Sadullah ÇAĞLAR


Köy Enstitüleri Yüz Yılın En İleri Yeniliğiydi

Sadullah ÇAĞLAR



Bilimsel eğitim yeni insanın doğumudur. Aydınlanma çağı felsefeyle başladı.
Aslında eski Anadolu uygarlığının temelinde, örneğin Tarsus´ta felsefe okulları vardı. Öğretim üyeleri arasında yer alan Sokrates, Aristo ve Eflatun aynı zamanda bu çağın filozofları ve yenidünyanın habercisiydi. İnsanlığı yeniçağa taşımayı önlerine hedef olarak koymuşlardı.
Dönemin bilimden uzak duran yönetimleri Sokrates´i yönetime muhalefet ettiği için suçlu bularak ölüme mahkum etti. Suçu neydi? Gençleri baştan çıkararak yönetime karşı gelmek. Sokrates savunmasında bilime inandığını anlatıyordu. İnsanlık tarihine baktığınız zaman yenilikleri savunanlar engellerle karşılaştı ama tarih hep onları haklı çıkardı.
Galileo, ‘dünya dönüyor´, dedi yargılandı.
Süreç içinde insan soyu uzaya gidip ayın sırrını çözdü.
17 Nisan 1940 tarihinde Enstitülerin açılması için yasa meclise geldi. Mecliste 426 vekil vardı. 148 vekil oylamaya katılmadı. Bu vekiller 1945 yılında toprak reformu yasasına ret oyu verenlerdir.
Başta CHP Aydın Milletvekili Adnan Menderes ve Atatürk döneminde Başbakanlık yapmış olan Celal Bayar toprak reformu yasasına ret oyu verdiler. Kurtuluştan sonra Cumhuriyetin getirdiği en büyük yenilik olan harf devrimi bin yıllık geriliğe son vererek uygar dünyanın kapılarını açtı.
Genç Cumhuriyetin yeni hedefleri arasında Köy Enstitüleri vardı. Nedenlerini Cumhuriyet tarihinin en başarılı Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel´den dinleyelim: Türk haklının çoğunluğu köylerde yaşamakta ve bu insanların arasında yetenekli en az bir milyon deha genç var. Bu yetenekleri nasıl keşfedip topluma kazandıracaktık. Bunun hesabını yaptık, çözüm eğitimdi. Bilimi öne koyan, üretime yönelik. Peki nasıl olacaktı? Köye yakın yerlere okulları kuracaktık. Bize en büyük desteği Milli Şef Cumhurbaşkanı İnönü verdi. Bizi sürekli destekledi. Çankaya köşkü ise evimiz gibiydi, sık sık ziyaret ediyorduk. 1940´lı yıllarda İkinci Dünya Savaşı sürerken yeni köy enstitüsü okulları yapımı hızla devam ediyor ve okul sayısı hızla çoğalıyordu. Okulları öğrenciler kendi elleri ile inşa ediyordu.
Enstitülü öğrenciler okulların yapıldığı yerlerde yeni su kaynakları buluyor, toprağı işleyip suluyor ve elektik üretip okulları aydınlatıyordu. Adeta yeni ve ışıl ışıl aydınlanmış kentler yaratıyorlardı.
Okullarda yalnız öğretmen eğitimi değil sağlık, tıp mimarlık ve tiyatro dersleri de veriliyordu. Amfi tiyatrolar yapılıyor ve dünya klasikleri tiyatro oyunları sergileniyordu.
Okulların genel müdürü İsmail Hakkı Tonguç okullara gönderdiği genelgede, ‘öğrencilere sürekli radyo dinletip onları politik tartışmalara hazırlayın özellikle radyo tiyatrosunu takip etsinler´ diyordu.
Bu dönemde Edebiyatçılardan Nurullah Ataç ve Sabahattin Eyüboğlu öncülüğünde tercüme büroları kurulup dünya edebiyat klasikleri Türkçe´ye çevriliyor ve enstitülerde okutuluyordu. Öğrencilerin okuduğu eserler arasında Fransız edebiyatından Viktor Hugo, Zola, Alexander Dumas´ın meşhur eseri Monte Kristo Kontu, Tolstoy , Jack London´dan Martin Eden ve Dünyayı Sarsan On Gün, Gorki´nin eseri Ana gibi kitaplar vardı. Bunları öğrenciler daha sonra kendi aralarında değerlendiriyorlardı.
Mahmut Makal´ın Bizim Köy kitabı fırtınalar koparmıştı. Makal gençlik döneminde yaz tatilini evde geçirirken babası köyün hocasına gider ve ‘bir sıkıntım var hoca, ben evin damında yatıyorum, sabah namazına kalktığım zaman bizim çocuğu şiir okurken buluyorum, geceleri hiç uyumuyor. Anası çok üzülüyor, sen bir muska yazsan.´ Hoca ise; ‘Bak seni severim namazını sürekli camide kılıyorsun, ama sen bir yanlış yaptın, oğlunu Köy Enstitüsüne gönderdin. Artık senin oğluna muska fayda etmez.´
