Halit KATKAT


Korku ve birlik ihtiyacı

Halit KATKAT


Korku, her canlının yaşamını sürdürmek için kendini tehlikelerden korumak için sahip olduğu en kuvvetli içgüdüdür. Vücut için bir alarm görevi görür. Ancak bunların somut fiziksel olaylardan meydana gelenleri olduğu gibi hiçbir nedeni olmadığı halde takıntı haline gelenleri vardır. Korkuların bu takıntı haline gelenlerine fobi deniyor. Yılan, fare, örümcek, yükseklik fobileri yaygındır. Çocuklar üzerinde yapılan psikolojik deneylerde daha önce görmedikleri halde yılan, fare ya da örümceği ilk defa gören çocukların korkup irkildikleri görülmüştür. Ancak aynı çocukların daha tehlikeli olan ateşten korkmayıp ona eliyle dokunmak istedikleri, elektrikten korkmayıp parmağını prize soktukları bilinmektedir. Ya da yaşamında hiçbir zaman birinci kattan yukarıda oturmamış; yükseğe çıkmamış insanların düşme rüyası görmeleri, yani yükseklik fobisi nasıl açıklanabilir?

Trafik kazaları, dünyada ölüm nedenleri arasında 9.sırada yer alırken, 15-29 yaş aralığındaki gençler için birinci sıradadır. Hatta gerekli önlemler alınmadığı takdirde, 2030 yılında ölüm nedenleri arasında beşinci sıraya çıkabileceği tahmin ediliyor. Her gün haberlerde sürekli trafik kazaları görmemize ve bazen çevremizde, yakınlarımızda şahit olmamıza rağmen neden toplum genelinde “taşıt fobisi” ya da “trafik fobisi” oluşmaz? Trafik kazaları günümüzde insanların büyük ölçüde ölümüne sebep olurken neden günlük hayatta bile nadiren rastladığımız örümcek, yılan vs. gibi hayvanlardan korkarız da otomobilden korkmayız? Bunların nedeni genetik kodlarımızda yatıyor. Milyonlarca yıllık tarihsel süreç boyunca ağaçlarda ya da mağaralarda yaşayıp toplayıcılık yapan insanlar onlara zarar verebilecek hayvanlardan kaçmış ya da onlardan kendilerini korumak için bazı savunma teknikleri geliştirmişlerdir. Mağarada ve ağaçlarda yaşayan, avlanmak ya da toplayıcılıkla karnını doyurabilmek için birçok tehlikeli ve zehirli hayvanların doğal alanına giren insanın ataları, her an bu tehlikelere karşı tetikte olmak zorunda kalmış ve bu da genetik kodlarına işlenmiştir. Trafik kazaları, elektrik çarpması gibi modern yaşamın getirdiği korkular ise henüz genlerimize işlenecek kadar süre geçmediğinden fobi oluşturamamıştır.

Toplumsal yaşam içerisinde ortaya çıkan korkularımız da az değildir. Sınav korkusu, iş bulamama, işsiz kalma, işten çıkarılma, geçinememe, aç kalma, hapse atılma, düşüncelerini açıklayamama vb. bunlardan bazılarıdır. Elbette iktidarda olanlar için düşme korkusu da var.

Korkularımızla nasıl başa çıkabiliriz? Korkusuz insan yada canlı yoktur. Ancak korkularını yönetebilen onlarla başa çıkan insanlar vardır. Bazen bireysel kahramanlar çıkabilir; ama arkasında kitleler yoksa bu bireysel kahramanlıkların bir kazanımı olamaz. Doğada tek olan çoğul olandan korkar. Örneğin aslanlar tek olan yabani mandaya saldırır; manda sürüsü üzerlerine gelirse korkup kaçarlar. Bir serçe sürüsü kendinden çok büyük yılanı korkutup kaçırabilir. “Büyük balık küçük balığı yer” diye bir özdeyiş vardır. Bu özdeyişi doğru çıkaran küçük balıkların saldırıya karşı birlikte karşı duramamalarıdır. Saldıran direnenden korkar; kaçan kovalanır.

Toplumsal yaşamda korkularımızı yenmenin, onlarla baş etmenin yolu örgütlülükten geçmektedir. Bir işyerinde çalışıyorsanız işverene ya da devlete karşı tek başınıza güvencede değilsinizdir. Ancak bir sendikaya üye iseniz ve sendika size sahip çıkıyor ve işten atılmanızı engelleyebiliyorsa, işsiz kalma ve aç kalma korkunuzu yenebilirsiniz.

Örneğin internet ortamında ya da basılı yayınlarda, bağımsız yargının olmadığından ve yargıçların adil karar veremediğinden dolayı “cesur bir yargıç yok mu” ya da “cesur bir savcı yok mu” diye sorulur. Yargıçların ve savcıların da işsiz kalma, sürgün edilme hatta haksız ve hukuksuz olarak hapse atılma korkusu varsa bağımsız ve adil karar vermesi nasıl mümkün olacaktır? Ancak kendilerine sahip çıkacak ve kendilerinin yönettiği yönetimden bağımsız sendikaları varsa korkmadan adil karar verme olanağına sahip olabilirler.