Berkant ÖDEMİŞ


Maden Arama ve Ormansızlaştırmanın Çevresel Etkileri-2

Berkant ÖDEMİŞ (*)


Vatanın kalbi ormanların derinliklerinde saklıdır, ormansız bir millet ölmüş bir millettir.
Andre Theuriet

Türkiye her yıl Kıbrıs adası büyüklüğünde toprağını erozyonla kaybediyor. Sadece 1cm kalınlığındaki toprağın oluşması için 100 ile 300 yıl arasında bir süreye ihtiyaç var. Belki inanmayacaksınız ama sadece 1gr kil parçacığını birbirine değmeksizin yaysanız 300 ile 1000 m2 arasında yer kaplar. Hani -vücutta stres biriktiğinde çıplak ayakla dolaşın- önerisi var ya… işte bunu sağlayan doğanın o muhteşem gücünde; killerin üzerindeki eksi yüklerde saklı. Bir kil tanesinin üzerindeki eksi yükleri olmasa bugün sürdürülebilir bir gıda üretiminden bahsetmek neredeyse imkansız. Peki toprak dediğimiz yapı sadece killerden mi oluşuyor. Elbette hayır. Ancak konuyu daha fazla subjektif hale getirmenin bu yazının içeriğine bir faydası yok…

Bir toplumun varlığını sürdürmesinde toprağın önemi tartışılmaz. Toprağı ve üzerindeki bitki örtüsünü korumak bir ulusun vatan savunması kadar önemli. Her yurtseverin en temel görevi olmalı toprağı korumak. Tarih, toprak kullanımında yanlış uygulamaların yarattığı felaketlerle dolu. Tarımsal alanlarda su kaynaklarını yanlış yöntemlerle kullandıkları için topraklarını önce çoraklaştıran sonra çölleştiren ve daha sonra üretim yapamadıkları için yurtlarını terkeden toplumlar var. Geçmişe baktığımızda bundan 1000 yıl önce toprağı kullanmayı bilmemek kısmen affedilebilir bir hata. Peki şimdi. Yıl 2020!.. Artık toprakları korumak için herşeyi biliyoruz. Olması gereken tek şey aklın ve bilimin ışığında irade göstermek!

Türkiye´de yakın tarihte ihaleleri yapılan/yapılacak olan maden arama faaliyetlerinin en büyük zararları topraklara, üzerindeki bitki örtüsüne ve su kaynaklarına… Arama işlemleri sırasında doğaya verilecek tahribat sistematik olduğu için sürecide aynı şekilde anlatmak gerekir. Maden aramada en zarar verici uygulamalar sondajlama işlemleridir. Başta sondajlamada kullanılacak alet ekipman olmak üzere, lojistik desteğin sağlanabilmesi için sondaj noktasına nakliye yolu yapmak ve su hattı döşemek için genelde orman içinde, doğal yaşam alanları parçalanmakta, diğer canlıların yaşam alanları sondaj sahalarının sıklığına göre ortadan kaldırılmaktadır. Rezerv tespitinin tam ve kayıpsız yapılabilmesi için, toplamda binlerce metreyi bulan her biri yaklaşık 300m derinlikte sondaj kuyuları açılmaktadır. Sondajlama başladığında doğal çevreye zarar veren çeşitli özellikte kimyasallar kullanılır; Çamur yoğunlaştırıcı olarak polimerler, sondaj çamuru oluşumunda kullanılan bentonit (bir kil çeşidi), sondaj delicisinin ısınmasını önlemek, vibrasyonu azaltmak, delicinin hızını artırmak için yağlama maddesi olarak gres yağı, motor ve pompaları çalıştırmak için mazot, sondaj çamuru ağırlığını ayarlamak için barit/hematit, sondaj çamurunun ph´sını düzenlemek için ise kostik. Arama sondajlarında, yüzlerce sondaj kuyusundan toplamda binlerce ton kirletici ve zehirli çamur, doğrudan bu yeraltı su haznelerine basılmaktadır. Bu kadar zehirli çamur, fay kırıkları boyunca geniş alanlarda, yer altı su haznelerine karışarak kaynak sularını içilmez ve kullanılmaz hale getirmektedir. Birbirinden bağımsız yeraltı suyu haznelerinin (aküferler) delinerek iyi su ile kötü suyun birbirine karışmasına neden olması sondajlamanın olumsuz etkisinin yıllarca sürmesine neden olur. Sondajlama sırasında yapılan patlatmalar yeraltındaki çatlak/mağara sistemini bozulmasına, çökmelere, suyollarının değişmesine, suyun derinlere kaçmasına ve hatta 2.5-3 büyüklüğünde sarsıntılara sebep olur. Bir sondaj sahasında yeraltı su nehirlerinin nerelerden geçtiği ve miktarı hakkında yeterince etüt yapılmadığı için delme veya vibrasyon işlemleri sırasında mevcut yeraltı suyunun yönünün değişmesi ve hatta akış yönü kapatıldığı için suyun yeraltından yeryüzüne çıkması ve kuruması söz konusudur. Bu durum aynı zamanda suyun geçtiği bölgede orman veya diğer bitkilerin kurumasına, meyve ağaçlarında meyvelerin daha küçük olmasına neden olur. Eğer bu sular tarımsal üretimde (sulamada) kullanılıyorsa o zamanda tarımsal faaliyetin durması söz konusu olabilir. Bitki örtüsünün yok edildiği (özellikle yamaç) alanlarda suyun toprakta depolanması zorlaşır ve su yüzey akışa geçerek toprağın taşınmasına ve alttaki kayanın ortaya çıkmasına neden olur. Bu durum orman yangınlarında da sıklıkla karşımıza çıkar. Yakın geçmişte Samandağ´da başlayan ve yaklaşık 3500 hektarlık alanda etkili olan orman yangınının yarattığı tahribatı bir an önce gideremezsek olacak olan şu: her türlü bitki örtüsünden yoksun (yanmış) olan bu alan yağmur sularını tutamayacağından, su yüzey akışa geçerken beraberinde toprağı da aşağı bölgelere sürükler ve aşağıda yığılmış toprak alanı oluşurken yukarıda kaya tabakası ortaya çıkar. Toprak kaybının olduğu alanlarda yeniden ormanlaştırma çok zordur. Bunun önlenebilmesinin en kesin yolu elimizi çabuk tutup yanmış alanı toprak kaybı olmadan yeniden ormanlaştırmaktır.

Yazının ilk paragrafına yeniden dönelim. Bir kil tanesinin yarattığı mucizeyi günümüzde başarabilecek ve hatta onun insan varlığının devamı için yarattığı katma değeri sağlayabilecek bir teknoloji yok. Bugün soframıza gelen her türlü gıdanın ana kaynağı toprak. Geçmişte ve günümüzde birinci sınıf tarım arazilerini yapılaşmaya açan, fabrikalar, havaalanları kuran iktidar/sermaye sahipleri toprağın yarattığı ekonomik değerin henüz farkında değiller. Açılan bir maden sahasında elde edeceğiniz ekonomik gelir en fazla 30- 40 yıl. Oysa bir toprağın sağlayacağı ekonomik katkı yüzlerce yıl!. Bir maden ocağının getirisi sizi bir nesil beslemez ama toprak onlarca neslin geçim kaynağı olabilir. Ve bilinmesi gerekir ki ‘nefsine hakim olamayan nesline hakim olamaz!´.

(*) Prof. Dr. Berkant Ödemiş
MKU. Biyosistem Müh. Böl.
Öğr. Üyesi