Sadullah ÇAĞLAR


Klasik Türk Müziği Sadece Taş Plaklarda Kaldı

Sadullah ÇAĞLAR


Uygar toplumlar yaşamı sanatla beslendi. Neden Batı´da adam milyon dolara tabloya para harcıyor ya da tarihsel pul için? 

Geçtiğimiz yıllarda Paris´te opera sanatçısı Maria Callas´ın Verdi´nin eseri Aida´yı sanat evinde ilk seslendirdiği taş plağı yüksek fiyatla bir sanatsever tarafından alındı. Genelde müzik kültürü genel kültürün bir parçası.
Örneğin Klasik Türk Müziği´nin üstadı Münir Nurettin Selçuk yaşama veda ettiği 1983 yılında ülkede hiç bir sarsıntı olmadı. Ölen sıradan bir ses değil; olağanüstü sanatçı, bestekar ve ülkenin büyük sesi. Klasik müzikte yeniliğin öncüsü ve tenor sesi, 1934´lerde sahnede ilk siyah smokin giyerek, Beyoğlu ses tiyatrosunda ayakta konser veren bu eşsiz bestekar mezara gömülürken tabutun başında tek Müzeyyen Senar çığlık atarak ağladı. Çünkü; geçmiş yıllarda Mısır Filmlerinde, özellikle Saadettin Kaynak´ın bestesini yaptığı Leyla İle Mecnun filminde Müzeyyen Senar´la birlikte okudu.
Mısır´lı şarkıcı Muhammed Abdulvahap öldüğünde Mısır´da üç gün milli matem ilan edilip, bayraklar yarıya indi. Şu anda sanatçının evi müzedir.
Kadın sanatçı Ümmü Gülsüm´ün Kahire´nin en büyük meydanında anıtı vardır.
Peki Klasik Türk Müziğinin duygusal, hıçkıran eşsiz sesi Müzeyyen Senar bir kaç yıl önce öldü. Acaba ona layık bir tören yapıldı mı? Yada hasta günlerde yetkililerin onunla ilgili hiç bir yaklaşımı oldu mu?
1950 Kore Savaşına gidenlerin bir çoğu geri gelmedi. Kore´nin ıssız mezarlığında yatan bu gençlerin arkasından ağıtlar yakıldı. Ağıtları Müzeyyen Senar´ın buğulu sesinden çocuk yaşımızda ağlayarak dinledik.

Hicran hastasıyım
Yapayalnızım, dinmiyor içimi kemiren sızı
Nede çilesi bitmez bir kızım
Derdimin dermanı nerdedir dağlar
Gurbet aramızda perdedir dağlar
Ben onu sevmiştim. Bir akşam gitti de gelmeyi verdi.
Gözümde hayali, gönlümde yeri, beklerim onu nerdedir dağlar?
Ağlarım şimdi ben yanlız kaldım.

Bu eşsiz sanatçıyı kaybettik. Günümüzde yaşayan bestekar, duygusal okuyucu Alaaddin Yavaşça Müzeyyen Senar için ne demişti?
Güfteyi yazan ne hissetmiş, bestekar bunu hangi duygularla bestelemiş ise ancak ve ancak Müzzeyyen hanımı dinlerken anlarsınız.
Devlet, klasik okuyuculara ödül vermek istediğinde Müzeyyen Senar davet edildiği törende, arabesk okuyarak güzelim yılların eserlerini yok edenlerle adını bir arada gördüğü zaman ödülü reddetti.
Ödülle ilgili basına açıklama yapan Müzeyyen Senar, ‘kimseyi küçümsemiyorum ama bu görüntünün içine nasıl koyarsınız´ diye haykırdı.
Bizlere büyük bestekarların, Sadettin Kaynak´ın unutulmaz besteleri... ‘Enginde yavaş yavaş, bugünde akşam oldu.´

Şerif İçli´nin ‘Şu zalım şüpheyi kaldır, ya sen gel yada beni oraya aldır.´
Hacı Arif beyin ölümsüz eseri;
‘Olmaz ilaç sineyi sat pareme
Çare bulunmaz bilirim yareme´

