Sadullah ÇAĞLAR


KLASİK TÜRK MÜZİĞİ EFSANE SANATÇIYI KAYBETTİ

Sadullah ÇAĞLAR


Müzik, aslında insanın yaşamına coşku katar. Bilimciler, ‘müziksiz hayat yaşanmamış´ der. Ama nasıl bir müzik? Bazen bir keman sesi kalpte bir heyecan yaratır; ya da gözleri nemlendiren bir hıçkıran ses… Tıpkı geçmişin unutulmaz sesi Perihan Altındağ´ın Sevmediklerinle Gönül Avutma, ya da Ne Çok Çektim Hasretini Bir Bilsen şarkılarındaki ses gibi…

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde üzücü bir haber; “Türk musikisinin büyük bestekarı, unutulmaz ses Prof. Dr. Alaattin Yavaşça, ölümüyle tüm müzikseverleri üzdü.” Hüzün dolu klasik eserleri topluma kazandıran üstat Alaattin Yavaşça´yı nasıl, evet nasıl unutabiliriz.

Yıllar öncesi gözleri yaşartan, ‘Umutsuz bir aşka düştüm/ ağlarım ben halime´ eseriyle kim bu meçhul sanatçı diyerek kaş plağını almıştık.

Klasik Türk Müziğinde duygu dolu eserleriyle onu ilk Yelpaze mecmuasında smokinli resmiyle görmüştük. Son derece mütevazi, kendini öne koymayan, daha çok sanatıyla ilgili, çok az konuşan biriydi.

Geçmiş yıllarda üstat Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Müzeyyen Senar özel olarak Saray ve Atlas sinemasında konser verirlerdi. Bu konserlerde musikinin hüzünlü eserlerine yer verilirdi. Bu geleneği, Alaattin Yavaşça devam ettirdi. Klasik besteler dışında, sahne disiplinine hep saygılı oldu.

Onun unutulmaz bestesi klasik olarak 1954 yılından günümüze kadar hala gündemde. İnsanı çok düşündüren bir beste; Ne günah etse de açılmaz iki gönlün arası/ Ne günah eylese de kanar dildeki hicran yarası /Dilerim bin beter olsun kim ayıplarsa beni/Arıyor ruhum onu bir yüz karası olsa da.

O kadar içli ki, ölesiye sevdiği bir aşk. Sevdiği kadın, kendisine ihanet edeni ölesiye sevdaya ihanet etmiş, varlığını ona adamış bir adam terkedilmiş, onu çünkü çukura atmış. Ona rağmen hala kadına aşık. Ve diyor ki; ‘ne suç işlese de olsa ben onu seviyorum. Kim beni ayıplarsa benden beter olsun.´

Bu unutulmaz sanatçı tüm yaşamında bir bestekar ve okuyucu olarak hep kendini geri planda tuttu. Bu ihaneti işleyen bestesine çok benzeyen Münir Nurettin Selçuk da seneler öncesi bir beste yapmıştı: Beni karanlıklar içinde merdivensiz bırakıp gittin/ Beni denizler içerisinde yelkensiz bıraktın.

Dünden bugüne baktığımızda, bu yaratıcı müziğin değerlerine karşı çok vefasız bir toplumuz. Ülkenin en birikimli sesi, unutulmaz eserler bırakan usta sanatçı Alaattin Yavaşça ile ilgili ölümüyle ilgili hiçbir yetkili ya da eser sahipleri açıklama yaptı mı? Hayır.

İtalya´da Pavarotti öldüğünde ülke genelinde milli matem ilan edildi. Ayrıca, halkın çok sevdiği Roma şarkısıyla sokaklar kuşandı.

Batıda yüz yılın en büyük sesi Frank Sinatra öldüğü gün de halk sokaklara taşındı.

Bizde Münir Nurettin Selçuk´un ölümünde halk sanki habersizdi.

