Nurullah ER


Mevsim Sonbahar Aylardan Eylül

NURULLAH ER


Mevsim sonbahar aylardan eylüldü.

Güneş vurmuştu, sonbaharın kızaran yapraklarına…

Ateşten kızıla, külden griye dönen yapraklar düştü, düşecekti.

Ölüm renginde yapraklar, gün kızıllığında yıkanırken, Akdeniz üzerinde gün batımının kızıllığına bakarken kalbini dinliyordu binlerce İsdemir işçisi.

Aldırmıyordu hazanın hüznüne, mevsimin inleten rengine.

Mevsimlerin birleştiricisi Eylül gibi iç içe geçmişler, omuz omuza vermişler, yürek yürek olmuşlardı aylardır…

Şimdi Eylül gibi sımsıcaktılar.

O gün, kozasını patlatan ipekböceği gibi, sürdürdükleri grevin karanlığını yırtıp atmışlardı . Tarh, 18 Eylül 1989´du. Kurulan umutları, yaratılan hayalleri verdikleri 4,5 aylık mücadeleyle gerçekleştirmişlerdi. İstediklerini alarak grevlerini sonuçlandırmışlardı.

O günkü siyasi iktidarın, hileyi şerriye ile genel başkana imzalatmadığı toplu sözleşmeyi genel başkan kompleks yapıp karşı çıkmamış, istenilen alındığı için koşup işçinin yanına gelmişti. O gün öğleye doğru işçilerin toplanma alanı olarak bilinen “Karayolları” denen kesim ana baba günüydü. Coşku egemen, heyecan doruktaydı. Tüm işçiler omuz omuza vermişler, yürek yürek olmuşlar başarılarını kutluyorlardı.

Böylesi kalabalığın coşkulu, heyecanlı sesine taş olsa dile gelirdi. Öyle de olmuştu. Kocaman beton kitlesi, demir yığını, binbir çeşit makine aylardır yattığı uykusundan uyanıp, fırınlar yanar, bacalar tüter, makinalar çalışır olmuştu. İşçilerin sesi fabrikanın sesiyle yeniden buluşmuştu. İşçilerin dik duran başını hiçbir kuvvet eğememiş, fırınlar sönse de kurtulsak, hurdaya dönse de elden çıkarsak diyenlere inat fabrikayı tekrar ayarına döndürmüşlerdi.

Genel Başkan omuzlardaydı. Zorlanarak çıktı otobüsün üstüne. Heyacandan konuşamıyor, bulunduğu yerden dört dönerek kalabalığı selamlıyordu. “Ayak oyunlarıyla protokol yapıp , grevi biz bitirdik deyip, beni saf dışı bırakanlara inat buradayım, yanınızdayım, ta kalbinizin köşesindeyim. Bu grevi sizinle başlattım, sizinle bitirdim. Bu grevin kahramanı kimse değil sizlersiniz, sizlerin onurlu mücadelesiyle kazanılmıştır. Bu sözleşmenin imza yeri MESS´in kirli buruşuk kağıdı değil, sizlerin kalbidir. Ben bu imzayı sizin kalbinize atmak için geldim, hayırlı uğurlu olsun” diye coşturuyordu.

Böylesi bir başarıyı yaratan kalabalıktan coşkuyu almak, heyecanı indirmek kolay olmuyordu. Davullar çalınıp, oyunlar oynanıp, zılgıtlar çekiliyordu. Kazanmışlardı, istedikleri bir ton demir ücretini almışlar, Başbakan Özal, ‘elli lira da saat ücretlerine benden´ demek zorunda kalmıştı. İşçiler bu onurlu mücadeleyle emeklerine sahip çıktıkları kadar, milli servete sahiplendiklerini göstermişlerdi.

Günler geçiyor, aylar ilerliyor, mevsimler değişip, dünya dönerek aynı yerine geliyor. Değişmeyen tek şey, değişimin kendisi oluyor Herakletos´un dediği gibi. İsdemir işçilerinin onurlu direnişlerinin, anlı şanlı grevinin ardından 32 yıl geçti. O günün grevci işçileri şimdi emekli. Birçoğu Hakkın rahmetine kavuştu.

İsdemir´de teknoloji gelişmiş, yeni yatırımlarla fabrika büyümüş, üretim artmış olsa da işçilerin ciddi sendikal sorunları, sendikalarınsa açmazları vardır. Emeklilerin ise sorunları sayamayacak kadar çoktur. Bunu düzeltmek, sorunu çözmek elbette bu işten mağdur olanlara düşmektedir. Biz İsdemir Emeklileri olarak bundan 32 yıl önce vermiş olduğumuz bu demokrasi mücadelemize kurmuş olduğumuz dernekle sahip çıkıyor ve yaşatmaya çalışıyoruz. Büyüdükçe ve güçlendikçe sesimiz daha gür çıkacaktır. Emek kültürümüzün değeri olan geçmişte vermiş olduğumuz bu mücadelelerimizi gelecek kuşaklara işçi sınıfının tarihinde bir sayfa olarak yaşatacağız.

Geçmişte yaşanan böylesi bir mücadeleyi bugün küçümseyenler, önemsemeyenler, burun kıvıranlar olabilir. Şu bilinmeli ki, küreselleşmiş dünyada artık hiçbir şey bizi ilgilendirmeyecek kadar uzağımızda değildir.