Sadullah ÇAĞLAR


KIRILAN PLAKLARIN HİKAYESİ

Sadullah ÇAĞLAR


Müzik bir tutkudur, insan yaşamına tutku katar. Sevmeyi sevilmeyi Müzeyyen Senar´ın eşsiz sesiyle okuduğu ‘Hicran, yine mi hicran bu aşkın sonu söyle´, ya da ‘gözlerin hayran bakarmış´ gibi duygu dolu şarkılardan öğrendim. Bu şarkılar 1950´li yılların vazgeçilmez eserleri idi. Çocukluk dönemlerimiz bu müzik zenginliği içinde geçti.

O dönemde sahildeki gazinolar, çay bahçeleri ve lokantalarda sürekli plak çalınır bu eşsiz eserler dinlenirdi. Ayrıca sinemalar film başlayana kadar taş plaktan ya da pikaptan dönemin sevilen parçalarını dinletirlerdi.
O dönemde eski adı İnönü Caddesi olan şimdiki adı Şehit Pamir caddesinde pek çok kitapevi vardı. Şimdiki Vakıflar Bankasının olduğu yerde Artin Bağcıyan´ın radyo salonu tüm çarşıya müzik yayını yapardı. Yeni plaklar tanıtım amacı ile mağazanın hoparlörinden çarşıya duyurulurdu. Bu dönemin moda şarkısı olan Perihan Altındağ´ın sesinden ‘Sevmediklerinle gönül avutma´ gibi şarkılar bizlere sevme tutkusunu öğretti.
Sonra o süreçte sinemalarda Mısır yapımı filmler oldukça revaçta idi. 1947 yılında Mısır fimi olan Leyla ile Mecnun, Halk sinemasında haftalarca izlendi. Filmin şarkıları aradan seneler geçse de hala unutulmadı.
Fimin şarkıları Müzeyyen Senar ve Münir Nurettin Selçuk tarafından seslendirildi. Bu şarkılardan en çok tanınmışları; Leyla nerede söyleyin sevenler ya da Ey ipek kanatlı seher rüzgarı, uğradı mı yolun Leyla´ya, söyle.
Çocukluk yıllarımda başlayan müzik merakı zamanla devam etti. Okula giderken cebimde mızıkam vardı ve sık sık mızıka çalardım. Evimizde Kolombiya marka gramofon vardı. Evdeki plaklar genelde Müzeyyen Senar ağırlıklıydı.
Babamın vefatından sonra ondan miras kalan plakları muhafaza ettim. Çocuk yaşta olmama rağmen sabah uyandığımda gramofona bir plak takar sonra kahvaltımı hazırlardım.
En çok dinlediğim şarkılar arasında; Sen de Leyla dan mı öğrendin cefakar olmayı ve İçinden şu zalim şüpheyi kaldır, ya sen gel ya da beni yanına aldır.
15 yaşıma geldiğimde bir gün sinema da filmi beklerken dinlediğim yeni bir ses dikkatimi çekti, kimdi bu ses? Film sonrası makiniste sordum, Zeki Müren dedi.
Yıl 1952: Zehretme hayatı bana cananım, inan ki ben sana hayranım şarkısı ile büyük çıkış yapan Zeki Müren yarının büyük sesi olduğunu gösteriyordu.
Bir gün sonra plak satan mağazaya gittim; Artin amcaya sipariş verdiğim Zeki Müren plağı gelmişti. Ambalajlı plağın üzerinde smokinli genç bir adamın resmi vardı.
Bu arada plak arşivim oldukça zengindi. Plaklarımı bir karton kutunun içinde saklıyordum. Evin tek çocuğu olduğum için kimse plaklarıma bir şey demiyordu.
Bir gün 1956 yılının sonbaharında İskenderun´da sel felaketi yaşandı. Odamı su bastı ve plak kutusunu kaldırırken kutunun altı düştü ve o güzel plaklar kırıldı. O gün benim için kara bir gündü. Üzüntümü anlatamam.
1956 yılında ülke ekonomisi kriz yaşıyordu. Kahve yok, ilaç yok, bisiklet lastiği kara borsa ve plaklar da ham madde yokluğu sebebi ile yenisi basılmıyor. Evde annem; ‘Üzülme oğlu bu kırılan plakların yenisini bulur alırız´ diyordu.
Ben de plakları tanıdığım kişiler vasıtası ile arıyorum. Bulduğum kişilerden yüksek ücret vererek satın alıyorum. Kırılan plakların bir kısmını bularak satın aldım. Ama bir kısmını bulamadım, özellikle Müzeyyen Senar´ın seslendirdiği ve Sadettin Kaynak´ın bestelediği; Mehtaba bürünmüş gece, Ay duvaklı yıldızlar birer bilmece eserini bulamamıştım.
Bundan beş yıl önce Adana´da bir müzik mağazasında tesadüfen bulduğum ‘Sen de Leyla dan mı öğrendin cefakar olmayı´ plağını bulduğum zamanki sevincimi ise anlatamam.
Kırılan plaklarımın bir kısmı bir daha geri gelmedi, onları maalesef bulamadım. Özellikle Şerif İçli´nin bestelediği; Sensiz geçen her gün geceden de siyahtır, plağı bambaşka idi. Evet o güzel müzikler bizleri geliştirdi.
Nietzsche´nın deyişiyle sonlandıralım; Müziksiz bir hayat hatadır.