Halit KATKAT


Politika mesleği yerine meslek politikası

Halit KATKAT


Tarihte ortaya çıkan her toplumsal sistemin kendine özgü yönetim biçimi vardı.

Yönetim şekli üretim ilişkilerine bağlı olarak değişir. Yönetimde yer alan kişilerin değişmesiyle alt yapıdaki üretim biçimi değişmez.

İnsanın insanı sömürmediği, avlanan hayvanların ya da toplanan meyvelerin bölüşüldüğü bu sistemde, Marks’ın deyimiyle, tam bir demokrasi vardı. Kabile şefleri kabile tarafından seçiliyordu. Şef seçilebilmenin kriterleri içerisinde iyi konuşup ikna etme yoktu. Seçilebilmek için güçlü kuvvetli olması, isabetli karar verebilmesi, adil olması vb. kriterler gerekiyordu. Şefler oy birliği ile seçiliyordu. Elbette bugün bilinen şekliyle oy verme sandık kullanılarak yapılmıyordu. Oy verme işlemi şöyle yapılıyordu; silahların havaya kaldırılması evet yere vurulması hayır anlamına geliyordu. İtiraz eden olursa ikna ediliyor ya da seçim erteleniyordu. Bu tarz yönetim o zamanki üretim şekline uygun bir demokrasi biçimiydi.

Ama insanların hayvanları ehlileştirmesi ve toprağı işlemesi aynı zamanda insanın insanı sömürüsünü de ortaya çıktı. Bu durumda eski demokratik yönetim biçimiyle toplumu yönetmek mümkün değildi. Üretilen değerlere el koyan köleci baronlar sınıfı toplumu kendilerine boyun eğdirmek için köleci krallıklar kurdular. Anaerkil miras sisteminden köleci miras sistemine geçilmişti. Yeni sistemde seçime gerek yoktu. Kral istediğini belirli toprak parçalarını yönetmek üzere vali olarak atıyordu. Toprak sahibi baronlar bu valinin koyduğu kurallara göre yönetiliyordu. Elbette bu yönetim de köleci toplum yapısına uygun bir sistemdi.

Kölelerin zaman zaman isyan ederek, zaman zaman kaçarak ya da çalışma temposunu yavaşlatarak üretimi çok düşürdükleri dönemde köleci baronlar ve krallıklar bu sistemin yürümeyeceğini gördüler. Kölelere bir miktar toprağı işlesin diye verip onları topraklarını işleyen serfler haline getirdiler. Sistem değişmiş görünse de esasında kölelik, toprak köleliğine dönüşmüş oldu. Ama devletin bütün mülkü yine kralın ve yönetimi de kralın ya da padişahın atadığı valiler tarafından yönetiliyordu. Halkın hiçbir söz ve karar hakkı yoktu. Bu sistemde adam kayırma, rüşvetle iş yaptırma gibi feodal üretim ilişkileri sıradan işlerdendi.

Fransız burjuva devriminden sonra krallıklar yıkılıp kapitalistler dünyaya egemen olunca kapitalist sistem burjuva parlamenter sistemi de dünyaya tanıtmış oldu. Bu sistem krallıkları, padişahlıkları ortadan kaldırmış, İngiltere hariç, ama köleci ve feodal sistemden devraldığı atama ile gelen “vali, kaymakam” gibi yöneticileri aynen devam ettirmiştir. Bu bürokrat valiler, seçilmiş olan yerel yöneticilerin üzerinde, onları görevden alabilme, başkasını yetkilendirme, açığa alabilme, onlar hakkında dava açabilme yetkisine sahiptiler. Kapitalist sistem köleci ve feodal sistemden kalan rüşvet, yakınlarını ya da tanıdıklarını kayırma gibi yarı feodal üretim ilişkilerini de aynen devam ettirmiştir. Bu burjuva devrimini tamamlamış ülkelerde daha az, geri kalmış ülkelerde daha çok devam edegelmiş olması burjuvazinin işine geldiği içindir. Burjuvazi daha önceki sistemlerde olmayan bir şey yapmış ve burjuvaların, parası olanların seçildiği parlamenter sistemi getirmiştir. Ama bu sistemde diğer sistemlere göre bir devrim olsa da esasında paranın padişahlığını getirmiştir. Bu yeni sistemde Parlamentoya seçilenler ağzı laf yapanlar ve parası olanlardır. Ayrıca seçilenler çıkarları birbirine karşıt, halkın değişik sınıf ve katmanlarından oy aldıkları halde ülkenin çıkarlarını değil kapitalist sınıfın çıkarına çalışırlar. Burjuvazinin bu sistemi topluma kabul ettirmiş olması sistemin uzun süre devam etmesini sağlamıştır.

İşte tarihsel süreçleri, yani kullanım ömrü dolan bu sistemlerin yerine işçi ve emekçilerin kendi sistemlerini kurması, toplumun çıkarı ve dünyanın emperyalizmden kurtarılması açısından giderek daha zorunlu hale gelmektedir.

Bu yeni sistem elbette temsil sistemini de değiştirecektir. Emekçilerin halkı demagojik söylemlerle kandırarak oy alan parlamenterlere değil, doğrudan kendilerini temsil eden meslek esaslı temsilcilere ihtiyacı var. Ve meslek esaslı parlamentoya… Bu da politika mesleği yerine meslek politikalarının geçirilmesi anlamına geliyor. Geleceğin parlamentosu, toplum çıkarını esas alan, üretimi ve adil paylaşımı önceleyen meslek temsiline dayanan bir parlamento olacaktır.