Leman GÖÇMEN


Pazardaki ucuzluk

Ben kendi adıma bu kadar ucuzluğa sevinemiyorum.


 

Ben kendi adıma bu kadar ucuzluğa sevinemiyorum.
Mahsul çok şükür bol. Bildiğim kadarıyla da yeterli ihracat yok. Üretici ne yapsın?
Umudu bu mevsimde bir kış ailecek ekip çapalayıp sulayan, her yeşi ayağımıza getiren gariban köylülerimiz 50 kuruşa salatalık, patlıcan, 2 liraya en güzel kayısıları satabiliyor mu?
Allah´ın verdiği iklimin değerini çok iyi anlamalıyız. Şu anda sıcak da çok. Ancak, güneş ve sıcak olmasa bölgemizde bu kadar güzel meyveyi ve sebzeyi yiyemeyiz.
Ne yazık ki bu sene sıcak dozunu arttırdı. Dün Çukurova´daki bir karpuz üreticisini ekrana getirmişlerdi. Ağlamaklı hali gözümün önünden gitmiyor. Sıcak 50´lere yaklaştığı için bütün tarladaki karpuz patlamış, hasat olmadan yok olmuştu. Allahtan gelene tabi ki söyleyecek bir şeyimiz yok. Hali nice olur?
Pazarlarımızda illa ucuz olacak diye bir kural da yok. Hepsini bir arada bulup istediğimizi alıyoruz. Ancak, ziyan olanları nasıl telafi edecekler?
Yetiştirdiğini paraya çeviremezse nice olur halleri? Diliyorum köylü vatandaşımızın derdini dinleyecek ziraat odaları, bakanlıklar bir çözüm bulur. Düğününü, okutacağı çocuklarını, bunların geliriyle yapacaklar. Onlar bizim efendilerimiz. Atamızın bu lafını hiç unutmayalım. Ama her fırsatta köylüye yüklenen bir zihniyet de var.
Evlerinin önüne saksıya dikilmiş birkaç tane yeşilliği sulamaktan, onlara can vermekten imtina edenlere tavsiyem biraz toprakla uğraşsınlar. Bir başlayınca bir daha bırakamazlar.
Sabahleyin uyanınca ilk işim terasımdaki biber, salatalık, nanelerimdir. Beni kendilerine çekerler. Onlarla konuşmadan, teşekkür etmeden güne başlamam. Ne kadar zor olsa da onlardan aldığım keyfi anlatamam. Bir daha dünyaya gelme şansım olursa bir basamak merdivenli bir evde yaşamam. Aşık Veysel´in sözünü türküsünü hiç unutmam: “Benim sadık yârim kara topraktır” demişti.
Bir çekirdek ektim, 10 bostan verdi. Ben de biberlerimin tohumlarını Şubat´ta toprağa teslim etmiştim. Ne kadar küçüktür bilirsiniz, bir çekirdekten yetişen fide bir mevsimde yüzlerce biber veriyor. Kızarır tohum olur, seneye yine umutlarımız olurlar.
Ben bu yıl kaç yüz fide yetiştirdiğimi bilemiyorum. Yakınlarıma, arkadaşlarıma dağıttım. Kardeşim Güngör, yazlık sitelerin birinde oturuyor. Bu işleri çok sevdiği halde, sitelerde bazı kurallar var, ‘ağaç dikmeyin, sebze ekmeyin, sadece çim yetiştirin´ diyorlarmış. İyi ki sitelerde yaşamıyorum. Asla böyle bir şeyi kabul etmezdim. İskenderun´a beni ziyarete geldiğinde baktı ki, benim biberlerin başı yağmur gibi biber dolu. Abla bana da versene dedi. Kardeşim, hemen ne kadar istersen dedim. Topladı, birlikte götürdü. Kardeşimi de ikna ettim, ‘Kardeşim, üretici gibi davran. Sen ye, etrafına da dağıt´ demişimdir. Çimle dolu bahçenin kenarına geçen sene hazır fideler almış dikmişti. Geçen yaz fevkalade biber aldılar. Hatta turşular yapmışlar. Bu yaz bahar olmadan ‘aman abla bana da fide ayır´ demişti. Ona yine bolca verdim. O benden önce ürünü toplamaya başlamış.
Yeğenlerim de yazlığa gittiklerinde biberleri görünce hayran hayran seyretmişler. Bana da teşekkür ettiler.
Köylere dönecek olursak… Şu anda köylere su saatleri takıldı. Bunu söylemeden geçemeyeceğim. Köylerde bu konuda çok şikayetler var. Ancak ben onlara katılamıyorum. Herkes bu suyun çok kıymetli olduğu bir dönemde parasını verebildiği kadar su kullanmak zorunda. Köylerde suyun saatli olmadığı dönemde gördüklerime ne kadar rica ettiysem de dinletemedim, su Allahtan geliyor diyorlardı. Ama Allah da bunu israf etmeyin der. Onun için suyun iki nimetten biri olduğunu unutmayalım. Biri ekmek biri sudur.
Yalnız, köyler elektriği şehirlerden az ödüyor. Dilerim suyu da öyle kullanabilsinler. Ayrıca köylerde nöbetleşe sulama yaptıkları küçük akarsular vardır. Bunlar da çok iş görür. Suyun güzergahındaki köy halkı sırasıyla bahçe ve bostanlarını sular.
Tarih boyunca su kavgaları, hatta cinayetler işlenmiştir. Ne yazık ki, ülkemizde, bilhassa Doğu´da hala su ihtiyacı çözülememiştir. En çok iki yıl kadar evveldi, evin erkekleri, gençleri o kadar uzak bir mesafeden su getiriyorlardı ki, hayretler içerisinde kalmıştım. Cumhuriyet kurulduğundan bugüne kadar bütün hükümetlerin hala su sorununu çözmeden bazı hükümet olmanın nimetlerinden yararlananlar için söylüyorum, yazıktır. Her nedense milletimizin makus talihi buna da izin vermedi. GAP´ı hepimiz büyük umutlarla beklemiştik. Şu anda GAP´ın etrafındaki sulanan araziyi yabancılara satmışlar deniyor.
Neyse, bunlar bizim işimiz değil. Ama gönlümüzden geçenler bütün insanlarımızın bu sıcaklarda bol bol su kullanmaları, huzur içinde yaşamaları, susuz hiçbir şeyin olmadığını kabul ederek hizmetleri o çaresiz insanlara ulaştırmalarını canı gönülden diliyorum.
Zira ince ince düşünürsek yiyecekten giyeceğimize her türlü işimiz sularımızla çözülüyor. Vatandaş olarak da dua etmekten başka çaremiz yok.
Hoşçakalın.