Sadullah ÇAĞLAR


LİDER İMKANSIZI BAŞARAN KİŞİDİR

Sadullah ÇAĞLAR


 

Politika ve sanat dünyasında insanlığı yeni çağa taşıyan öncü kişiler, süreç içinde tarihe geçtiler.

Örneğin yakın tarihte, 1952 yılında Mısırlı önder Cemal Abdulnasır, yakın arkadaşları İngiliz sömürge yanlısı kukla kral Faruk’u tasfiye ederek cumhuriyet ilan ettiler.

Kısa zaman sonra ülkedeki İngiliz askeri üsleri Mısır’ı terk ettiler. Mısır, Arap dünyasında kısa zamanda öne çıktı. Üçüncü dünyanın merkezi Kahire oldu. Üçüncü dünya Nato’ya karşı denge oldu.

1950-60 yılları Afrika’da, Asya’da halkların sömürgeci Batıya başkaldırı yılları…Vietnam’da, siyah Afrika’da, Güney Amerika’da uyanışın yılları yaşandı

1956… Mısır devlet başkanı Cemal Abdulnasır, arkadaşlarına “Dünya basınına İskenderiye’de açıklama yapacağım.”

Başkanın yakınları; “Sayın başkan konu nedir?”
Nasır; “Süveyş kanalını devletleştireceğiz. Yani, Mısır olarak el koyacağız.”

Başkanın yakın arkadaşları Enver Sedat, Hüsnü Mübarek, başkana yönelik; “Sayın başkan Süveyş Kanalına müdahale, İngiltere, Fransa, İsrail’e karşı savaş anlamına gelir. Yani, İngiltere’ye Fransa’ya savaş ilan etmektir. Bu olay resmen deliliktir.”

Devlet başkanı Nasır; “Bazan önemli işler yapabilmek için deli olmak gerektir.”
***
Bilim dünyasında önemli bir keşif, insanlığı yeni ufuklara götüren matbaanın keşfidir. 1454 yılı. Kitap sahibi olmak bir ayrıcalıktı. Şöyleki, bir kitap aylarca elle yazılıp yayınlanıyor. Yazı makinası sonrası ile birkaç saat içinde yüzlerce kitap basılabiliyordu.

Matbaanın ortaya çıkışıyla sokaktaki insanlar artık kitap sahibi olacaktı.

Tarihsel buluşu ile Gütenberg, kültürel olarak yeni dünyanın kapılarını dünya halklarına açtı.

Matbaanın yayına geçmesi üzerine Vatikan’da Papa, İngiltere kralına mektup yazarak yazı makinasını yasaklaması için genelge çıkartmasını istedi.

Papa, “Eğer İncil anadiliyle yayınlanırsa çok sakıncalı olur. Kilisenin dışında yayın yasaklanmalı.”

Gutenberg yazı makinasıyla gelecekte, 1789, onun devamı olan Rönesans yeniliğinin önünü açacak diye haber veriyordu. 
***
Mütareke… Esir İstanbul….

Muhteşem Dolmabahçe Sarayı. İngiliz savaş zırhlı gemilerinin topları, görkemli saraya dönük. Halk çaresiz, kurtuluş yolları kapalı. Aydınlar, umut olarak çözümü Amerikan mandasında aramakta.

İstanbul, karalara bürünmüş.

Haydarpaşa garı… Genç bir Osmanlı paşası, yenik ordunun komutanı, Suriye cephesinden gelmekte. Düşman savaş zırhlı gemileri topları saraya dönük. Genç komutan, görkemli saraya bakarken, dudaklarından sözcükler dökülür; “Geldikleri gibi gidecekler!”

İnanılmaz bir öngörüş, sezgilerini öne koyan genç, sarışın, mitolojideki insan güzeli… çok kısa zaman sonra ‘Çanakkale geçilmez’ denecek, Anafartalar’da mucize denecek, savaş sanatı ile teknik batının teknik ordularını yenecekti.  
***
Abraham Lincoln
Köleliliği yasaklamanın bedeli, 1861. Amerikan iç savaşı. Ülkenin kanayan yarası kuzey-güney savaşı…

Güney bölgesi.. kuzeyin verimli topraklı, güneyin işgali altında. Üstelik, siyahiler köle olarak kullanılıyordu.

