Leman GÖÇMEN


Mahallemin bakkalı kepenk kapatıyor

En az 30 yıldır bizlere hizmet veren Ömer ve Mesut bakkalımız ne yazık ki, bir tanesinin erken vefatının ardından zaten büyük marketlerin de rekabetiyle geçirdiği zor günlerin ardından kapatmak kararı vermek zorunda kaldı.


 

En az 30 yıldır bizlere hizmet veren Ömer ve Mesut bakkalımız ne yazık ki, bir tanesinin erken vefatının ardından zaten büyük marketlerin de rekabetiyle geçirdiği zor günlerin ardından kapatmak kararı vermek zorunda kaldı.
Onları biz kardeş zannederdik. Aslında amca-yeğenlermiş. Dönüşümlü olarak biri Hal´e gider biri de erkenden dükkanı açardı. Biz, hemen hemen 101 Sokak´ın içindeki herkes onları çok severdik ve mutlak mutlak haftada birkaç gün alışveriş yapardık. Hatta geçtiğimiz yıllarda bu bakkalımız hakkında yazı yazmıştım, ‘sahip çıkalım bakkalımıza´ diye. Geçtiğimiz sonbahara kadar gayet güzel çalışıp ekmeklerini çıkarıyorlardı. Ta ki ölüm gelene kadar.
Yeğen olan Mesut, ani bir kalp kriziyle aramızdan ayrılınca, bizler sadece üzüldük. Ancak, Ömer bakkal hem yeğeni hem evladı gibi yıllarca omuz omuza çalıştığı bir canını kaybetmişti. Üstelik ekmek kapıları olan bakkalın işleri de aksamıştı.
Ben her zaman merak etmişimdir. İkisi de yetişkin evlat sahibi olacak yaştaydılar. Ama hiçbir gün bunlara yardım eden bir evlat görmedim. Bu kış birkaç defa telefon ettim, ihtiyaçları söyledim. Hal´e gidemediği için getirtememişti. Söyleyecek bir şey yoktu, iş arkadaşı Mesut gitmişti. Demek ki, kazancı da bir yardımcı tutmak için yeterli değildi. Birkaç defa nasihat ettim, bir yardımcı almasını önerdim. Ancak, “Leman teyze, yardımcı alsam sigorta ettirmem gerekir. Sigortayla maaş ödeyecek kadar da kazanamıyoruz” demişti. En az 6 aydır camında ‘devredilecek´ yazısı vardı. Hatta mahallemizden iyi tanıdığım bir komşumuz talip olmuş. Nedense anlaşamadılar. Bu sabah yine görüştüm, “Ömer mahalleli olarak çok üzülüyoruz. Eğer yeniden bir iş düzeni kurmayı düşünüyorsan hazırdaki işyerini gözden çıkarma” dedim. “Leman teyzeciğim, düşünmüyor değilim, elbet bir iş kuracağım” dedi. “Ama sen eski bir esnafsın, söylediklerini gözardı etmeyeceğim. Zira 3 tane kızım var, onlar okuyorlar” dedi. Anladım ki Ömer´in kendine yardım edecek bir erkek çocuğu yok. Aslında kadınlarımız, kızlarımız her yerde çalışıyor. Gece de gündüz de veya hafta sonlarında kız evlat demeyip çalıştırabilirlerdi.
Babam rahmetli olduğunda erkek kardeşlerim küçüktü. “Baba şu hesap kitaplardan bana da öğret, kız kardeşlerim de yetişti. Lokantaya biz de yardım ederiz” demiştim. O zaman “Ben daha ölmedim” demişti. Ama ne yazık ki 56 yaşında, geride 4 kardeşimi bırakıp ani bir kalp kriziyle kaybetmiştik. Sadece iki yıllık evliydim.
Çok zorluklar çektik. Özellikle ben. Erkek kardeşim 18-19 yaşındaydı. İstanbul Hukuk Fakültesi´nde okuyordu. Büyük bir cehalet örneği olarak annem, “Oğlum okulu bırak gel, bu iş sensiz olmaz” demişti. Sonradan kendisi de, hepimiz de çok pişmanlıklar geçirdik ama, iş işten geçmişti. Ben kendimi bile affedemedim. “Nasılsa idare ederiz, anneciğim bu çocuk okusun” demek aklımıza gelmedi. Bunlar yaşanmış şeyler olduğu için Ömer´e de anlatmaya çalıştım, ama artık kendi bileceği iştir. Bu işi dünyada en iyi yapanlar Çinli´lerdir. Dünyanın neresine gitseniz bir Çin lokantası vardır. Ve hiçbirinde yabancı bir çalışan bulamazsınız. Anne, baba, çocuklar… O iş yeri eskiyse anne babalarla yani yaşlılarıyla hep beraber çalışırlar, fazla gelen çıkıp kendine ayrı bir iş kurar, ama en uzun ömürlü işyerleri Çin´deymiş. Takdir etmek lazım.
Tekrarlamak lazım gelirse bizim Ömer bakkalın eksiği hiç yardımcıları olmamasıydı. ‘Bir tezgahtar bir işyerini ihya eder, eğer beceriliyse. Eğer becerili değilse işyerini iflas ettirir´ diye bir tekerleme vardır. Bunlardan da örnek almasını diliyorum. Diliyorum Ömer bakkalımız burayı terk etmez, inşallah işleri de açılır. Ama bu sefer de ya bunda ya kuracağı başka işte, ya candan birini veya bir tezgahtarını bulur ve sıkıntı çekmeden çocuklarının tahsillerini tamamlatır.
Bu arada semt pazarlarından alış veriş yapmayın, illa mahalle bakkalından alın diye bir düşüncem de yok. Kocaman İskenderun´da en son pazar yeri sahibi olan mahalle Çay Mahallesidir ve ben bunun için çok mücadele verdim belediyeler nezdinde. Yazılarla da destekledim. En son bir gün, Mete Aslan belediye başkanıydı. Cuma namazına gelmişti. Balkonum caminin karşısında olduğu için namaz sonrası annemle beraber ibadetten çıkanları seyretmek çok hoşumuza giderdi. Baktım ki Mete Bey, camiden çıkıyor. Balkondan selam vererek, “Sayın başkanım, biliyorsunuz bizim pazar yerimiz yok, bize bir pazar yeri bulun “ dedim. Gülerek, “Evini boşalt, burayı pazar yeri yapalım” dedi. “Valla emriniz olur başkanım” dedim. “Mahallemiz pazar yerine sahip olacaksa benim de evim feda olsun” dedim. Gülüştük, ancak, caminin yanında boş bir arsa vardı zaten. “İşte pazar yeri karşımızda duruyor” dedim. “Ama, orası bizim değil” dedi. “Ben onun kimin olduğunu biliyorum. Kayhan Çetiner´in” dedim. “Onun annesi de kendisi de Çay mahalleliler. Bu arsaya da ihtiyaçları yok” dedim. Takribi bir ay sürmedi bir de baktım ki, haberler çıktı; Çay Mahallesi camisinin yanına semt pazarı yapılıyor diye…
Çay Mahallesi´nin imarında geçen gün de yazmıştım, Tevfik Sayek´in dahil o dönemin çalışanlarının yardımı olmuştur. Kayhan beye müracaat ettiler, o da memnuniyetle demiş. “Annem de çok memnun olurdu. Ruhu şad olur” demiş. İşte böyle bir bakkal ve pazar hikayesini de burada noktalayalım. Ve hoşçakalın diyelim.