Müzeyyen hanım tüm sanat yaşamında yetmiş yıla yakın hayatta kaldı. Hiç bir dönem klasiğin dışına çıkmadı.
Tıpkı ustad Münir Nurettin Selçuk gibi...
Batı dünyasında klasik okuyucu Frank Sinatra hep eser okudu; Elveda Roma ya da Newyork Newyork
Elvis Presley hep rock müzik yaptı. Ama annesi öldüğü zaman Elvis´in ‘mama mama´ diye ağlayarak söylediği şarkı unutulmadı. Geçmişte sevdiğim bir arkadaşım Gissan Mavi bana, “Elvis Presley zenci sesidir, Amerika´da tüm yaratıcı sanatçılar zenci kökenlidir. Örneğin klasik okuyan Natking Cole gibi” demişti.
Mısır´lı unutulmaz klasik sesi Muhammed Aldülvahap tüm Arap dünyasında efsanedir. Özellikle yaptığı Kleopatra bestesiyle...
Yabancı müziklerden Abdulvahap´ı dinlerdim. Ama Arapça anlamadığım halde bu duygusal sesin okuduğu Kleopatra beni çok etkilemişti.
Dostum Yusuf Turhaner bu eseri tercüme etmişti;
“Kloapatra sen öyle zeki bir kadınsın ki Roma imparatorluğuna diz çöktürdün.”
Babamın müziğe olağan merakı vardı. Bu tutku zamanla bana geçti. Bir gün Zeki Müren´nin beklenen şarkısını gramofonda çalarken yanıma gelip, ´Oğlum, bu plağı benim olduğum yerde dinleme´ demişti. Babam çok duygulanmıştı.
Günümüzün usta müzisyeni Özdemir Erdoğan´ın Tuhaf dergisinde bir yazısını yorumlayalım.
Temmuz 2017 sayı 4
Başlık ´Güce tapmak´
'Güce tapmak acizlerin işidir. Değerli güzel ve özgün alanı mahfetmek yalnızca bu topraklara özgü bir durum mu? İngilizler, 1500-1600´lerde Şhakspeare´i sokaklardaki insanlara anlatmışlardı. Ama bizim sokağımız anlamıyor. Çünkü bizde ilahçılık var.
Birisi diyor ki ´o bir İlahtır´ bitti. Zeki Müren ilk ortaya çıktığı 1950 yıllarında muhteşemdi
Türk musikisini gerçekten güzel okuyor. Önemli bir sanatçıydı. Fakat 1960´lardan itibaren kendini teşhir etmeye başladı. Artık saçıyla, kıyafetiyle, makyajıyla öne çıkar olmuştu. Ölümünden on sene evveline dönersek eğer kötü şarkı söylüyordu. Hep bağırıyordu. Şimdi ben bunu söylediğim vakit ´Vay sen nasıl böyle söylüyorsun´
Aslında bir insanı ilahlaştırırsak hep böyle oluyor. Özdemir Erdoğan günümüzün gereğini dile getirmekte. Ülkemizin önemli bir sıkıntısını konuşuyor. Geçtiğimiz yıl ölen Müslüm Gürses´in hiç bir şarkısını dinlemedim ve merak da etmedim; ama Müslüm Gürses´in ölümü olay oldu. Çok ilginç bir görüntü, yalnız geçmişte bu süreçte Türk sinemasının yıldız oyuncusu Muhterem Nur´a sahip çıkması ona insan olarak saygı duydum. Sanatçı dayanışmacı olduğu zaman ayakta kalırsınız. Münir Nurettin Selçuk´un hala Kalamış eseri yada ‘Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç´ hala güncelse bu sanatçının ölümsüzlüğünü kanıtlar. 90 yaşında Müzeyyen Senar bestekar Rüştü Şardak´ın ‘Benzemez kimse sana´ eseriyle fırtınalar yaratmıştı.
Sanatçı kendini değil sanatını öne koymak zorundadır.
Zeki Müren arşivlerden çıkararak okuduğu Udi Hran´ın eseri, Musa Süreyya´nın İtri´nin ´tutun mucize´, Sadettin Kaynak´ın ´Ah bu yerler ne füsunkardı´ fakat bu trajedik bir sanat olayının sonu beklenilmeyen şekilde Müren yaşarken erken denecek bir şekilde 10 yılda defteri kapattı. Aslında Müren 1960 sonrası yalnız kişiliğini öne çıkardı. Bazen modacı oldu, bazen tiyatrocu. Sonraları Gandiyen diye ne olduğu ne olduğu belirsiz müzik ve onun haykıran sesleri.
Geçmişte şöhretin zirvesine taşıyan Müzeyyen Senar´ın telefonlarına çıkmaz oldu.
‘Beklenen şarkı´ filmiyle ülkenin gündemine gelen onu zirveye çıkaran filmin yapımcı ve yönetmeni Cahide Sonku sokağa düştüğü zaman onunla da hiç ama hiç ilgilenmedi.
Bir dönem, 1954-1960 yılları efsane olan ‘Beklenen şarkı´ hala ama hala unutulmadı.
Beklenen şarkı
Gözlerinin içine başka hayal girmesin
Benden evvel başkası seni görüp sevmesin
Kıskanırdım seni ben kendi gözümden bile
Nasıl verirdim seni bir gün yabancı ele
Sana gelen yollardan daima beni bekle
1960 yıllarına kadar Zeki Müren, Klasik Türk Müziğini halka sevdirmişti. Bestekar 1950 yıllarında bestekar Alaaddin Yavaşça´nın eseri ´Ne günah etsede açılmaz iki gönül arası´ ve ´60´ların başlangıcında kendi bestesi ´Bir gönül hikayesiydi gözlerin´ Bir döneme adını koyan Müren, kendi eserlerini yok sayarak tüm müzikseverleri üzecek konuma geldi.
Onun 1950 bestesi duygusal hüzünle söylediği ´Bu aşkın ızdırabı bilmem ne zaman biter?´
Bazen büyük sanatçılar, yaşarken kendilerini tasfiye etmek için sanki yanlışa koşuyorlar.
Müzikle beslenen sanatseverler… taş plaklardaki unutulmaz eserler… hıçkıran hala ama hala kulaklarda inleyen nameler sanki insanı sevmeye, sevilmeye çağırıyordu.
“Beni kör kuyuların içinde merdivensiz bıraktın” diyen Münir Nurettin Selçuk, bizlere duygu dolu eserler bırakarak unutulmazlar tablosunda yer aldı.
Güzelim büyük aşkları besleyen taş plaklar, Beethoven´in 9. senfonisi gibi kalıcıdır.