Sadullah ÇAĞLAR


Kırsalı Batı´yla taşıyan aydın

Sadullah Çağlar


Antakya tarihteki adıyla Antioch verimli toprakların olduğu, tarihle kuşanmış bir coğrafya. Bu antik kent ve çevresi kültür zenginliği ile dolu. Politik olarak geçmiş yıllara baktığımız zaman hukuk mücadelesi veren aydın, 68 kuşağı Deniz´lerin avukatı Halit Çelenk, 1961 Anayasasının hazırlanmasında görev alan Ahmet Sırrı Hocaoğlu, şair köy enstitüsü çıkışlı Ali Yüce ve Antakya İHD kurucusu ve Halk Evi Başkanı Süleyman Okay gibi değerler bölgenin siyasal sahnesinde belirleyici oldular.

Ayrıca bilge insan ve şair, Yayladağ ilçesi Kışlak köyünden Ali Çuhadar bölgemizin sevilen, birikimli yaşayan tarihlerinden biridir. Ali Çuhadar bir gün bana İsmet Paşa ile ilgili çok önemli bir tespitini anlattı; İsmet Paşa´nın ll.Dünya Savaşında kazandığı diplomatik başarı, Lozan Barış Anlaşması kadar önemlidir.
Neden diye sorduğumda; Çünkü Lozan görüşmeleri sırasında en büyük desteği Atatürk verdi. Oysa ll. Dünya Savaşında yalnızdı. Buna rağmen yürüttüğü diplomasi sayesinde ülkeyi savaşın dışında tutmayı başardı.
Cumhuriyetin inançlı kişileri olan bu aydınlar kentin tarihsel gelişimine önemli katkı sağladılar. 12 Eylül´ün baskı dönemi sonrası sessizliğe bürünen Antakya´da Kışlak Köyünden bir tepki sesi yükseldi. Yaprak bile kımıldamayan bu sessiz günlerde İnsancıl isimli edebiyat dergisi karanlığın içinden adeta bir ışık yaktı.
Antakya Sanat Evinin açılmasıyla birlikte İstanbul´da yayın yapan İnsancıl dergisinin temsilciğini üstlenen Müslüm Kabadayı dergiye muhteşem bir açılış günü yaptı. O kadar ki kalabalık davetliler sanat evinin bahçesine sığmıyordu.
Kimler yoktu ki, son yılların en kalabalık aydın topluluğu bir araya gelmişti. İnsanlar açılışta yapılan konuşmaları büyük bir içtenlikle dinliyorlar adeta zamanın durmasını istiyorlardı. Uzun yıllardır görüşemeyen insanlar hasret gideriyordu.
Bilinçle donanmış edebiyat ve politik yayın yapan İnsancıl dergisi Hatay´a adeta Cumhuriyetin kültür ışığını yaktı. Süreç içerisinde İnsancıl dergisi bizler için yeni bir üniversite olmuştu.
Burjuva aydınlardan bir sanat ve kültür girişimi beklerken genç bir eğitimci olan Müslüm Kabadayı sınırlı maddi imkanlarına rağmen bir sanat evi kiralayarak burayı kitaplık ile donatıyor ve adeta Don Kişotluğa koşarak kentteki kültür sanat boşluğunu gideriyordu.
Bu sanat evinde tiyatro gösterimi, açık oturumlar yapılıyordu. İstanbul´da yapılan film gösterimine benzer etkinlikler oluyordu. Bu filmlerden bazıları sinema tarihinden Viva Zapata, Gazap Üzümleri ve Marlon Brando´nun Rıhtımlar Üzerinde ilk aklıma gelenler.
Sanat faaliyetlerinin dışında maddi durumu olmayıp dershaneye gidemeyen öğrencilere üniversite sınavlarına yönelik ücretsiz olarak özel dersler verilirdi. Tüm bunlar yapılırken aydın birikimli kentteki burjuva kayıptı.
Bir gün İskenderun İHD, Antakya´da dayanışma yemeği yapma kararı aldı. Müslüm Hoca ve Saadet Tahman´ın desteği ile Harbiye´de yemeği gerçekleştirdik. Bu esnada Antakya´da bulunan ve Şelale filmi çekimi yapan Tuncel Kurtiz ve film ekibinin de yemeğimize katılımı ile olağan üstü bir kültür zenginliği yaşandı.
Müslim Hoca´nın Eğitim Sen Başkanlığına gelmesi ile tüm demokratik kurumlar kısa zaman içinde bir araya gelerek dayanışma içine girdi. Eğitim Sen öncülüğünde özlenen birlik sağlanmıştı.
