Sadullah ÇAĞLAR


KÖY ENSTİTÜLERİ YENİ BİR DOĞUŞTU

Aydınlanma çağdaş eğitimle bilimin keşfiydi. Üstün ırk diye gen yoktur. Siyah bir Afrikalı, Londra-Oxford´da eğitim gördüğü zaman Batılı kadar gelişmiş yeni bir insan oluyordu. Uygarlık tarihi incelendiği zaman yeni insan kültürden beslendi.


Batı dünyasının yükselişinde, sanayi devrimine geçmesinde, felsefenin belirleyici etkisi olmuştur.

Türkiye´de genç cumhuriyet 1789 laik devrimi öne koyup kulluk düzeninden çıkıp yurttaş oldu. Onun da ötesinde harf devrimi ile büyük yenilikler yaptı. Uygar dünyanın bin yıllık mücadelesi ile elde ettiği gelişmeyi genç cumhuriyet kısa zamanda yakalamıştı.

Bu yeni atılımlardan biri de köy enstitüleridir. Peki neden köy enstitüleri gündeme geldi. Toplumsal geri kalmışlığı yenmenin yolu cehaleti tasfiye etmekti. Peki, cehalet nasıl aşılacaktı?

Üretime yönelik eğitim sistemini köye götürerek. Hastalık teşhis edilmişti. Kafayla el işbirliği yapacaktı. Bu amaçla 1940 yılında köy enstitüleri kuruluş yasası meclise getirildi. Yasa meclise geldiğinde, ülkede sanki zelzele olmuş gibi tartışma başladı.

İktidar partisi CHP içinde kıyamet koptu. ‘Nereye gidiyoruz, Milli Şef bizi nereye götürüyor´ gibi sorular gündeme geldi. Neden Köy Enstitüleri diye muhalefet edildi? Sonuçta tasarı oylandığında, başta Atatürk´ün Başbakanı Celal Bayar, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü, Köy Enstitüleri yasasına ret oyu verdiler.

Köy Enstitüleri öncüsü üç kişiydi: Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç(Tonguç Baba). Atatürk´ün ölümünden sonra Milli Eğitim Bakanı olarak atanan Hasan Ali Yücel, Atatürk tarafından keşfedilip, eğitim için Paris´e gönderilmişti.

17 Nisan 1940. Bugün Köy Enstitüleri´nin 78. kuruluş yıldönümü. Tüm yurtta aydınlar tarafından anılıyor, fakat artık Köy Enstitüleri yok neyin yıldönümü kutlanacak. Geçmişte bilimle ve sanatla tanışan köy çocukları, gerilikten kurtulup, yeni insana geçişlerini gözleri nemlenerek, geçmiş yılların Hasanoğlan Köy Enstitüsü Küdürü Tonguç Baba´nın uğultulu sesini hatırlayacaklar.

Ne heyecanla gidiyorlardı okula, sırtlarında yamalı ceketleri, ayaklarında çarıkları, başlarında kasketleri, sanki bir umuda koşuyorlardı. Ne heyecanla başladılar okula, okullarını kendi elleriyle yapıyorlardı.

Genç kızlar öğretmenlik eğitiminin yanında, sağlık üzerine ebelik gibi konularda eğitim alıyorlardı. Genç erkekler ise öğretmenlikle beraber, tarım ve hayvancılık üzerine eğitim alıyorlardı.

Okulun etrafı üzüm bağları ile donatıldı, ayrıca okula elektrik getirildi ve ışıklandırılınca, aydınlık dışarı taşıyordu. Tatil zamanı müzik sesleri, akardiyon sesi ile kız erkek beraber halay çekerek eğleniyorlardı.

Bir gün İkinci Dünya Savaşı´nın en sıcak günleri, Paris düşmüş, herkes savaş yanlısı. Tek savaşa karşı İnönü, diplomaside, adeta ipin üzerinde canbazlık yapıyor. Çankaya´da bir gece, sabah olmak üzere, üç kişi ışıklar içinde tartışıyor.

Milli Şef İsmet İnönü, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Köy Enstitüleri Genel Müdürü İsmail Tonguç… İsmet Paşa endişeli. Yücel´e dönüp; “Hasan elinizi çabuk tutun, kaç tane Köy Enstitüsü varsa iki katına çıkarın, bütçeyi size ayıracağım, çünkü savaş sonrası olaylar beni aşar. Bu arada Hasan; bana İngilizce öğretmeni bulun, dünya klasiklerini orijinal dilden okumak istiyorum. Ayrıca savaşla ilgili Avrupa basını ne yazıyor, öğrenmem gerek´ der. Bu arada bazı kesimlerde Köy Enstitüleri ile ilgili rahatsızlık had safhaya gelmişti.

