Leman GÖÇMEN


Nejat Uygur´la İskenderun´daki Yıllar

Bu başlık altındaki bazı kesitleri ilk defa Körfez gazetesinde yazmıştım.


 

Bu başlık altındaki bazı kesitleri ilk defa Körfez gazetesinde yazmıştım. Ancak o zaman internet yoktu. Belki şu anda elimdeki eski arşivlerimde bile yoktur.
Her türlü güzel sanata gönül vermiş bir insan olarak bazı hatıraları tazelemekte yarar olduğuna inanıyorum. O kibar insanı bir kez daha anmak ve ona destek olmaya çalışılan bir şehirde olmaktan duyduğum gururu bizlerle paylaşmak istiyorum.
İstanbul´da ´60´lı yıllarda sanatçılarımızın hatırladığım kadarıyla bir itilmişliği vardı. Türk müziğinde bile Sadettin Kaynak gibi bir bestekarın eserlerinin radyoda çalınması yasaklanmıştı. Tiyatro, İstanbul´da çok küçük bir zümreye hitap edecek derecede icra edilebiliyor, devlet desteği olmadığından yaygınlaştırılamıyor, sevenler de gereği kadar seyredemiyordu. Bu yazdıklarımı ben İstanbul´a sık gittiğim için bizzat müşahade etmiştim.

Kendi çabasıyla bazı yerlere gelebilenler bu dünyadan sessiz sedasız göçüp gitti. Çok şükür Nejat Uygur, bunlardan olmadı. Kendisi de geride Behzat ve Süheyl gibi iki yetenekli evlat bıraktı. Kurduğu tiyatrosuyla uzun yıllar doğup büyüdüğü İstanbul´da seyircisiyle sanatını icra etti. Nurlar içinde yatsın.

Onun 60´lı yılların sonuna doğru İskenderun´da yaşadığı ve çocuklarıyla bir yaşam mücadelesi verdiğine şahit olmuştuk. O yıllarda bir sebeple tanıştığımız İstanbullu bir ahbabımız bize gelmişti. Hadiye Saraçoğlu bir albay kızıydı. Sahile doğru geçmeye çıktığımızda caddeye asılmış kocaman bir bez afişte Nejat Uygur Tiyatrosu Şehrimizde yazılıydı. Bir anda arkadaşım, “Nejat Uygur burada ne arıyor” dedi. Açıkçası ben de ilk defa o anda farketmiştim afişi. “Epeydir buralarda gösteriler yapıyor” dedim. O zaman Emirgan´da sahneye çıkıyordu. “Sen nereden tanıyorsun” dedim, “Nasıl tanımam, o benim çocukluk arkadaşım” demişti. “İkimizin de çocukluğu, onun da babası albaydı, Şark´ta görev yapıyordu babalarımız.Yıllardan beri hiç görüşmedim, ne olur arayıp bulalım. Çocukluk yıllarını birlikte yaşamıştık” demişti.

Araştırdım, kaldığı yeri öğrendik. Telefonlar da yaygın değildi, çat kapı gittik. Bir kaç tane küçük çocuk, genç bir hanım ve Nejat Uygur bizi karşıladılar. İki çocukluk arkadaşı sarmaş dolaş, ağlayarak birbirlerine sarıldılar. Babalar, askeri bir birlikte bir alayda görev yapmışlardı. Artık gelmiş geçmiş, çocuklarıyla babalarıyla ilgili konuştular, ikisinin de babaları vefat etmişti. “Hatırlıyor musun Nejat” adedi Hediye arkadaşım, “Senin ağabeyin hem askeri okula gidiyor, hem de doktor olacaktı. Baban, ‘sen de oku´ derdi. Ama sen inatla ‘baba ben okumayacağım, tiyatrocu olacağım´ derdin. Gerçekleştirmişsin, seni kutlarım” dedi. Gerçekten ağabeyi Zeki Uygur, İstanbul Askeri Hastanesi´nde beyin cerrahı olarak görev yapıyormuş o yıllarda. Ben de çok meraklı bir insan olduğumdan İstanbul´a gittiğimde Hadiye´ye misafir olurdum, hastaneye birlikte gitmiş, tanışmıştım.

Nejat Uygur, o yıllarda İskenderun´da hem Emirgan´da sahne yapıyor, tabela ve bez afiş yazarak da çocuklarına ekmek parası kazanıyordu. Bir tiyatro yeri yapmak istiyordu. O arada belediyenin arkasında metruk yerlerden birinde tiyatro için yer ayarlandı. Bakımı, sandalyesi, sahnesi yapıldı. Ama herkes kendisini kucaklamıştı. Herkes tarafından sevilirdi. O tarihlerde Kırıkhan´dan yetişme Genç Osman adlı bir de türkücü vardı. Onunla beraber haftanın bir kaç günü yaptıkları sahneye İskenderunlular olarak gitmiş, onu alkışlamıştık. Antakya´da da sanat icra etmişlerdi.

Çok uzun sürmedi. Tekrar İstanbul´a döndü. İstanbul´da tiyatro çalışmalarını sürdürdüğünü öğrendiğimde çok sevinmiştim. İstanbul´da kendilerini ziyaret etmeyi çok istedim, ancak artık yaşım epey ilerlemiş, misafir olduğum semtten bulundukları yere ulaşmak çok güç olacaktı. 15 günde bir Atatürk Kültür Merkezi´nde Nevzat Atlığ´ın Klasik Türk Müziği korosuna gidebiliyordum ancak. Gündüz ve ulaşımı kolay bir yoldu. Halen metruk olan ve yıkım çalışması başlayan AKM, o zaman Klasik Türk Müziği ve devlet tiyatrolarının bir bölümünü ve her tür müziğin dinlendiği çok güzel bir kültür merkeziydi.

Geride kalanlara başarılar diliyorum. Tekrar rica ediyorum ailelerden; çocuklarının güzel sanatlara, müziğe, tiyatroya, sinemaya olan meraklarını desteklesinler. zira insan doğduğu zaman gönlünde ne varsa, ölünceye kadar onu taşıyor. Bunun birinci örneği benim. Set çekmeyin. Bugün kendi sanatçıları ile övünen, onları ihya eden bir dünyada yaşıyoruz. Biz de öyle olalım.
Hoşçakalın.