Halit KATKAT


PETKİM´de işçi temsilcilerinin istifası ve sınıf tavrı

Halit Katkat


Evrensel´in haberine göre PETKİM´de örgütlü olan Petrol-İş Aliağa Şubesinden 7 işyeri temsilcisi ve 2 yönetim kurulu üyesi istifa ediyor. Şimdi bu yazıyı okuyan okuyucular diyebilir ki bu kadar çok olay varken neden Petrol İş Aliağa´daki küçük bir olay gündeme getiriliyor. Bu olayı yorumlama nedenlerimden birincisi bu olay sadece Aliağa´da olan küçük bir olay gibi görünse de esasında tüm işçi sınıfını ilgilendiren ve sendika bürokrasisinin tavrını ortaya koyan örnek bir olay olması, ikincisi de dünyayı değiştirecek sınıf olması nedeniyle işçi sınıfını ilgilendiren olaylara öncelik vermemdir.

Şimdi bu istifalara kaynaklık eden olaya bakarsak, olay şöyle gerçekleşmiş: Temmuz ayında PETKİM´de bir kaza yaşanmış; yaşanan kazada hiçbir işçiye zarar gelmemiş olsa da bir ünite durmak zorunda kalıyor, ama işçiler bunu işçi sağlığı ve güvenliği ihlali sayılabilecek bir durum olarak yorumluyor. İşçiler SOCAR Holding idaresinden yaşanan arızayla ilgili teknik komisyon kurup, arızanın sebeplerinin ortaya çıkarılmasını beklerken, şirket idaresi disiplin komisyonunu toplayıp arızaya sebep olduğu rapor edilen 4 işçiye ceza veriyor. Dört işçiden biri işten çıkarılırken, diğer üç işçi 2-3 ay arasında uzaklaştırma cezası alıyor.

Bu durumda işçiyi koruması beklenen sendika ne yapıyor? Şube yönetimi ‘Yapılabilecek olan en iyi şeyin yapıldığını, en iyi sonucun alınarak 3 kişinin daha işten atılmasını engellemeyi başardıklarını´ ve “konunun uzaması ve eylem sürecine girilmesi halinde üç kişinin daha işten atılma riskinin olduğunu ifade ederek tartışmaların önünü kapatmaya çalıştıklarını” söylüyor. Burada sendika yönetimine sorulacak soru şu: Eğer işçilerin işten atılmasına karşı eylem yapmayı düşünmüyorsanız, işçilerin iş ve kazalara karşı can güvenliğini nasıl sağlamayı düşünüyorsunuz? Ya da sendika ne işe yarar?

Gelelim 7 işyeri temsilcisinin tavrına temsilciler diyor ki “Giderek artan sorunlar karşısında şube yönetimimizin adım atmakta âtıl kaldığını düşünerek olağanüstü genel kurul talep ettik. Hiçbir talebimiz yanıt bulmayınca istifa etmek durumunda kaldık”. Burada temsilciler taleplerini hep yönetimden bekliyor ve onlar bu talepleri yerine getirmeyince istifa ediyorlar. Sınıf sendikacılığı açısından bakınca burada bir kolaycılık görünüyor. Bir defa işçi temsilcisi işçiler tarafından seçildiyse sendikaya karşı alınacak tavrı kendilerini seçen işçilere sormalıydılar. Burada bununla ilgili bir tavır görmüyoruz. İkincisi sendika yönetimi olağanüstü kongreye götürülmek isteniyorsa ve sendika yönetimi buna yanaşmadıysa ilk olarak yapılacak şey sendika üyelerinin imzasına başvurmak olmalıydı. Yeterli imza bulunamazsa ya da sendika bunu da kabul etmezse hiç olmazsa sendika yönetiminin gerçek yüzü işçilere gösterilmiş olurdu. Ama burada anladığımıza göre işçi temsilcilerini işçi seçmiyor, çünkü istifa eden temsilcilerin yerine sendika yönetimi yeni temsilcileri atıyor. Bu durumda istifa eden temsilciler bir anlamda yönetimin işini kolaylaştırmış oluyorlar.

İşçi temsilcileri atama ile geliyorsa bu daha vahim bir anti demokratik durum. Bu durumda sendika yönetimi bu temsilcilerden işçilerin değil kendilerinin isteklerini yapmasını beklerler. Zaten bürokratikleşmenin adımı da buradan başlıyor.

İşçiler önce temsilcilerini kendilerinin seçmesi konusunda sendika yönetimlerine baskı yapmalılar. Daha sonra da benim önerim, bürokratlaşmayı önlemek için delegelerle değil, doğrudan işçiler tarafından seçilmiş bu temsilcilerle yönetim seçimleri yapmalılar. Delege usulü reddedilmelidir. Bu sistem sendikanın demokratikleşmesini, irade ve inisiyatifin işçilere geçmesini sağlayacaktır. Sendika yönetimleri bu öneriler karşısına bürokratik engeller koyabilirler. Ama İşçiler şunu unutmamalı ki her türlü engeli kendi birleşik güçleri ile aşabilirler. Onlara kendi güçlerinden başka hiçbir güç yardımcı olamaz.