Yılların en duygusal sesi Mualla Mukadder Atakan´ın hiç anan var mı? Onun bir zamanlar dilden hiç düşmeyen şarkıları hala hafızalarda. Örneğin, ‘Sevde öyle müşkül ki / Onu çekenler bilir.´ Ya da Zannetme ki seni /Şimdi gördüm, Şimdi sevdim. Ve “Gönlüm yaralı/ Yar yar bana ne oldu”. Yine unutulmaz bir eser; Mehtaplı gecelerde hep seni andım.

Büyük sesin sahibi Mualla Mukadder Akatan´ı sanki sanki yaşarken toprağa gömmüştük.

Safiye Ayla´yı hiç hatırlayan var mı acaba? Ararım Seni Her Yerde bestesini en güzel şekilde seslendiren, unutulmaz Yanık Ömer hep dinlenen şarkılarıydı.

Amerika´da Elvis Presley öldüğünde olay oldu. Elvis´in annesi için ağlayarak okuduğu Mama plağı, ölümünden sonra rekor kırdı.

Müzik evrenseldir.

Mısırlı klasik şarkıcı Esmahan… o kadar dokunaklı sesi vardık ki, Arapça bilmediğim için Esmahan´ın kasetini çok yıllar önce bir dostum, yaşama veda eden Yusuf Turhaner, bana çevirmişti: “Çağlar, Esmahan okuduğu şarkıda sevgilisine diyor ki, kalbime söz verdim, senden başkasını asla sevmeyeceğim. Gökteki yıldızlar şahidim olsun.”

Genelde gözleri yaşartan her türlü ses, ilgi çekicidir.

Alaattin Yavaşça, seneler önce Radyo Haftası mecmuasıyla yaptığı söyleşide; “Ben Kilis´te ilk okul öğrencisi olduğum dönemde evdeki radyoda Münir Nurettin Selçuk´u dinlerdim. Özelde Yahya Kemal´in eserleri beni çok etkilerdi. Mesela, ‘çepçevre bahar içinde bir bahar gördüm/Ferhat ile Şirin´i beraber gördüm´. Selçuk´un kendi eseri, Söyle sevgili söyle. Münir Nurettin´in okuma tarzı aynı zamanda tenor/opera tarzıydı. Büyük bir sesti. Süreç içinde tıp tahsili için İstanbul´a gelince belediye Taksim Gazinosu´nda onu dinleme giderdim. Ayrıca yeni Melek sinemasında Mısır filmi Leyla ile Mecnun´un bestesini Sadettin Kaynak yapmıştı. Filmdeki Leyla´nın şarkılarını Müzeyyen Senar, Mecnun´un şarkılarını Münir Nurettin okurdu. Bu şarkılar beni çok etkiledi. Filme kaç defa gittiğimi unuttum. Filmin bir sahnesinde Leyla´yı babası alır götürür. Mecnun, oraya geldiğinde çadırlar sökülmüş, ocakta ise duman hala tütüyor. Adı Kays olan Mecnun haykırır:

Leyla Leyla, acep nerede? Neden ses vermiyor? Yoksa unuttu mu aşkı vefayı. Ben aşkına oldum hem deli hem divane. Söyleyin bahçeler, güller Leyla neden ses vermiyor?

Ben hayal kurardım; acaba ben de bir gün sanatkar olacak mıyım diye. Öğrencilik yaşımda ilk bestem olarak Umutsuz Bir Aşka Düştüm güftesini yazdım. Bu arada beni düşündüren Müzeyyen Senar, unutulmaz insanı ürperttiren sesi çok ilginç. Örneğin güfteyi yazan ne hissetmiş, bestekar bunu hangi duygularla bestelemiş ise Müzeyyen Senar hanımı dinlerken anlarsınız.”

Büyük sanatçı Alaattin Yavaşça, klasik Türk Müziğinin saygınları Mustafa İtri, Zekai Dedeefendi´yi günümüze kadar taşıdı.

Onun ölümü Türk sanat dünyasında çok önemli bir boşluk bırakmıştır.