Leman GÖÇMEN


Meşk-i Muhabbet

Bu Türk Halk Müziği´nden örnekler veren bir programın ismi. Programın yapımcısı da, 80´li yıllarda TRT´nin 60´lı yıllardan sonra yapılan katı kurallı zorlu sınavını aşarak Türkiye´mize kazandırılan Mehmet Seske´dir.



Bu Türk Halk Müziği´nden örnekler veren bir programın ismi. Programın yapımcısı da, 80´li yıllarda TRT´nin 60´lı yıllardan sonra yapılan katı kurallı zorlu sınavını aşarak Türkiye´mize kazandırılan Mehmet Seske´dir.

TRT Müziği, sürekli takip ederim. Dün akşam da vardı. 6 kişilik birbirinden güzel erkek sanatçının oluşturduğu bir gruptu. Ben aslında Türk Sanat Müziği´ni daha çok severim zannederdim. Fakat yıllar geçtikçe… ‘Müzik bir kültür (bütündür) ayırım olmaz´ diye bir de güzel bir deyimimiz vardır. Hemen hemen haftanın en az 2-3 günü bu programlar var. Ama bugün Mehmet Seske´nin programından ve yakinen bildiğim hayat hikayesinden çok etkilendiğim için onu yazmaya ve iyi dileklerimi sunmayı bir borç bildim.

Çok genç yaşlarımdan itibaren müziğimize hizmet verenleri telefonlarımızın olmadığı zaman bile mektuplarımla hep taltif etmişimdir. Pek çok sanatçımızla, radyoeviyle mektuplarımla şikayetlerimi, beğenilerimi iletmişimdir. Albümler dolusu Zeki Müren dahil imzalı fotoğraf koleksiyonum vardı. Ne yazık ki ben çok yanlış bir öfkeyle bunları imha ettim. Sonradan çok pişman olmuştum ama, iş işten geçmişti.

O dönemleri hatırlayanlar iyi bilir; Türk Müziği´miz adeta bir üvey evlat muamelesi görürdü. Atatürk, Türk Halk Müziği´ni Anadolu´dan derleyip toparlayıp, Anadolu´ya yayılmasını sağlaması için Muzaffer Sarısözen gibi bir müzik ustasını görevlendirmişti. O da kendine düşeni hakkıyla yapmış, şu anda isimlerini bile hatırlayamayacağım yüzlerce ozanı ve güzel sesleri o zamanki adıyla Ankara Radyosu´na toplamış ve hakkıyla Türkiye´ye yayılmasına çok hizmet vermişti.

Dünkü programda Mehmet Seske, “Büyük ustamız Muzaffer Sarısözen´in derlemiş olduğu bir türküyü okuyacağım” deyince benim o anda gönül tellerim adeta sızladı. Onlar okudu, ben de 40´lı yıllara yeniden döndüm.

Biz, beş kardeştik. Ekseri bu türkü programları yemek vaktimize rastlardı. Anneciğim sobamızın yanı başına ayaklı soframızı koyar, üzerinde yemek yerdik. “Sayın dinleyiciler, şimdi sizlere bir oyun havayı söyleyeceğiz. Halay çekmeye hazır mısınız” derdi. Biz de en büyüğü ben -12-13 yaşlarımdaydım. Köy kökenli olduğumuzdan da bu anonsu emir sayar hemen ayağa kalkar, elele tutuşur, halay çekmeye başlardık. Onun “Sayın dinleyicilerim, sizleri görür gibi oluyorum” dediği bile çok hoşumuza gider, bizi görüyor zannederdik. Annem, karşımızda hem tebessüm eder, hem de “günahtır, sofradan kalkılmaz” derdi. Dili öyle derdi ama hem el çırpar, hem de gözlerinden neşe saçardı. Halay biter, biz yemeğimize devam ederdik. Böylece dinleyerek öğrendiğim pek çok türkü vardır. Hatta, bir de türkü öğretme günü vardı. İlk öğrendiğim o türkünün sözleri hala hafızama kazınmış gibidir:
Çaya indim taşı yok
Yüzük buldum kaşı yok
Havada bir kuş gördüm
Benim gibi eşi yok

Programın sonunda - sağolsun teknoloji- internetten Mehmet Seske´nin telefonuna ulaştım. Bulduğum telefonu hemen aradım. Telefonu açan Engin Geliç´ti: “Buyrun, ben Mehmet Seske´nin menejeriyim. Aynı zamanda yeğeniyim. Şu anda Adıyaman´da. Çünkü Mehmet Seske Adıyamanlı´dır. 2-3 güne gelecek. Mesajınızı ulaştırırım” dedi. O da çok şükür hocasının yolunda, derlemeleri yapmak için sık sık Anadolu´yu dolaştığını biliyorum.

Ankara´da yaşadığım 5 yıl içinde sık sık Radyoevi´ne de giderdim. Mehmet Seske, yüksek terbiyeli ve tevazusu yerinde bir sanatçımızdır. Ziyarete gittiğim bir gün, beni kapıda görünce koşarak geldi. Elimi öperek, “Ne güzel bizleri sormaya gelmişsiniz” dedi. Bu benim için her zaman minnetle ve sevgiyle anılacak bir anıdır.

Mehmet Seske ve ekibini kutluyorum. Bir 5 Temmuz Festivali´nde de gelmişti. O zaman da görüşmüştük. İskenderun Musiki Derneği olarak bizler, bir konser vermek üzere ekibimizle oradaydık. Onlar da Ankara Radyoevi´ni temsilen gelmişlerdi.

Bütün bunları toparlayarak, onun sanatçılığına ve kişiliğine hayranım. Çukurova Radyosu müdürüyken Ankara´ya tayin olan Nihat Kale ve spiker Şule Yalçın´a, emekli olsalar bile çok selamlar gönderiyorum. Onları da burada, yayla evimde ağırlamış, misafir etmiştim.

Yaşadığım bu güzel günleri, sevdiğim bütün sanatçılarımızı kal-u belaya kadar sağlıklı, mutlu bir yaşam içinde olmalarını diliyorum. Bu yazı çok daha uzun olacaktı. Ancak, biraz kış rahatsızlıkları geçiriyoruz. Bu günlük bu kadar olsun. Başka musiki sohbetlerinde buluşmak dileğiyle.

Hoşçakalın.