Halit KATKAT


Örgütsüz bir toplumuz

Halit KATKAT


Örgütsüz bir toplumuz

Depremin üzerinden bir yıl geçti. Yurttaşlar hala konteyner ve çadırlarda kalıyor. Elbette bu şekilde yaşamayana bu yaşamın zorluğunu yazsak da onun için, eğer okursa, okuyup geçeceği birkaç satırdan fazla bir anlam ifade etmiyor. 
Örgütsüz bir toplum olduğumuz depremin ilk başlarından, hatta depremin öncesinden, itibaren yapılanlara baktığımızda ortaya çıkmaktadır. Depremin öncesinde depreme dayanıklı binaların yapımı ve denetiminin örgütlenemediği deprem sırasında ortaya çıktı. Örneğin başta projeye uygunluğu denetlenememiş, dört kat ruhsatlı binaların üzerine dört kat daha yapılmasına izin verilmiş. Zemin etütleri planlanamamış. Deprem anında deprem mağdurlarının toplanacağı yerler planlanmamış. Deprem için tırlarla gelen yardımlar planlanmamış ve kaldırımlara, sağa sola atılmış. Deprem yardımı adı altında toplanan toplanan para yardımlarının nerelere harcandığı halka açıklanmamış. Deprem esnasında hasarlı bina ve enkazlardan kurtarma işi önceden örgütlenip planlanmamış. Örneğin kurtarma işini profesyonelce yapacak askerler, madenciler ve itfaiye ekipleri zamanında kurtulmayı bekleyen insanlara zamanında ulaşması için seferber edilmemiştir. Bütün bunlar elbette merkezi otoritenin yani yöneten siyasetin yapması gereken işlerdir. Ama yapılmamış, yapılamamıştır. 
Muhalefet tarafına ya da örgütlü denen kesimlere baktığımızda onlar da işi tamamen iktidardan bekliyor ve yapılmıyorsa “eleştiri özgürlüğünü” kullanıyorlar. Ya da her parti ya da kitle örgütü kendi çapında yardım toplayıp organize etmeye çalışıyor. Ortak bir örgütlenme yok. Yine deprem sonrası yapılan haksız ve hukuksuzluk için davalar açılıyor ama o da örgütsüz. Bireysel davalar.
Halbuki bir karınca topluluğunda yuvalarını su bastığında, ya da yuvaları yıkıldığında herkesin işi bellidir ve hiç şaşırmazlar. İlk önce her karınca bir yumurtayı ağzına alıp sağlam bir yere taşırlar. Eğer su baskını ise birbirleri ile zincir yapıp kenetlenir, bir arada kalırlar. Toprağa ulaşınca kendilerine yeni yuva yaparlar.
Sendikalar ve meslek örgütleri ve partiler kendilerini örgütlü olarak görüyorlar. Ama sadece kaç üye var yönetimi kimler destekliyor noktasında örgütlüler. Kentteki sendikalar, meslek örgütleri, kooperatifler ve muhtarlar bir kent meclisi oluşturamazlar mı? Ki zaten kent konseyi diye bir zayıf örgütlenme var. Eğer böyle bir örgütlenme, sağlam bir örgütlenme, olsaydı yurttaşların bireysel olarak çözemedikleri sorunları daha kolay çözebilirlerdi. Böyle bir meclisi partiler ya da devlet yetkilileri yapmayacaktır. Bunu ancak kentlerde örgütlü işçi, memur sendikaları, meslek örgütleri ve kooperatifler birlikte çözeceklerdir.