Missisippi nehrinin çevresi geniş topraklarda, geniş tarlalarında pamuk toplayan siyahiler, acılarını dindirmek için çığlık atarak türküler söylerdi. Bugünkü caz müziği bu acılardan doğdu.

Bir gün savaşın kızgın günlerinde cumhuriyetçi partiden genç bir aday, Abraham Lincoln başkan seçilir. Yeni başkan, “İlk işim, toplumu iyileştirmek, birleştirmiş olarak birleşik Amerika ülkesi yapacağız. Yani kuzeyle birleşip barış yapacağız. Benim için güneyi kazanmamız bir anlam taşımıyor. Gerekirse, kuzey halkına eşitsiz olan topraklarda ortak düzenleme yapacağız. Ve bana olan bütün eleştirilere rağmen tek başına kuzeye gidip barış yapalım diyeceğim.”

Bir gün başkan Lincoln, köleliği yasaklayan yasayı gündeme getirdiği zaman kongre üyelerine; “Sayın baylar; bilim çağında kölelik sistemi utanç verici bir düzendir. Bu köleci anlayışı kongrenin desteğiyle tasfiye edeceğiz.”

Ve birgün… evet birgün Abraham Lincoln, Şekspir’in Hamlet eserini izlerken güneyli bir ırkçı tarağından suikasta uğrar. Suikastçı tarafından yaşamına son verilir.

Bazen barıştan yana olmak başla ödenir. Tıpkı, Mahatma Gandi gibi.

Türkiye… 1950 sonrası… 27 yıllık CHP iktidarı sonrası yönetim boşluğu yaşandı.

Usun yıllar tek parti yönetimi, bilimi ve felsefeyi hedefledi. Ama bunlar unutuldu.

Başkent Ankara, üniversite ile kuşatıldı ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin önüne, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” yazıldı.

Yurtta sulh, cihanda sulh… felsefe olarak savunulması, Ayasofya’nın müzeye dönüşmesi, dünya halklarıyla birarada yaşama ilkesidir.

1950-1970… 12 Mart… 12 Eylül… 68 kuşağı… sol aydınlanma hareketi. Denizlerle gelişen, yarını yönetecek kadro hareketi tasfiye edildi.

Günümüzde CHP içinde İsmet Paşa’dan sonra yeni liderin doğumu engellendi. 2010 yılı sonrası, CHP’de hiç siyasal olmayan, adı duyulmayan, bürokrat yapıdan gelen Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan yapıldı.

Kılıçdaroğlu’na destek veren ekip, aslında onu kullanırız diye düşündüler.

Fakat, yeni önderin lider vasıfları olduğunu anlamadılar.

Çok sonraları sokaktaki halk, ‘bu adam Hintli lider Mahatma Gandi’ye benziyor’ diye yorum yaptı. Kılıçdaroğlu, tek başına yaptığı adalet yürüyüşü, Gandi’nin 1930 yıllarında sömürgeci İngiliz yapısına karşı başkaldırısına benzetildi.

Türkiye’de 25 yıl CHP’nin kaybettiği belediye seçimlerine uzun aradan sonra ilk defa şöhret olmayan belediye başkan adaylarıyla çıktı. Genel başkan olarak Kılıçdaroğlu, teşkilata karşı tavır koyarak aday seçiminde kendini ortaya koyarak başarılı oldu.

Bu gelişmeydi, Kılıçdaroğlu imkansızı başarmıştı. Beklenen yeni lider CHP’de doğmuştu.

Son 6’lı masada yeniden ortaya çıkan, unutulması ülkeye çok ağır bedeller ödeten uzlaşma kültürü dünya basının da dikkatini çeker. İngiliz Times gazetesi son seçimle ilgili yorumunda şöyle diyordu:

“Türkiye, Türk Gandi’siyle seçime gidecek”