Fevzi MAMİOĞLU


´Sağlık raporu´

Bahara yenice girmiş, Ğid´is Sabatağş bayramını kutlamıştık


Bahara yenice girmiş, Ğid´is Sabatağş bayramını kutlamıştık (31 Mart´taki Yumurta Bayramımız). Ertesi gün Melik´le Ayça ve torunlar geldi. Gülseren akşamdan soğan kabuklarına sardığı yumurtaları kaynatmış. Çocuklara yedirecek. Onların cıvıltısı evin neşesi. Gencay elime dokundu. O da ayağıma bastı türünden çekişmeler. Ah hep çocuk mu kalsaydık ne? Yemekten sonra çay içiyoruz. Zile basıldı. 

— Ehlen ve sehlen. Kim geldi acaba?
Balkondan baktım. Bir genç. Uzun boylu. Kirli sakallı. Esmer biri.
— Buyurun?... Ses yok. Dilsiz mi acep? Melik çıktı. Seslendi. Yine ses yok... Gencin elinde bir kağıt. Sallayıp duruyor.
— Ena abu Zer.
— Neğam?
— Bedde ıtkellem ma seyyid Favze. Fevzi Beyle konuşacağım.
— Hasbinillah ve nığmıl vekil...
Böyle zamanlarda sakin olmak lazım. Dünyanın bin türlü hali var. Aşağıya ineceğim. Melik göğüsledi.
— Dur baba ben ineyim.
— Hayır, oğlum ben inerim. Demeye kalmadı. Alt komşu içeri girdi, o da trııııık peşinden yukarı.
— Ğammo inte ıstaz Favze?
— Eee tfaddal?
— Hod hal var´a. Krıyya u rıd cvaba. (Bu kâğıdı al oku ve cevabını yaz.). Kısaca yazayım. Amcamın oğlu Abu Dırğen imzalı. “Fevziciğim bu Suriyeliye garajda iş vereceğim. Makinistmiş. Sen böylelerini tanırsın.(Ne münasebet!) Bak bakalım aklı başında mı değil mi? (Allah Allah!) Elindeki kağıda yaz!... Yazı Abu Dırğen´in. Tamam, da özel bir iş yeri için de olsa bu tür raporlar sağlık kuruluşlarından alınır bildiğim. Aradım.
— Oğlum bu ne iştir. Adam mı seçiyorsun, dalga mı geçiyorsun.
— Htay ğleyk Favz. Hiç ben öyle işler yapar mıyım? Yalnız patronun kesin emri var. Akil birisinden görüş alın diyor..
— Tamam dedim. Adama baktım. Durgun. Sabit bakışlı. Ne yazacağım bilmem ki!. Çocukluğumuz birlikte geçti Abu Dırğen´le. Kırmak olmaz. Adamın adını soyadını, geldiği yeri, oturduğu mahalleyi, çocuklarını falan sordum. Cevapladı. “Gönderdiğiniz şahsın akl-i melekeleri yerinde. İşe başlaması uygundur.” şeklinde bir not yazdım, verdim, gitti.
Aradan bir saat geçti.
Telefon...
— Alo Fevzi Mamioğlu´yla mı görüşüyorum.
— Evet.
— Ben güvenlikten Rami Doğru. Sizinle görüşmek üzere geliyoruz. Ne konuda?
— Birine verdiğiniz raporla ilgili. Aldı mı beni bir korku. Yahu benim güvenlikle ne işim var ki. Yüzüm kızardı. Yani hayır, bu güne kadar bir yanlışım olmadı. Hani derler ya! “Duvarın dibinden dibinden yürürüz.” Kimseye ilişmeden anlamında.. Hanım tansiyonumu ölçtü.
— Fevziciğim tansiyonun 11
— 11´se yüzüm niye kızardı? Ayağım neden titriyor?
— Yemekten.
— Ya ben yemek mi yedim?
— Belki de çaydandır... Melik´le Ayça (Gelinimiz) kaş göz işareti yapıyorlar. Belli ki onlar da telaşlanmış. Fatoş teyzeyi aradılar. Hemşire ya.
— Teyzeciğim kayınbabamın galiba tansiyonu çıkmış. Ne yapabiliriz?
— Anneciğim dilaltı var mı?
— Çoktandır kullanmıyor.
— Sarımsak yedirin.
— Bakalım. Tansiyon ölçme aletini aldım. Önceki sayımları aradım. Hah buldum. Uuuu 22´lerde. Hemen musluğun altına. Başımı yıkadım. Kurularken kapı çalındı. Herkes banyonun kapısında. İdil açtı. Biri beni soruyor.
— Dedeee adamın biri geldi seni istiyor.
— Adamın birinden zaten başıma gelenler. O hışımla koştum kapıya. Bizim Abu Dırğen.
— Ehlen abu Dırğen. Fut (Geç.) Terlik verdik. Ardından demin gelen Suriyeli. Ve tanımadığım biri. Elinde bir poşet.
— İyi ki geldiniz ağabey dedi hanım. Fevzi´nin tansiyonu çıktıydı. Teselli olur.. Hep içerdeyiz.
— Hayırdır Fevzi?
— Hayırı mı var ya ıbın ğamme. Adamın biri aradı. Güvenliktenmiş. Benimle görüşmeye gelecekmiş. Anlamadım niye!... Birden hepsi güldüler. Suriyeli genç kalktı önümde diz çöktü.
— Ğamca vallahil ğazim bende suç yok. Bütün kabahat bunlarda deyip Abu Dırğen´le o tanımadığım adamı gösterdi. Afalladık hep. Nedir nicedir diye bakıştık. Abu Dırğen
— Fevziciğim bu gün Nisan´ın biri. Sana bir şaka yapalım dedim. Ama görüyorum ki ayarı kaçmış. Özür diliyoruz üçümüz. Bu Suriyeli arkadaş yıllardır bizde. Bu da kapıdaki güvenlik görevlisi. Sana telefon eden. Nazım geçer diye gerçeğe uygun bir senaryo yazdık. Tekrar özür dileriz... Hanıma da
—Gülseren, Fevzi peynirli künefe sever. Biz malzemeyi getirdik. Bir zahmet hazırlar mısın? Bana baktı. Gülümsedi. Bu hoş gör anlamında bir bakıştı. İnhibitör (Kelime manası yıkıcı. Burada sakinleştiren) dolu bir gülümsemeye dayanamam.
— De hayde bakalım herkes bir ucundan tutsun işin. Dedim ve tatlımızı yedik. Tansiyon da anında düştü. Asabi tansiyonun özelliği de bu..
Aman diyim ha aman. Ne kadar nazınız geçse de öyle şakalar yapmayın kimseye.Herkes benim kadar dayanıklı değil!!