Müslüm KABADAYI


“ÖLÜM”LE ÖLMEMEK İÇİN…

Müslüm KABADAYI


         Gezegenimizdeki canlının oluşumunu, arkelere ve lucaya bağlayarak 3.9-4.5 milyar yıl öncesine dayandırıyor bilim insanları. Aynı zamanda evrendeki yaşamın da 9 milyar yıl önce oluşabileceğine dair araştırmalar devam ediyor. Bilimsel araştırmalarda kullanılan teknoloji geliştikçe (Karbon 14’ten Karbon 13 yöntemine geçiş gibi) verilerin daha hızlı değerlendirilip bugüne kadar karanlıkta kalan birçok şeyin açıklanır hale geleceğini biliyoruz.

         Dünya’da hominidlerin oluşumunun da birkaç milyon öncesine dayandığını, bugünün insanlığını oluşturan Homo Sapienslerin de yaklaşık 300 bin yıldır evrimleşerek Homo Sapiens Sapiens’e dönüştüğünü de biliyoruz. Bildiklerimizin bil(e)mediklerimiz yanında giderek büyüdüğünün de farkındayız. Burada, sanayi devrimiyle başlayan ve teknoloji, özellikle dijital devrimle hızlanan gezegenimizin bir tüketim maddesine dönüştürülmesi sürecinin, bütün canlıların yaşamını tehlikeye soktuğu gibi Dünya’nın yok olmasıyla sonuçlanabilecek bir yıkıma yol açacağını açıklamama ihtiyaç olmadığı kanısındayım. Üzerinde durmak istediğim can alıcı nokta, Lucy’den bugüne 3,5 milyon yılda evrimleşerek düşünceden düşünce üreten insan konumuna gelen türümüzün insani kazanımlarının adım adım öldürülmekte olduğudur. Ne demek istiyorum? Aslında algılama yeteneğini kaybetmemiş her insanın yakın çevresinden başlayarak Dünya’da olup bitenlere şöyle bir göz atması bile insani kazanımlarımızın nasıl öldürüldüğünü görmesi için yeterli. Bir eğitimci-yazar olarak her gün farklı örneklerine tanık olmaktan ve gücümüz oranında bunlarla mücadele etmekten yorgun düştüğümüz insani kazanımların öldürülmekte olduğunun bir örneğini, basında yayımlanan haber metni üzerinden vermek istiyorum.

         “Elazığ'da 2 yıldır entübe olarak tedavi gördüğü hastanede ölen ağır zihinsel engelli Zühal G.'nin (12) cenazesini annesi kabul etmedi. Zühal, Asri Mezarlık'ta görevliler tarafından toprağa verildi.

            DHA'da yer alan habere göre, Kayseri'de, ağır zihinsel engelli olarak dünyaya gelen Zühal G., bir süre sonra Erzurum'a götürüldü.

       Zühal, Erzurum'daki bakımevi kapanınca da 2 yıl önce Elazığ'daki bakımevine nakledildi. Beslenme sorunu nedeniyle, kısa süre kaldığı bakımevinden özel hastaneye sevk edilen Zühal'in, midesinden PEG (Karın duvarından mideye tüp yerleştirilmesi) yöntemiyle beslenmesine devam edildi. İki yıldır entübe halde tedavi gören Zühal, dün, yaşamını yitirdi.

          İletişime geçilen, kızıyla aynı adı taşıyan annesi Zühal G., cenazeyi kabul etmedi. Bunun üzerine morgdan alınan cenaze, Asri Mezarlık'ta görevlilerce kılınan cenaze namazının ardından toprağa verildi. Zühal'in mezarını düzelten görevli, ‘Gerçekten insanlık ayıbı. İnsanın bu kadar sahipsiz olması gerçekten çok vahim bir şey. Allah kimseyi bu durumlara düşürmesin, Allahutaala kimseyi sahipsiz koymasın. Kimsesizlerin sahibi Allah'tır’ dedi.”[1]

         Haberi olduğu gibi verdim. Üzerine yorum yapmaya ihtiyaç duyulmayacak kadar açıkça, insanı var eden temel değerlerin sermaye düzeni tarafından nasıl öldürüldüğünü göstermiyor mu? Mezarlık emekçisinin insani duyarlığı güzel ama olayı yorumlama biçimi tümüyle nesnellikten uzak. İnsanlığı ayaklar altına alanın paranın saltanatı olduğunun hâlâ farkında değil. İşte dikkat çekmek istediğim nokta burası. Yani, ülkemiz başta olmak üzere bugün Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu yoksulluk ve açlık tehlikesiyle karşı karşıya getirenlerin, eğitimsiz ve bilimsiz bırakanların, bütün kaynakları sömüren bir avuç oligark, patron sınıfı olduğunu bu mezarlık emekçisi gibi milyarca emekçinin, yoksulun bilincine çıkartabilirsek, işte o zaman her şeyi Allah’a bağlayan o emekçi, gerçek anlamda insanlığı ve doğamızı öldüren kapitalizmin mezar kazıcısı olacaktır. Her şeyi tüketim malzemesi haline getirip medya aracılığıyla insanları sürekli tüketime teşvik ederek sermayesini çoğaltmaktan başka bir şey düşünmeyen kapitalistlerin kimsesizler mezarlığına gömülmesini sağladığımız zaman, insanlık, eşitlik-özgürlük-dayanışma ve yardımlaşma değerlerini kazanacaktır.   

         Bunu, Dünya çapında yapmamız gerektiğini de şu haber üzerinden örneklemek isterim: Stanford Üniversitesi’nde biyolog olarak görev yapan ve gerçekleştirdiği araştırmalar ekosistemlerde zaman içinde yaşanan değişimleri haritalandırmak amacıyla fosil kayıtlarını kullanmayı içeren Tony Barnosky, CBS’te yaptığı açıklamada, çalışmalarının, mevcut nesil tükenme oranlarının, Dünya’nın dört milyar yıllık bilinen yaşamsal tarihinde tipik olarak görülen oranın yaklaşık 100 katına kadar yükseldiğini gösterdiğini aktardı. Barnosky’nin aktardığı kadarıyla, bu denli süratli bir nüfus kaybı, Dünya’nın şu anda dinozorların yok oluşundan beridir en kötü kitlesel yok oluş dönemine tanık olduğu anlamına geliyor. Ve Dünya’nın bizzat kendisi kitlesel yok oluş vakalarından pek çok kez kurtulmuş olsa da, o dönemlerde gezegenimizde var olan yaşamın büyük kısmı bunu atlatmayı başaramadı. Maalesef, bu tür bir felaket, biz insanları ya da en azından teknolojik medeniyetimizin öğelerini de alıp götürebilir.”[2]

         Tony Barnosky gibi bu can alıcı soruna dikkat çeken bilim insanlarının daha ne demelerini, ne yapmalarını bekliyoruz. Bütün ülkelerde insan türü başta olmak üzere bütün türler için yaşamın korunmasını ve temel insani değerleri savunan, doğaya ve yaşama zarar veren kapitalizmin yıkılmasına odaklanan yalın bir mücadeleye ihtiyaç var. Bunu 3A(Aç-Açık-Atık)’ya karşı 3E(Emek-Eşitlik-Evin) mücadelesi olarak tanımlayabiliriz. 

 


 

[1] https://www.haberturk.com/zihinsel-engelli-cocugun-aci-olumu-annesi-cenazeyi-reddetti-3554971 

[2]https://www.gazeteduvar.com.tr/bilim-insanlari-uyardi-medeniyet-yok-olabilir-haber-1597115