Halit KATKAT


Piramidin altı ile üstü arasındaki çelişki

Halit KATKAT


 

Geçenlerde KONDA şirketinin yayınladığı bir ankette ankete katılan kitlenin yüzde 84´ü “güçlü bir lidere ihtiyaç var mı?” sorusuna evet yanıtını vermiş. Bu sadece bir siyasi görüşe ait bir sonuç değil; ankete katılan her siyasi görüşten, her inançtan, her milliyetten kişilerin ortak yanıtı. Bu ülkemizde demokrasinin burjuva anlamıyla bile kavranmadığının bir sonucudur.

Demokrasinin en asgari işleyişinin göstergesi, toplumu ilgilendiren kararlarda toplumun çoğunluğunun kararlara katılmasıdır. Eğer insanların çoğu iradelerini bir kişiye verme düşüncesindeyseler orada örgütlenmeye inanç en alt seviyededir. Toplumda iradenin bir kişinin elinde olma hali ile çoğunluğun elinde olma hali potansiyel enerji ile kinetik enerji arasındaki ilişki gibidir: Toplumda güçlü lider arayışı artıyorsa demokrasiden o derece uzaklaşılıyor demektir; tersi güçlü örgütlenme, yani iradenin toplum tarafından kullanılması arayışı artıyorsa demokrasiye o derece yaklaşılıyor demektir. Bu bakımdan “her toplum layık olduğu idare ile yönetilir” söylemi boş bir söylem değildir.

Elbette bu güçlü lider arayışı toplumun kendiliğinden oluşturduğu bir durum değildir. Binlerce yıllık mülkiyete dayalı krallık, padişahlık, hanedanlık sistemlerinin ve kapitalist sistemin toplumun hard diskine yüklediği verilerin bir sonucudur. Elbette demokratik devrimini yapmış kapitalist batı toplumlarında bu oran daha düşüktür. Çünkü onlar kısmen kitle iradesine dayanan güçlü örgütlenmeler meydana getirmişlerdir.

Günümüz toplumlarında aşağıdan yukarıya piramit şeklinde bir hiyerarşi hüküm sürmektedir. En altta toplumdaki bütün değerleri üreten ve zar zor geçinen en kalabalık kitle, üste doğru üretimden aldığı payı artırarak gittikçe zenginleşen, kitle bile olmayan azınlık vardır. Piramidin en tepesindekiler uluslararası tekeller ve bunların emrindeki bürokratlardır. Böylece tepede sermayeye ve aynı zamanda yönetme iradesine sahip azınlık ve en dipte yoksul ve yönetme iradesi elinden alınmış çoğunluk vardır.

Sermayesi ile dünyayı yöneten sınıfların, işte bu yönetme erki ellerinden alınmış kitleleri yönetmek için, en çok ihtiyaç duydukları yönetim biçimi, demokrasi değil, iradesi bu sermaye kesimine bağlı güçlü liderdir.

Piramidin altındaki üretici işçi sınıfının bu sömürü düzeninden kurtulması için bu durumu tersine çevirmesi için güçlü örgütlenmelere ihtiyacı vardır. Örgütsüz ve dağınık olduğunda hiçbir gücü olmayan kalabalıklar oluşturan işçi kitlesi, örgütlenip birleşince önünde hiçbir engelin dayanamadığı büyük bir güç haline gelir. O zaman bu piramidi tersine çevirme gücüne sahip olur.

Elbette işçiler örgütlenmeden sadece kendi iradelerinde olmayan bürokrat sendikaları ve yine işçiler adına kurulmuş fakat içinde işçi iradesi olmayan partileri anlamamalıdırlar.

İşçilerle ilgili haberlerde ve sendikaların açıklamalarında şöyle yorumlar okuyoruz “işveren acımasız, her şeyin fiyatı yüzde yüzün üzerinde arttı. O asgari ücret bile vermiyor” ya da “işyerinde sendikalaşmaya izin vermiyor”, iş güvenliği tedbirleri almıyor” vb. Bu tür şikayetler, serzenişler hiçbir işvereni insafa getirmez. İşverenin doğasında (fıtratında) kår etmek vardır. Bunu da işçilere ödemelerinin en aza indirilmesiyle mümkün olmaktadır. İşveren kendi çıkarına uygun davranmak zorundadır; aksi takdirde zaten işveren olmazdı. O zaman işçiler de kendi çıkarlarına uygun davranmalı, işverenin insafına değil, örgütlü güçlerine güvenmeli. İşçi sınıfını aciz, ezik bir sınıf olarak göstermek doğru değildir. Aciz ya da ezik olan, sınıf olamamış kalabalık işçi kitlesidir. İşçi sınıfı aciz değil dünyayı değiştirecek örgütlü büyük bir güçtür.