Akın BODUR


Proje

Akın BODUR


Yerel seçimlere katılacak sekiz partiden beşininin broşürerine bakıyorum. Yol, kaldırım gibi temel hizmetler sıralanıyor. Kentte yıllardın var olan, semt pazarları, spor sahaları, kadın ve gençlere yönelik kursların kentte çoğaltılacağı, mahallelere yayılacağı belirtiliyor. 

Denize girmenin ´tehlikeyi ve yasak´ olduğu, sahilde uyarı levhaları bulunan kentte iki adayın üçer plaj vaadi bulunuyor; Denizin doldurulmasıyla bir-ikibuçuk metre derinliğe sahip olan kıyıda bir plajın maliyetinin iskele yapımından daha maliyetli olduğu gerçeği ortadayken.
İki elin parmakları kadar yatın olmadığı ama binlerce işsizin yaşadığı kentte, bin 300´e yakın küçük balıkçının bulunduğu barınağının ´marina´ya dönüştürüleceği de, iki adayın vaadi arasında yer alıyor. Yatı olan zenginler parasını kent sahilindeki marinaya demirlemesinin çalışmasının yapılacağını belirten adaylar, küçük balıkçının ne olacağını, barınağın kooperatif bünyesinde bulunduğunu yetkinin oradan alınsa da bakanlığa geçeceğini ve küçük şehir belediyesinin marina yapabilme yetkisinin olmadığını da bilmiyor gibi.
Kentte kurulacak bir demirçelik müzesinin Dünya Bankası ve BM´nin desteklenmesinin sağlanacağı vaadi de. Dünya Bankası, sokağa kurduğu stantta kredi kart dağıtan banka değili; belediyelerin projelerine hükümet garantisi ile kredi veren bir uluslararası örgüt değil mi?.
Broşürlerde, bilimsel olmayan bazı proje sözü veren adayların, belediyenin kentte bilim merkezi kuracağı da anlatılıyor.
Sosyal açıdan üretilen kütüphane, kent meclisler, kürtür merkezleri, üreten toplumun desteklenmesi gibi birkaç güzel proje de var; onlarca milyon lira tutacak sekiz projenin günel enerjisi panelleri tarafından maliyetinin karşılanacağı gibi komediye kaçacak yaklaşımlar da...
Hatay´ın büyükşehir olmasıyla birlikte belediye gelirlerinin yüzde 83´ünün büyükşehire, yüzde 17´sinin küçükşehire gideceği meydanlarda anlatılıyor ve ilçe ve büyükşehirin belediyelerinin aynı partinin adayının kazanması gerektiğini de belirtiliyor. Belki bu yöntemle projesizliğin üstü kapatılmaya da çalışılıyor. Peki bu yaklaşım doğru mu?
Son beş yıla baktığımızda büyükşehir ile ilçe belediyesinin aynı partili olduğu üç ilçe; Arsuz, Samandağ ve Defne´nin yerel hizmetlere doyduğunu mu görülüyor? O kentlerde yaşayanlar belediyecilik anlamda her hizmeti aldı mı? Yani sorunları yok mu artık? Bugün sorunsuz mu o kentler? O zaman artık ya o üç ilçenin büyükşehire ihtiyacı yok ya da kent ve siyaset kültüründen uzak olan ama aday olarak alanlara çıkanlar, demogoji yapmayı sürdürüyor.
Büyükşehir yasası, aslında ilçelerde belediyelere yapması gereken temel hizmetlerin dışında sosyal ve kültürel projeleri yapmaya yönlendiriyor. Ancak bu projeleri üretmek için de kent kültürünü bilmek gerekiyor. Yaşamlarını kentte sürdüren, ancak belki de bu süreci ağırlıklı olarak ev-işyeri-külüp-pastane dörtgeni arasında geçiren; kent sokaklarında yürümeyen, toplu taşıma aracına binmeyen, bakkaldan sakız, kağıt mendil almayan, köşedeki tatlıcıya gitmeyenler, kent kültürünü de bilemez gibi. Kentte gelişen yaşama sussun kalanların, kent yaşamı ile kent kültürü ve siyaset kültüründen bihaber olacağı gibi...
Anlaşılan o ki, birileri bir masal vadediliyor ve bizlerin de o masala inanmasını bekliyor. Masalı vadedenler, başaktör olduklarına inandıkları masalın savaşmayan, üretmeyen kahramanları olmak, yarattıkları masal kentini yönetmek de istiyor. Projesiz, programsız, eşit mesafeden uzak bir anlayış tarzıyla...
Kent bu anlayış ve yaklaşımla kazanır ve gelişme yaşar mı?
Siz ne dersiniz?