Sadullah ÇAĞLAR


KÜTÜPHANELER İNSANI BİLİME TAŞIR

Sadullah ÇAĞLAR


İnsanlığın kağıdı bulması ve yazıyı keşfi kişiyi yeni ufuklara yöneltti. Tıpkı geçmişte olduğu gibi ateşi bulan insanın diğer canlılardan beyin ve aklın uyanması sonucu uygarlık geç de olsa başlamış oldu.

Kişinin yaşama müdahalesi ile doğanın esiri olan insan soyu böylece zincirleri kırmayı başardı. En önemlisi diğer canlı türleri ile yol ayrımına geldi ve farklılığının önemi ortaya çıktı.

Diyalektiğin gelişme döneminde öğrenme hırsı harfleri buldu, yazının önemli yanı kalıcı olmasıdır. Örneğin Pers uygarlığının en eski kütüphanesi Persepolis kapısında ‘Söz uçar yazı kalır´ cümlesi yazar.

Asırlar öncesi eski Mezopotamya topraklarında uygar toplumlar bu bölgede medeniyetin simgesi idi. Kavimler dostça bir arada yaşardı. Şimdi ise karanlığa boğuldu, acaba neden? Bilime kendini kapatmanın bölge halkı için bedeli ağır oldu.

Gazeteler, 28 Mart-3 Nisan arası dönemi dünya genelinde kütüphaneler haftası olarak kutlandığını yazıyor. Kütüphanenin var olduğu çevrede yaşam canlıdır. Kitap, yaşama bilgi ve coşku katar. Ne demişti okuma tutkusu olan öğrenmeye meraklı kişi: Bir kitap okudum, dünyam değişti.

Ama geri bırakılmış ülkelerde öğrenmenin bedeli var.

Mesela matbaanın keşfi ile ilgili yazar Özdemir İnce, Söz ve Yazı kitabında şöyle der: Gutenberg´in matbaayı çalıştırmaya başladığı 1450 yılından sonra batı toplumlarında sözün yerini yazının alması toplumu ve kişileri etkilemeye başlaması bir takım kurumları rahatsız etmişti.

Özellikle Orta Doğu ve Asya ülkelerinin yöneticileri matbaa için bu şeytan icadı dediler ve ülkelerine matbaayı almadılar. 1729 yılı Avrupa´da ilk basım evinin kurulması sonucu tam bir buçuk milyon kitap basılmıştı.

Osmanlı aydınlarının 1729 yılında açtıkları basımevi 1742 yılında kapatıldı. Bu süre içinde 13 yıl boyunca tarih, coğrafya sözlük türünden sadece 17 kitap basılabildi. 1784´e tekrar basımevi kuruluncaya kadar 42 yıl daha beklediler. Osmanlı Musevileri ilk matbaa makinesini Gutenberg´ten 59 yıl sonra 1494 yılında İstanbul´da, 2.sini 61 yıl sonra Osmanlı aydınları Selanik´te kurdular. Aradan geçen uzun yıllar sonra genelde doğu toplumları hala, sözü yenemediler.”

Maalesef günümüze kadar ilk uygarlığın Anadolu topraklarında doğmasına rağmen hala toprak uyandırılmadı. Uyandırmak isteyenler duvara çarptılar.

Yıllar önce bir arkadaşımla İzmir´e gitmiştim. Tarihi Bergama kütüphanesi hep ilgimi çekmiştir. Eski kalıntıları görmek için sabırsızdım. Arkadaşım, Bergama´ya gidiyorum deyince bana takıldı.

Tarihi kitaplığın olduğu antik mimari yapı bizi şaşırtacak kadar güzeldi. Boşuna söylememişler ‘Bilimin anası Ege´dir´ diye. Elbette Ege, Marmara, Troya, Anadolu arkeolojik olarak zengin, tarih dolu.

Eski uygarlıklarla kuşanmış bölge adeta insanı büyülüyor ve aklımıza insanlığın büyük dehaları Aristo, Sokrat, Eflatun geliyor zira onlar bu anıtsal alanda öğretim üyeliği yapmış idi.