Müslim Kabadayı öğrencilik yıllarını Ankara´da geçirdiği için orada oldukça geniş bir çevresi vardı ve kendine yeni ufuklar açmak için Ankara´ya dönerek Üniversitede öğretim görevlisi olarak yaşamına devam etti.
Bu arada tüm birikimlerini kitaba dökerek yazın ve edebiyat çalışmasını genişletti. Yazdığı kitaplar şiir diliyle olduğu için oldukça akıcıydı ayrıca yaptığı kültür gezilerini de yazarak tarihsel geçmiş ve mitolojik konular üzerine bilgilenmemizi sağladı.
Bu konuda özellikle Suriye´deki antik Palmira kenti yazısı Roma dönemini anlatan oldukça tarihsel bir kitaptır. Sonraki kültür gezilerinde ise okyanusu aşarak Jack London´un ve Dünyayı sarsan on gün kitabının yazarı John Reed‘in ülkesi Amerika´ya giden Müslim Hoca, Amerika gezisi ve Avrupa ülkelerine yönelik yaptığı gezileri de kitaplaştırmıştır.
Geçtiğimiz günlerde Arsuz kitap fuarında Müslim Hoca ile bir araya geldik ve oldukça zengin kültürel sohbetler gerçekleştirdik. Sonrasında Hoca Göçlerin Tarihçesi konulu bir panel gerçekleştirdi. İnsanın göç ve evrimini kapsayan konuşması son derece bilgilendirici idi. Konuşmasında inanılmaz bir dil sadeliği ve güzelliği vardı, Türkçe zirvede idi.
Arsuz kitap fuarında yeni kitaplarını okuyucu ile buluşturan Müslim Hoca´nın ve öğrenme tutkusu hiç bitmeyen eşi Sevda Kabadayı´nın birlikte yazdıkları ve Avrupa ve Amerika gezilerini anlatan Avrupa´nın Yüzleri kitabını aldık.
Kitabı okuduğum zaman Batı´nın bilinmeyen yönlerini panoroma çizerek anlattığını gördüm. Kitabın ilginç yönü ise Doğu Almanya ile ilgili oldukça geniş bilgi vermesi ayrıca Berlin´in mimari ve kültürel yönlerini son derece güzel anlatmıştı. Doğu Almanya ile ilgili geçmişte kapitalizmin yalan makinesi ile okuyucuyu yüzleştiriyor. Berlin duvarını yıkmak için 100 Mark alıp orta çağa koşanlar kısa zaman sonra nasıl kandırıldıklarını düşünmeye başladılar.
Yine kitapta ilgimi çeken Marx ‘ın ve Engels´in evlerinin ziyaret edilmesi ve matbaanın mucidi Gutenberg´in hatırlanıp onun evinin önünde sevgili eşi Sevda Hanımla beraber çekildiği resmi görünce oldukça duygulandım.
Büyük düşünür Göthe´nin dediği gibi; Insanlık tarihini incelemez isek ancak günü birlik yaşayan kişiler oluruz.
Müslim Hoca´nın İsviçre gezisinde Charlie Chaplin´in Cenevre´de yaşadığı şimdilerde müze evine gitmek istemesi sanata olan saygıdan ileri gelir. Şarlo 1930´lu yıllarda kapital sistemin makineleşmesini anlatırken insanın da makineleştiğini ve insani duygularını yitirdiğini teşhir etti.
Müslim Hoca ve sevgili eşinin tarihi Lozan Konferansının yapıldığı binayı ziyaret etmek istemesine rağmen binanın o gün kapalı olması talihsizlik. İki deha insan olan Atatürk ve İsmet Paşa´nın Lozan anlaşmasını tüm savaş yanlısı güçlere karşı imzalaması mükemmel bir zaferdir.
Paris ziyaretinde ise Luvre Müzesi, Mülen Ruj gibi yerlerin anlatılması son derece sürükleyici. Yine Paris mezarlığında Balzac, Zola, Victor Hügo ve Voltaire gibi 1789 yeniliğini gerçekleştiren aydınlarla aynı yerde kabri bulunan Türk Sinemasını, Dünya Sinemasında önemli bir yere taşıyan Yılmaz Güney´in mezarını ziyaret ederek bu anı resimleyip kitapta paylaşılması son derece güzel olmuş .
Yazının başında söylediğimiz gibi köyden gelmesine rağmen kendini geliştiren Müslim Kabadayı ve saygı dolu, sevgili eşini yaptıkları gezileri anlatan ve bizleri aydınlatan Avrupa´nın Yüzleri adlı kitaplarından dolayı kutluyorum.