundan, dışarıdan buğday ve hatta saman ithal eden ülke durumuna geldik.

Bunun çözümü tarıma destek vermekten geçer. Bunun için köylerin planlı kalkınmasına önem verilmeli. Geçmişte 1950´li yıllarda köylerin ihmal edilmesi sonucu şehirlere göç yaşandı ve kentler köyleşti.

Oysa ülkemiz zengin topraklara sahip, yeter ki planlı bir şekilde toprağı işleyelim, tabiatın kıymetini bilelim.

Bölgemiz Hatay toprak açısından oldukça zengin. Özellikle Amik ovası binlerce dönüm bereketli ve sulak topraklara sahip. Geçmişte buralarda oldukça büyük bir alanda yer alan Murat Paşa gölünde pek çok yaban hayvanı ve kuş çeşidi yaşardı.

Ovada yer alan Kırıkhan, geçmişte kültürel olarak oldukça zengindi ve kent kültürü vardı. Oysa bugün Kırıkhan, aldığı düzensiz göçten dolayı köyleşti. Geçenlerde çocukluğumun geçtiği Kırıkhan´ı gezmeye gittim. Gözlerim Halk Evini aradı. Eski Halk Evi sineması bizlerin kültürle beslendiği yerdi, akşamları Halk Evi hoparlöründen taş plaktan Türk Sanat Müziği şarkıları çalınırdı. Özellikle Lütfi Güneri´nin güzel sesinden; ‘Şu karşıdan gelen esmer ve Sevgi Ateştir´ şarkıları beni çok etkilerdi. Ayrıca burada Nazım Hikmet´in yazdığı Lüküs Hayat operasını izlemiştik.

Şehrimiz İskenderun´da hızlı ve çarpık sanayileşme sonucu düzensiz göçlerden olumsuz etkilendi. Çok değil daha yakın tarihe kadar Vapurların ve trenlerin siren sesleri birbirine karışırken atlı fayton arabacıları kente gelen turistleri gezdirirdi.

Cumhuriyet Meydanını süsleyen fayton arabaları şehre ayrı bir güzellik katıyordu. Ayrıca son derece estetik bir mimarisi olan Balıkhane binası vardı. İskenderun, herkesin birbirini tanıdığı kendine has mimari yapısı olan kültürel olarak da gelişmiş bir şehirdi.

Sinemaların bulunduğu Mareşal Çakmak Caddesi film saatlerinde oldukça kalabalık olurdu. Geçmişte adı Roksi olan Halk sineması aslında opera binası olarak yapılmış, ve eski ismi Empire olan Kanatlı Sineması ise bir dönem tiyatro olarak çalıştırılmış, sonradan sinemaya dönüştürülmüşlerdi.

Bu güzel kent hızlı sanayileşme ve kırsaldan göç alması sonucu çarpık kentleşmeye maruz kaldı. O güzelim fayton arabaları kaldırıldı, estetik Balıkhane binası ve sinemalar yıkıldı, her yer betonlaştı.

Bizde bunlar olurken gelişmiş ülkelerde neler oldu? Mesela Almanya´dan bir örnek vereceğim.

1974 yılında Almanya´ya gittim. Alp dağlarının eşsiz manzarasını izleyebilmek için tren yolculuğunu tercih ettim. Tren Avusturya´dan, Almanya´ya girerken eşsiz mimari güzellikler ve doğa adeta içi içe girmişti.

Bremen şehrine vardığımızda tarihsel eski yapılarını muhafaza eden bir kent çıktı karşıma. Ben aynı zamanda köyleri merak ediyordum. Gelirken yolda gelişmiş köyler gördüm ama aslında merak ettiğim şey kültürel olarak durum neydi?

Orada yaşayan arkadaşım beni civarda bulunan bir köye götürdü. Köy adeta kentleşmiş, yeşile boyanmış evleri ve asırlık ağaçları ile çocukların oynadığı büyükçe meydanda çeşitli gazetelerin de satıldığı büfe dikkatimi çekti.

Kitapların da satıldığı büfeden gazete aldıktan sonra büfeyi işleten kişiye köyde kütüphane var mı diye sordum? Evet var dedi adı Goethe Kütüphanesi.

Büfeden ayrıldıktan sonra kütüphaneye geçtik. Kütüphaneyi gezerken Hitler´in Mein Kampf (Kavgam) adlı kitabını incelemeye başladım. O sırada orta yaşlı bir kadın yanıma geldi ve “Herr, Bist Du İtalyaner” (İtalyan mısınız) diye sordu. Nein, ich komme aus der Türkei (Hayır, ben Türküm) dediğimde, arkadaşımın tercümanlığı ile derin bir kültürel sohbete daldık.

Evet bizim de istediğimiz buydu, köylere hizmet getirerek oraları maddi olarak ve kültürel olarak geliştirmek. Zira aksi durumda köyler şehirlere göçüyor, düzensiz bir kentleşme ile beraber arabesk bir kültür hakim oluyor.