Bir gün Beyaz Tren´de, Hasan Ali, Milli Şef ve Sivas Milletvekili Reşat Şemsettin Sirer, aynı vagonda seyahat etmektedir. Yücel sigara içmek için salona çıktığı zaman, Sivas vekili Şemsettin Reşat, Yücel´e yaklaşarak; ´Sen ne yapmak istiyorsun, köy çoçuklarının aklını bozuyorsun,aşırılık istemiyoruz´ der.

Vagona döndüğünde, İsmet Paşa,Yücel´e; ´Ne oldu, neden rengin sarardı´ der. Yücel de; ´Paşam bana çok ileri gidiyorsun´ diyorlar der. İsmet Paşada tebessüm ederek, ´Keşke Hasan, ben de sizin gibi ileri gidebilsem´ der.

Genel olarak, bugün ülkede her şeye rağmen sol aydınlanma varsa, 1961 Anayasası ve yüzyılın en büyük eseri olan Köy Enstitüleri sayesindedir.

İsmet Paşa Köy Enstitülerine sahip çıkmadı diyenlere, Köy Enstitülerinde öğretim görevlisi olan Sabahattin Eyüpoğlu´nun ´Mavi ve Kara´ kitabını zahmet edip okusunlar. O kitapta bir cümle var. Diyor ki Eyüpoğlu, “Kennedy´i kim öldürdüyse, Köy Enstitülerini de kapatanlar aynı anlayıştaki insanlardır.

Köy çocukları, benizleri sararmış,sıtmalı vaziyette, sıska ineklerin arkasında harcanıp gidiyordu.

Süreç içinde mezun olan çocuklar, köylerine ve görev yerlerine gittiklerinde onlara uzaydan gelmiş gibi bakıyorlardı.Yeni insanın ortaya çıkışına feodal çevreler tepki göstererek bakıyordu. Örneğin Meclis Başkanı Kazım Karabekir; ‘Ne oluyor, rejim değişiyor mu?´ diyordu.

Köy sahipleri Enstitülerin kapanması için İsmet Paşa´yı sıkıştırıyorlardı. İsmet Paşa kuşatılmıştı, daha doğrusu tek başına kalmıştı. Bu arada akşamları edebiyat sohbetlerinde Gorki, Zola, Viktor Hugo konuşuluyordu. Batı kanlı bir savaşın içindeyken, Türkiye barışın coşkusunu yaşıyordu.

Okulların genel müdürü Tonguç, okullara gönderdiği genelgede; ‘Öğrencilere sık, sık radyo dinletin, ayrıca politik tartışmalar yapıp soru sormayı öğretin´ diyordu.
MEB Bakanı Hasan Ali Yücel Köy Enstitülerinin açılışını şöyle yorumluyordu; ‘Ülke genelinde en büyük sorun geri kalmışlığı nasıl aşacaktık? İnsanlarımızın büyük çoğunluğu, köylerde yaşıyordu. Bu insanlar arasında en az 2 milyon deha vardı. Bu genç yetenekleri ortaya çıkarmak gerekiyordu. Düşündük, üretime yönelik eğitim sistemi yani köyleri canlandırarak kırsala ulaşacaktık.´

Dönemin tanığı ve Köy Enstitüleri Genel Müdürü Tonguç; “Köy Enstitüleri için İnönü´yü eleştirenler, sözde aydınlar, ne Köy Enstitülerini tanıyorlar, ne de İsmet Paşa´yı. Paşa bize her türlü desteği verdi; Elinizi çabuk tutun´ dedi. Biz onu anlayamadık.” İsmet Paşa okulların son döneminde, kuşatılmıştı, tek başına kalmıştı.

İki adam, Atatürk ve İnönü, kurtuluş günlerinde, işgalcilerin top sesleri Ankara´dan duyulurken, parlementer düzeni yani uygar sistemi hedeflemişlerdi. Milli Şef, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel´e ve İsmail Hakkı Tonguç´a; ‘Elinizi çabuk tutun´ dediğinde tehlikeyi çok önceden görmüştü. Yani soğuk savaşın geleceğini…
Uygar dünya, felsefeden beslendi.

Kaynaklar: Hasan Ali Yücel ‘Davam´ kitabı