Haşmet KOLAĞASI


Kur Artışı Faiz Artışı Enflasyon ve Kalkınma

Haşmet Kolağası


Dünya hayatında sürekli gelişme vardır. Bu nedenle istikrarlı bir nüfus artışı ve buna paralel bir büyüme gereklidir. Yerinde saymak, bisikletin durması gibidir; dengenizi sağlayamazsınız, aynı zamanda ölümün başlangıcıdır. Gerilemek ve küçülmek ise kabustur. Kalkınmasını tamamlamış ülkeler de yeni teknoloji ve ihtiyaçlar için bir miktar büyürler.

Gelişmesini tamamlamamış bir ülkede ise sorun hızlı kalkınma gereği, cari açığa rağmen yatırım için döviz ihtiyacı ve bunun getirdiği ekonomik istikrarsızlıklardır. Gelişmekte olan ülkelerin döviz ihtiyacının nedeni, yatırım için kendilerinde olmayan teknolojiyi diğer ülkelerden satın almak zorunda olmalarıdır. Bu da onları cari açık, yani döviz açığı gerçeği ile yüzleşmek zorunda bırakır.

Devalüasyon, enflasyon, faiz ve faiz artışı ve benzeri kalemler büyüme hızının etkenlerindendir ve sağlıklı bir ekonomide GSYİH´ya (Milli Gelir) olumsuz katkıda bulunma ihtimalleri daha azdır.  Ancak çoğu zaman bu etkenler manipülasyonlara da açıktırlar. Şunu da unutmayalım olmayan bir ekonominin krizi de olmaz.

GSYİH´TI oluşturan kalemler; tüketim harcamaları, özel sektör yatırım harcamaları, kamu harcamaları ve net ihracat, yani ihracattan ithalatı çıkardığımızda kalan kısımdır. Dikkat ettiğimizde tamamı harcamadır. Yani harcama milli geliri oluşturur ve dolayısıyla kalkınma hızını da belirler. Bu bize bir hadisi hatırlatıyor, “Her nafakada bir hasene vardır.”

Görüldüğü gibi ihracatın tamamı harcama olmadığından büyümeye girmez, ama ithalat harcama ve yatırım kalemlerinde yer aldığından kalkınmanın unsurlarındandır.

Şayet fazla harcarsak yani talep fazlası varsa (Yatırım için de olsa…) bu, enflasyonla sonuçlanır, brüt kalkınmadan enflasyon oranını düştüğümüzde net kalkınma hızını buluruz. Yani fiyat artışı küçülmedir. Enflasyon, aynı zamanda döviz kurunu belirler, yani ülkeler arası enflasyon farkı, ülke paraları arasındaki kur farkını belirler. Dolayısıyla talep fazlası, israf ve açık aile bütçesi küçülmedir.  Enflasyon kalkınma hızını düşürür, döviz kurunu yükseltir.

Döviz kuru artışına faizle müdahale ederseniz anında kur artışını önleyici etkisi olur. Ancak ardından maliyet enflasyonuna sebep olur ve yakın gelecekte döviz kuru artışı ile sonuçlanır. Bunun için yatırımdaki faiz etkisi, devletin kredi politikası ile önlenmelidir.

Gelişmekte olan ülkeler için döviz kuru artışını önlemenin gerçek yolu döviz satmak, milli para satın almaktır. Ancak bunu net döviz stokuyla yapabilirsiniz. Kalkınmak için yatırım yapmak zorunda olan gelişmesini tamamlamamış ülkelerde yap işlet devret modeliyle de olsa yatırımların karşılığı olan ihtiyat döviz bulundurulmalıdır. Aksi takdirde bir dış ekonomik operasyonla ülke ekonomisi çok zor durumlara düşürülür. İthalatınız ve yatırımınız fazlaysa döviz satamazsınız. Sonuçta büyümeniz dış destek gerektirir. Türkiye´nin 2011 yılından beri yaşadığı ekonomik tarihi işte budur. Türkiye, emperyalistler tarafından defalarca operasyona tabi tutulmuş, dış dostlarının dolaylı desteği ile bu operasyonları döviz satarak atlatmıştır. Bu durumda önce Türkiye´ye destek veren ülkelerde darbe yapılıp operasyon yeniden denendi. Son 2018 operasyonunun daha etkili olmasının sebebi budur.

Türkiye yıllardır ekonomik kuşatmaya karşı; valiz ticareti, Laleli, ( İç basında Nataşa algısıyla engellenmeye çalışıldı.) Kuzey Irak sınır ticareti, Halk Bankası´nın dolarsız ticareti, altınla (Dolar dışında!) ABD ambargosundaki ülkelerden (Birleşmiş milletler ambargosu değil!) petrol alımı gibi yollarla bu kuşatmayı kırmaya çalıştı. Ancak bu iç siyaset malzemesi olarak kullanıldı. Sadece Ortadoğu ateşe verilmedi, Rus uçağının düşürülmesi dahi bölge ve dünya ticaretinin engellenmesi için kullanıldı. Hedef bellidir, yapılanın yıkılması ve böylece dünya güç merkezlerinin değişmesini engellemek.