Kısa zamanda okullardaki gelişmeler toprak ağalarını da rahatsız etti. Ne oluyor, ülke nereye gidiyor diye tepkiler geldi. Tatil zamanı köylerine dönen öğrencilerin giyimleri ve yaşam tarzları değişmişti ve çevrelerini de etkiliyorlardı.
Ağalar da bu durumdan şikayetçidir ve bir gün Milli Şef İnönü´ye; ‘Paşam ne olur bu okulları kapat.´ İnönü ise ağalara nedenini sorduğunda ağalar; ‘Paşam köylerden bize çok şikayet geliyor, kızlar ve erkekler bir arada okuyorlar bu kabul edilemez.´
Cumhuriyet gazetesi yazarı Işık Kansu köşe yazısında İsmail Tonguç´un bir anısından bahseder; “İnönü bir gün köy enstitüsünü ziyaret eder. Ziyaretinde öğrencilerin balık tuttukları teknelerle türkü söyleyerek denize ağ attıklarını görür ve Tonguç´a; gözünden yaşlar akarak, Ah Tonguç elimde bunlar gibi yetişmiş gençlerden birkaç tümen olsaydı Türkiye´nin yazgısını değiştirirdim. Ben 1.ve 2.İnönü Zaferlerini kazandığımda Atatürk bana; Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz dedi. İnönü şimdi ise Köy Enstitüleri ile milletin kara yazgısını ikinci defa yendiğine inanıyordu.”
İnönü 2.Dünya Savaşı yangını içerisinde memleketi savaşın dışında diplomasi başarısı ile tutmayı başarmıştı. Ancak CHP içerisinde bile savaşa girilmesi taraftarları çoktu ve bu çevreler Köy Enstitülerine karşı idi.
Atatürk´ün erken ölümü 2.Dünya Savaşı karşısında İnönü´yü yalnız bırakmıştı. Bilge bir kişi olan köylü dostumuz Ali Çuhadar filozofları bile şaşırtacak bir yorumunda; “İsmet Paşa´nın 2.Dünya Savaşında verdiği mücadele Lozan Anlaşmasını yapmaktan daha zordu. Lozan´da İsmet Paşa´nın yanında Atatürk´ün desteği vardı.”
Ama 2.Dünya Savaşında İsmet Paşa yalnızdı. 2.Dünya Savaşında 52 milyon insan ölmesine rağmen İsmet Paşa savaşın ateşinden bir tek kişinin burnu dahi kanamadan ülkeyi kurtardı. Lozan barış görüşmelerine gözlemci sıfatıyla katılan ABD temsilcisi ve aynı zamanda ABD´nin İsviçre Büyükelçisi Joseph Grew ise İsmet Paşa´nın tarihin gördüğü en büyük diplomat olduğunu söyler. Joseph Grew 1927 yılında Türkiye´ye ABD Büyükelçisi olarak atanacaktır.
2.Dünya Savaşı sürerken bir gün İsmet Paşa Çankaya´ya çağırdığı Hasan Ali Yücel ve Tonguç´a; “Elinizi çabuk tutun, Köy Enstitülerinin sayısını ikiye katlayın, bütçeyi size ayıracağım, zira savaşın sonunda ne olacağı belli olmaz, buna gücüm yetmeyebilir” demişti.
Yine bu dönemle ilgili olarak Cumhuriyet gazetesinde 27 Aralık 2018 tarihinde çıkan yazıda yazar Hikmet Altınbayrak; İsmet Paşa Alman bilim insanı Einstein´ın 40 seçkin Alman bilim insanının Türkiye´ye gelme isteklerini hemen kabul eder ve eğitimin geliştirilmesinde onlardan da faydalanıldığını anlatır.
Tüm bunlardan sonra Ebedi Milli Şef olmayı kendi isteğiyle parti tüzüğünden çıkaran İsmet Paşa´nın başına, iktidarı verdiği kişiler tarafından taş attırıldı.
İlginçtir, sol geçinen bazı aydınlar yakın tarihi bilmeden gericiliği destekliyorlar. Kulaktan dolma anlayışla politika yapanlar TÖS öğretmen derneğini ve Köy Enstitülerini ağzına dahi almayanlar şunu bilsinler ki laik Cumhuriyetin kadroları Mahmut Makallar, Talip Apaydınlar ve Mehmet Başaranlar binlerce yetenekli genci köylülüğü aşarak topluma hizmete taşıdılar.
Nasıl unutabiliriz toplumun gündemini sarsan Mahmut Makal´ın Bizim Köy romanını ya da Fakir Baykurt´un Yılanların Öcü eserini. Ve 1961 Anayasasını ölümüne savunan Muammer Aksoy´u unutmak mümkün mü? Bu gerçek aydınlar, yüz yılımızın anıtlarıdır.
Köy Enstitülerinin adı 1954 yılında Demokrat Parti tarafından öğretmen okulu olarak değiştirildi. 1951´de Halk Evlerini kimler kapattıysa aynı güçler Köy Enstitülerini tasfiye ettiler.
Köy Enstitülerinin 80.kuruluş yıldönümü kutlu olsun.