İlyada´nın eserinde güzel Helen´in yaşadığı topraklardı. İnsanlık tarihinin en önemli yazarlarından Homeros´un Egeli olması tesadüf değildi.

Ne demişti Shakespeare: Kitaplar aklın ilacıdır. İnsanlık tarihine baktığımız zaman 18.yy da aydınlanma dönemi başlar. Jean-Jacques Rousseau,

bu dönemin en önemli filozofudur.

Geçmişte Aristo ne diyordu? ‘Atina´da bana politik olmayan insandan bahsetmeyin´ Neden Aristo diyoruz? İskenderiye kütüphanesi onun eseri, peki nasıl? Büyük filozof İskender´in hocası idi. Neden Mısır önemsendi, amaç Helen kültürünü Mısır´a taşımaktı. Çünkü eski Mısır, Atina ve Roma´dan daha çok gelişmişti.

İskender Mezopotamya´yı işgale geldiği zaman iki büyük kütüphane gördü. Bugünkü adı Musul olan kentte Ninova kütüphanesi ve Bağdat´ta Persepolis kütüphanesi. Fetihçi İskender kütüphanelerden öyle etkiledi ki şok oldu. Kıskançlığından Persepolis kitaplığını yaktırdı.

Biz Mısır´a daha büyük bir kütüphane kuracağız diye haykırdı. Özellikle yanan kitapları kurtarmak isteyenler engellendi. Aslında hiçbir işgalci aydınlanmacı olamaz. Benzer olay Çarlık Rusya´sında yaşandı. Rusya´yı istila ettiğinde Napolyon, Rusya burjuvazisi onu 1789 yeniliğini getirecek diye sevindi. Sonuçta Napolyon´un kişiliğinde bir despot ile tanıştılar. Genelde Napolyon 1789 yeniliğine ihanet eden Bonapartist bir generaldi.

Dünya edebiyatı incelenirken geçmişten günümüze kadar yazarlar politik öncü edebiyatçılar evrensel olarak Zola, Balzac, Hugo, Tostoy, Gorki, yakın tarihin kahin yazarı Jack London, Ekim devriminin tanığı ABD´li yazar John Reed geleceği çok önceden yazdılar.

Sovyet yazarı Nobel ödüllü Mihail Şolohov, Batının elinden Nobel ödülü alırken ilkelerini savunup Batının karşısında günah çıkarmayan kişilikli bir aydındı.

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde ilginç bir haber, kapital dünya Rusya, Ukrayna çatışması nedeni ile Rus yazarlarına boykot kararı almış. Ne oluyor bu özgürlükçü kapital ülkelere acaba insanlık yeni bir ortaçağa mı gidiyor?

Geçmişin insanlığın aydınlıkçı yazarları öncü ülkesi Fransa şimdi ABD´nin gölgesinde kuryelik yapıyor. İnsan soyunun deha yazarlarının anası Fransa şu anda yerlerde sürüyor. Kendi kültürünü yıkma yolunda.

Genelde Fransa´da 1789´da öncü olan burjuvazi kilise ile birleşip Bonapart´a tarihin en büyük ihanetini yaptırdı. Ama insanlık yaratıcıdır. Öyle ki, Rus edebiyatı 19.yy´da batıyı aştı.

Nazi Almanya´sını yenen güç Rusya´da doğdu. Çağın en önemli yazarı dönemin tanığı Dostoyevski der ki; “Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur.”

Aslında bize göre yazar öncüdür. Geleceği okuyucuya haber verir yani uyarır. Gorki, Ana kitabında 1917 yeniliğini haber verdi.

Reşat Nuri Güntekin çok ilginç Yeşil Gece kitabında gelecekte yaşanacak tehlikeyi haber verdi. Kitabın kahramanı Şahin Beyin şahsında değişim ve dönüşümü yazdı.

Tıpkı Yakup Kadri´nin Yaban romanında olduğu gibi. Genelde kitaplar yeni dünyanın keşfidir.

Kütüphaneler haftası tüm insanlığa kutlu olsun.