Kredi derecelendirme kurumları taraflıdır, talimat alır, puanınızı düşürürse kimse kredi veremez, ceza vardır. Bir ülkenin büyümesine müsaade edeceklerse önce kredi puanı yükseltilir ve kredi kurumları musluğun ağzını açar, zaten aynı anda yatırımcılar da geleceğinden krediye de ihtiyacınız kalmaz.

Döviz dışında ikinci kontrol mekanizması enerji piyasasıdır. Gelişmekte olan ülkelerin ortak özelliği enerji fakiri olmalarıdır. Yatırım yanında bir de enerji ithalatı için döviz bulmaları gerekir. Enerji fiyatlarını artırarak ta gelişmekte olan ülkeler kontrol altına alınmaya çalışılır. Enerji tedarikçisi ülkelerde terör ve savaş çıkarmak, ambargo uygulamak yakında petrolün varilinin 100 doların üstüne çıkması içindir. Böylece döviz bağımlılığı daha da artacaktır. Ancak hesap edemedikleri şey petrol zengini ülkeler artan gelirleriyle gelişmekte olan ülkelerin ihracat ve üretimine katkıda bulunacaklardır.

Ülkeleri kontrol etmenin üçüncü yolu terördür. Böylece ülkelerin kaynakları iç dünyasında boşa harcattırılır. Dördüncü kontrol mekanizması ise savaştır. Böylece komşu ülkelerin enerjileri heba edilmiş olur. Kaynakları da silaha ve yıkılan ülkeyi yeniden imara harcattırılır. Tüm bunlar için gerekli finansman uyuşturucu ticareti ile karşılanır.

Ancak biz manipülasyonları göz ardı ederek büyümeyi ve bu yolda karşılaşılan güçlükleri gündeme almaya devam edelim.

Görülüyor ki harcama büyümedir. Net büyüme oranı fiyat artış oranı düşüldükten sonra bulunur. Fiyat artışını getiren yalancı harcama ise israf ve talep fazlasıdır. Fiyat artışının yani enflasyonun kur artışı ile sonuçlanacağını bilirsek kur artışını önlemenin ilk adımının bilinçli tüketmek, ayağını yorganına göre uzatmak ama israf etmemek olduğunu öğrenmiş oluruz. Fiyat artışını getiren ikinci kalem, faiz sonrası maliyet enflasyonudur. Yani faizin de kur artışına sebep olduğunu bilmemiz gerekir.

İhracat ise cari açığı önleyen ve kur artışını önleyici bir unsur olmakla birlikte arz eksikliğine neden olarak fiyat artışına ve dolayısı ile kur artışına da sebep olur. İthalat için ise tam tersini söyleyebiliriz, arz fazlası sunarak fiyat düşmesi yoluyla kur azalmasına yol açarken, cari açığa sebep olduğundan kur artışının da sebebi olur. Görüldüğü gibi her unsur nüans farklarıyla bir sonraki adımda dengeye gelmektedir.

Kalkınmasını tamamlamış ülkeler arasına girmenin yolu verimliliği yüksek teknolojilere ulaşmaktan geçer. Demode, astarı yüzünden pahalı üretimler israf edilmiş milli kaynaklar demektir ve bu yanlışta ısrar kaçınılmaz yıkılıştır. Sovyetler Birliği gibi… Yüksek teknolojilere ulaşmanın yolu da yatırım başına sermaye miktarını artırmaktan geçer. Bu sermayeye ulaşmaya çalışırken bir de enerji ithalat faturanızı karşılamanız gerekir. Burada şunu da ifade etmeliyiz, yatırım ortaklarınız riske de ortak olur. En zararsız kredi şirket hisselerini yabancı da olsa satmak, hatta gayrimenkul satmak ve bunu sermaye olarak kullanmaktır. Bunda faiz de kur farkı da yoktur. Londra´nın gayrimenkul zenginlerinin önemli bir kısmını petrol zenginleri oluşturur. Kalkınmanın ve gelişmenin iki vazgeçilmezi vardır; eğitimli yeterli tüketici nüfus ve nitelikli yatırımcı… Eğitimsiz insan ve cahiller tek başına bir ülkeyi cehenneme çevirmeye yeter.

Çağımızda üretim dünya çapındadır ve hiçbir ürün tamamen bir ülkede üretilmez. Bu daha az sermaye ve masrafla ve bölüşerek, zaman kazanarak ileri teknoloji üretimine kavuşmanızı sağlar. Stratejik teknolojilere zaman içinde sahip olunmalıdır. Dünyada tank namlusu ve motoru üreten çok az sayıda ülke vardır. F 35 uçağı 9 ülke tarafından üretilmektedir. Bu; iç piyasada ayakkabıcı, fırıncı, terzi gibi uzmanlaştığımız işi yapmamız gibidir. Kalkınmayı tamamlamanın en önemli göstergesi cari açık vermemektir. Bu sizin dünya üretimine faydalandığınız kadar katkıda bulunduğunuz anlamına gelir. Diğer bir ölçü de kişi başına düşen milli gelirdir. Bu da sizin dünya üretiminden ne kadar (Sadece ülkede üretilenden değil, aynı zamanda ithalden de…) faydalandığınızın göstergesidir. Bizim en büyük düşmanımız ise ideolojik saplantılara kapılıp aşığını egolarıyla ve cehaletiyle boğan sevdalılarımızdır!

Sağlık ve Esenlikler    hasmetkolagasi@hotmail.com