Halit KATKAT


Metal işçilerinin yürüyüşü ve demokrasi ilişkisi

Halit KATKAT


Sendikaya üye oldukları için işten çıkarılan ve Ankara´ya yürümek isteyen Birleşik Metal-İş üyesi işçiler, kolluk kuvvetleri tarafından engellenmeye çalışılıyor ve 10 işçi gözaltına alınıyor. Bu olay sosyal medyada büyük yankı buluyor ve #MetalİşçisineYoluAç etiketi kısa sürede Twitter Türkiye gündeminde üst sıralara yükseliyor.
Bu olay iki taraftan değerlendirilmeyi gerektiriyor. Birincisi İşçiler açısından. Bu açıdan baktığımızda her ne kadar olayın etkisindeki işçilerin ve bir arada olması söz konusu ise de bütün işçiler göz önüne alındığında henüz sınıf olamadıkları, sınıf bütünlüğü çerçevesinde düşünüp olaylara sınıfsal yaklaşmadıklarını görüyoruz. Bize bunu düşündüren işçileri ilgilendiren olaylarda sadece en çok ve bugün etkilenen işçilerin bir araya gelerek tepki vermesi. Yarın ya da yarından sonra kendisini ilgilendireceğini bile bile kendi sınıf kardeşlerine sahip çıkmamalarıdır. Daha maden işçilerinin yürüyüşünün sistemin kolluk kuvvetleri tarafından engellenmesinin üzerinden fazla süre geçmedi. O tarihte yazdığım yazıda da belirttiğim gibi maden işçilerinin sorunu tüm işçilerin sorunudur. Ki maden işçileri hak ettikleri alacaklarını patrondan yıllardır alamamışlardı. Bunun için yollara düştüklerinde devlet işçilerin alacaklarını ödemeyen patronun peşine düşeceğine haklarını aramak için yollara düşen işçilerin önünü kolluk kuvvetleriyle kesti. Devletin gücünü patronlardan tarafa kullandığı açıkken işçiler bir bütün olarak kendi sınıf kardeşlerinin tarafında olmadılar. Eğer işçiler işsiz kalmak, iş kazalarında ölmek yada yaralanmak, ücretlerinin azalmasını, salgın hastalıklara yakalanmayı, sonuç olarak sömürülmeyi istemiyorlarsa her işçi mücadelesinde tahterevallinin işçi tarafında bütün ağırlıklarıyla yer almalıdırlar. Burada işçilerin tavrını etkileyen birinci etken işsiz ve aç kalma korkusu ikinci etken de sendika bürokrasisinin işverenlerle uzlaşmacı tavrıdır.
İkincisi de sosyal medya açısından. Elbette günümüz koşullarında sosyal medya iletişim açısından büyük etken. Bu bakımdan sosyal medyada işçi tarafına ağırlık konması kitlelerin bu konudaki duyarlılığını göstermesi açısından çok önemli. Hatta bazı ufak tefek hakların alınması ve yasa teklifi vb. konularda iktidarlara geri adım attırılması da söz konusu ama esas olarak iktidarlara ve patronlara karşı en etkili yol işçilerin üretimden gelen birleşik güçlerini kullanmalarıdır.
Sendikacılarda genel olarak hâkim olan görüş hükümeti, patronu basın açıklamasıyla, yürüyüş ya da miting vb. yollarla etkileyelim onlar talepleri yerine getirsin. Eğer bunların sonucunda işveren ve hükümet işçilerin önünü keserse o zaman işçilere dönüp; “biz elimizden geleni yaptık ama hükümet vermedi, önümüzü kesti. İşçiler de buna inandırılmış olduğu için her hak mücadelesi aynı minval üzere dönüp duruyor. Sistemin değişmesi gerektiği, işçilerin söz ve karar mekanizmalarında yer alması gibi talepler gündeme gelmiyor. Örneğin işyerlerinde işveren salgına karşı önlem almıyorsa işçiler ya da sendika ne yapmalı? Örneğin işçiler işyeri temsilcileri meclisi kurup sorunları kendi tarzında çözemez mi?
Bunun başka bir örneği sendikaların, odaların, partiler ve kitle örgütlerinin yer aldığı kent konseyleridir. Burada yer alması gereken örgütler bu konseyleri hep yok saydılar, kentin sorunlarını buralarda tartışarak ve kararlara katılarak değiştirmeyi yani bu konseyleri kentin meclisi haline getirmeyi göz ardı ettiler. Halbuki geleceğin demokrasisi buralardan kurulabilir.
Bir sendikanın, bir meslek odasının, bir kitle örgütünün bu tür meclislerde yer alıp kendi kitlesinin taleplerini buralara taşımıyorsa ve kararlara katılımı yoksa o zaman bu kitleler için demokrasiden bahsedilemez.