Fevzi MAMİOĞLU


ÖĞRETMENİN GÖREVİ ÖĞRETMEK VE EĞİTMEKTİR

Evvelen şunu hepimizin bilmesi gerekir.


Evvelen şunu hepimizin bilmesi gerekir. İlçe Milli Eğitim Komisyonu, her yıl hangi okullara hangi mahalledeki çocuğun kaydını yapacağını önceden belirler. Yayın yoluyla da vatandaşa duyurur. Yanlış isem düzeltin lütfen. Ben yıllardır bu köşeden yazar sorarım. Ey eğitimci kardeşler, siz evet SİZ, elinizi o değerli vicdanlarınıza koyun ve cevaplayın. Bu karara yüzde de 100 UYUYOR MUSUNUZ?????

Asla ve de kat´a!.. Bir defasında ilgili muavine sordum. -Hocam bu karar harfiyen uygulanıyor mu?.....Arkadaş önüne baktı. “Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.” Hayır dese okula yakın bir yerde çalışan ben, her gün okul paydoslarında yolun iki yanını dolduran servis arabalarının üzerlerindeki semt adlarını kendisine soracaktım. Sahiden de, kentin en uzak semtlerine ve dahi beldelerine ait servis araçlarının trafiği tıkadıkları herkesin malumlarıdır. O zaman da şimdi de!.. Neymiş efendim? Komisyon, her öğrenci kendi mahallesindeki okulda okuyacakmış diyor. -Hocam her şey, ikametgah naklinin resmen belgelenmesine bağlı. Demişti ilgili öğretmen. Bunu bilmeyen yok. Öyle olmasaydı, okul önlerindeki servislerin, Sarımazı´dan tutun, Mustafa Kemal´e, Sarıseki´ye. Bekbele´ye şuraya buraya öğrenci taşımasını nasıl cevaplardınız? Meraklaaarrr içindeyim vallahi u billahi.

Bunu bilen birisi, aynı yöntemle geçen yıl büyük çocuğunu okula kaydettiriyor. Çocuk haylaz çıkıyor. Olmaması gereken nahoş olaylar oluyor. Çevre ve aile konusu çok önemli. Sorunlu ailelerin çocukları ne yazık ki çok etkileniyorlar. Asileşiyorlar. Aile parçalanmasının hıncını, kendini sigaraya vererek, öğretmenlere karşı çıkarak, arkadaşlarıyla kavga ederek çıkarıyor sözde. Kendini bu şekilde ifade ediyor!!! Bu durumdaki öğrencilere karşı öğretmenlerin tavrı nasıl oluyor? Onu da yazayım. Aileye haber veriliyor. Çocuğa sahip çıkılması isteniyor. Aile zaten kendi derdinde. Sorununu çözmekten aciz. Dayakla yola getirilmek isteniyor!! Ne yazık ki! Pedagojik destek yok. Niye yok? Çünkü okuldaki rehber öğretmen çocukla konuşmuyor. Konuşsa çocukta anında olumlu bir gelişme görülecek. Bu yıllarca önce de öyleydi ve şimdi de.

Yıllar önce Lübnanlı birinden duymuştum. “ -Lveled beddo henen henen. Katıl, tığyit ma bi cuz.” (Çocuk sevgi ister. Sevgi. Dövmek ve bağırmak gerekmez) demişti. Eğiticiler, ne yazık ki günü kurtarmak adına, beeelki bir iki kelime nasihat vererek çocuğu baştan savıyorlar. HEMEN ŞUNU BELİRTEYİM. ÇOCUK SUÇLU MUDUR? EVET, BİZDEKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM ÖLÇÜLERİNE GÖRE SUÇLUDUR. Da sevgili eğitici rehber ve idareci arkadaşlar, çocuğun o acınası duruma düşmesindeki ana ETKENİ NİYE ARAŞTIRMAZSINIZ??? Cevap hazır: “-Biz binlerle ifade edilen bir öğrenci sayısına sahibiz. Vaktimiz yok.” Mersi hocam. Hem de çok mersi... “-Geçen yıl okula yakın yerden ikametini gösterenleri kaydediyorduk. Ama bu yıl, ancak emniyet araştırmasından sonra, emniyetin adres doğrulattığı çocukları kaydedeceğiz.” derken, karşınızdakinin cahil ve hemen sinebilecek biri olduğu yanlışlığına düştüğünüzün farkında değildiniz´´ Samimiyetin gözü kör olmasın e mi?! Ha, bir de - Emniyetin araştırması sonucunda adres yanlışlığı görülen öğrencinin kaydı kendi mahallesindeki okuluna gönderilecek. Ve dahi ceza yiyecek.” Derken, buna siz de inanıyor muydunuz? Vallahi merak ediyorum.

