Halit KATKAT


Pandemi Döneminde Uzaktan Eğitim Tartışması

Halit Katkat


Son günlerde Covit-19´un yaygınlaşması nedeniyle eğitim yüzyüze mi yapılsın, yoksa uzaktan mı yapılsın tartışması başladı. Ama televizyonlarda yapılan tartışmalardan bir sonuca varılamadı. 

Sonuçta son karar velilere kaldı. Ama uzaktan eğitime yapılan itirazlar, Kılıçdaroğlu´nun açıkladığı 'Devlet okuluna giden 3 milyon 17 bin öğrencinin evinde internet yok. Ayrıca 754 bin 429 öğrencinin evinde televizyon yok' noktasından olaya itiraz edilince, hemen bir TV kanalında kampanya başlatılarak sorunun çözümü kısa sürede sağlanma yoluna gidildi. Bu ilk bakışta bir yardımseverlik, bir iyi niyet gibi görünebilir. Ama gerçekten öyle mi? Virüs nedeniyle böyle görünen, bize öyle gösterilen yani sağlık mı eğitim mi ikilemini önümüze koyanlar, insanları kırk katır mı kırk satır mı noktasına getirenler gerçekte ne yapmak istiyorlar?
Yıllardır eğitimin özelleştirilmesine gayret sarf eden dijital şirketler, MEB, YÖK, uluslararası kapitalist güçler bana göre bu pandemi nedeniyle devlet okullarının ve yüz yüze eğitimin tasfiyesi noktasında çok önemli bir fırsat yakalamış oldular. Sümerlerde kil tabletlerle başlayan ve günümüze kadar çeşitli biçimlerde gelen 3-4 bin yıllık yüzyüze eğitimin tecrübe ve birikiminin tasfiye sürecinin sonuna mı geliyoruz sorusu ister istemez insanın aklına geliyor. Uzaktan öğrenme ve dijital teknik eğitim araçlarının etkin ve verimli kullanılması insanlığın yararına kullanılması açısından önemlidir elbette. Ama bizim eleştirdiğimiz uzaktan eğitimin örgün eğitim dersleri ve okullaşmanın yerine konulmasına çalışılmasıdır.
Pandemi öncesi de küresel kapitalist piyasa güçleri zaten eğitimi bir “sektör” olarak görmekteydi. Önlerindeki en önemli engel resmi eğitim kurumları, yüz yüze eğitim kurumları ve üniversiteler idi. Uzun zamandır TÜSİAD, YÖK VE MEB uzaktan eğitim, açık orta okul, açık lise, açık öğretim gibi programlarını destekliyor ve artırmaya çalışıyorlardı. Bu pandemi buna bir fırsat oldu.
Uzaktan öğretimle okullar, öğretmenler, geleneksel eğitim yapısı tasfiye edilmekle kalmıyor, aynı zamanda topluluk olma, birliktelik, dayanışma ve duygudaşlık da tasfiye ediliyor. M.E. Bakanının “öğretmenler bütçeye yük oluyor” açıklamasını bu noktada hatırlayalım.
Çocuk ve gençlerin bir araya gelip bilimsel pedagojik ortamda nitelikli topluluklar, arkadaşlıklar oluşturmasından, direnen bir toplum oluşturmasından tümden kurtulmaya çalışmaktadırlar. “Evde eğitim”, “özel eğitim” opsiyonu ile ciddi bir piyasalaştırma ve özelleştirme fırsatı da yakalamış oluyorlar. Bu şekilde sendikalar, odalar, barolar vb. direnç noktalarından kurtulmayı umuyorlar. Pandeminin okulları ve eğitimi yeniden yapılandırmak için bir bahane olarak kullanılıp uzaktan eğitimin özelleştirmenin yeni bir biçimi olarak düşünülerek zaten tarikatların eline geçmiş olan eğitim sisteminin tamamen iktidarın ideolojisine göre dinselleştirileceği ve eğitim sisteminde kalan son demokratik kırıntıların da ortadan kaldırılacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok. Şunu da unutmayalım bu özelleştirme programı tamamlanınca parası olanlar çocuklarına eğitim yaptıracak, olmayanların çocukları da sermayeye ucuz işgücü olarak hizmet edecektir.
Pandemi sürecinde insanlar şöyle bir ikilem içerisinde bırakıldı: Yüz yüze eğitim mi uzaktan eğitim mi? Parasız, bilimsel, laik, anadilinde eğitim talepleri neredeyse unutulmuş durumda. Üniversitelerin bilimsel ve özerk yapılanmasına ilişkin beklentiler ve çabalar rafa kaldırılmış durumda…
Eğitimde Uzaktan öğrenim ve diğer sektörlerde evden çalışma, çalışanlar için ilk bakışta bir özerklik, otoriteden kurtuluş ve rahatlık gibi görünse de esasında evden çalışma mesaisi belli olmayan 24 saat işyerine bağlı kalınan bir sömürüdür. Bu aynı zamanda işveren için çalışanların sayısını azaltarak tasarruf etmek demek olduğundan çalışanların birçoğunun işsiz kalması demektir.