Şimdi siz bir çocuğun kaydını yapacaksınız. Hayırlı uğurlu olsun temennileriyle aileyi kutlayacaksınız. Ardından, “- Ama bu çocuğun abisi asi. Öğretmene karşı geldi. Cam kırdı. Abisi böyleyse bu da böyledir” mantığı ve hipoteziyle, resmen kaydı yapılmış bir zavallı çocuğun kaydının “YAPILMADIĞI, YAPILAN İŞLEMLERİNSE KAYD OLARAK ALGILANAMAYACAĞI” MASALINA KİMSEYİ İNANDIRAMAZSINIZ. EN ÖNCE SİZ KENDİNİZ BU MASALA İNANIR MISINIZ?!!

Haydi diyelim ki, okulunuzda sanki başka parçalanmış aile çocuğu yokmuşçasına, steril, arınık bir öğrenci gurubuyla eğitim ve öğretim yapacaksınız. Peki, saygıdeğer öğretmen arkadaşım, siz kendinizi o 9 yaşındaki çocuğun yerine KOYUNUZ. Bırakın kendinizi, çocuğunuzu onun yerine koyunuz. Neler yaşardınız hep birlikte?!! Sol kulağım duymuyor efendim. Biraz bağırınız lütfen ve ricaen. Aman okulumuzda öyle arızalı öğrenci olmasın da rahat edelim mantığıyla hareket ettiğinizde, YAŞANACAK PSİKOLOJİK TRAVMANIN HESABINI SİZ NASIL VERECEKSİNİZ. YAŞADIĞINIZ MÜDDETÇE BU VİCDAN AZABINDAN KURTULAMAZSINIZ. Daha çocuğu tanımıyorsunuz. İlk defa kayıt sırasında gördünüz. Ve -Ayy ne kadar da küçükmüş. Demiştiniz. Benim size sözüm şu: “Öğrenmeyen öğrenci yok. Öğretemeyen öğretmen var. Çünkü siz, hem eğitmek ve hem de öğretmek üzere, sizin istemeniz üzerine o işe atandınız.” Dahası, pedagojik bilgilerle donatılmış rehber öğretmen arkadaşlar da, sorunlu öğrencileri topluma kazandırmak üzere o işe talip olmuşlardır. Madem ki okulunuzda öyle arızalı öğrenci yok. Tek öğrenci, o şikayet ettiğiniz öğrencidir. O zaman, tayinlerinizi, donanım ve birikimlerinizi değerlendirebileceğiniz yerlere aldırın. Son bir hatırlatma. Siz çocuğu dışlayın. Aile de donanımsız ve de cahil. Öyle olmasaydı aile birliğine önem verirlerdi. En azından bu ailedeki baba gibi. (Siz o ailelerde yaşanan travmalardan habersizsiniz de empati kuramazsınız tabi!) Dışlanan ve hor görülen çocuk ileride ne olacak? Bunun cevabını verebilir misiniz? Nokta....

NOT; Daha doğrusu 60 yıllık bir anı. Yıl 1958. Türkçe bilmeyen babam, limanda çımacı Mahmut Dreyfe, “Gel git”ten başka Türkçe bilmeyen beni okula kayda götürdü. O zaman da drama okulları da yok laf aramızda. Kendimi ifadeyi bırakın, bana vuran mahalle arkadaşıma cevap verebilme psikolojisinden yoksunum. Ağlayarak eve gelirdim. Evde de “Ena me kıltıllek latıtlağ la barra” (Sana dışarı çıkma demedim mi?) diyen rahmetli annemden de bir araba dayak yerdim… Okula dönelim. Rahmetli muavin soruyor. Sert bir sesle tabi. —Adın ne? ..Şimdiki aklım olsa -Ya hocam ben Türkçeyi bilmiyorum ki adımı söyleyeyim. Sustum!!! Sindim. Karnımı içeri çektim. Galiba bir suç işlemişim de koskoca muavin bey bana bağırdı!!! Neğuzu billeh!! Tabi babamda da cevap verecek dil donanımı yok. Bütün bildiği “-Evet efendim. Baş üstüne efendim... Duacınız ben 16.10 1950 doğumluyum. 1958´in Eylül´ünde bir ay ile 7 yaşımı dolduramıyordum. Evraklarımızı yere fırlatan muavin bey karşısında boynumuzu büktük. Kıçın kıçın geriledik. İki büklüm olan babamın elini ağlayarak (Şimdi de öyleyim) tuttum. Eve geldik. Sonuç ? Ne olacaktı yani! Yaşıtlarımdan bir yıl geç başladım okula. Demek ki 60 yılda bir arpa boyu ilerleyememiş bir psikolojimiz varmış hala. Hürmet ve sevgilerimle efendim... Bir soruyla kapatacağım. Şimdi o muavinin oğluyla çarşıda karşılaşıyoruz. “Abisi asi kendisi de asi olur. Okuldan alın” mantığıyla hislerine yenik düşenlere sorarım. Babası beni okula almadığı için, ben kalkıp da oğluna bağırıp çağırmam mı lazım?! Nokta efendim.