Haşmet KOLAĞASI


Sanal para ve Türkiye ekonomisindeki yeri

Mehmet Haşmet KOLAĞASI


Ekonomik süreci belirleyen birçok parametre vardır. Neticeyi tayin eden, bu parametrelerden diğerlerini zaman içinde etkileyen, en güçlü olanlarıdır. Ancak, konjonktürel döngüleri takip ve tahmin etmek yakın gelecekte ya da süreç içinde ekonominin nereye evirileceğini gösterebilir. Bu falcılık ya da büyücülük değildir. Bir bakıma yedi yılda bir mevsimsel döngünün farklı oluştuğunu gözlemlemek gibi… 

Sanal paraya gelince, arkasında bir devlet gücü ya da benzeri gücü taşımayan organizasyonların çıkaracağı sanal para, bir gün batmaya mahkumdur. Devletler bile zaafa uğraması halinde garantörlükleri hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Tarihte birçok defa borsaların batmasının sebebi, reel ekonominin çok üstünde sanal hisse senetleri barındırmalarıdır. Bizdeki, 30 yıl önceki banker faciaları da reel karın, ödenen sanal faizin çok altında gerçekleşmesidir. Bu karla istenen faiz ödenemeyecektir. Faiz borcu ya karla ya da sermaye ile ödenecektir. Kar genellikle istikrarlı olmaz, dönemseldir, sonunda zarar etmek de vardır. Ancak faizde istenen periyodik ve istikrarlı pozitif ödemedir.
Sanal paranın arkasındaki (iyi niyetli de olsa) kişi ya da grubun zaman içinde beklenen karı ödeyecek gücü asla olmayacaktır. Bu durumda faizin ya da portföy yönetiminin kazancı asla reel karın üstünde olmamalıdır. Ya da kalkınma hızı ile ilişkilendirilmelidir. Yani kar-zarar ortaklığı tek yoldur. Aslında toplam ortalama kar içindeki arızi büyük değer artışlarından, ‘bahis´ benzeri gelir elde etmek söz konusudur ve bunun sonunda büyük zararlar da kaçınılmazdır. Bir de buna, borsa cambazlarının tuzaklarının eklendiği hesaba katılmalıdır. Büyük para sahiplerinin ekonomik provokasyonları için piyasaya yatırdıkları büyük ekonomik varlıkları ile piyasaya genel olarak hakim olacaklardır. Bunun yanında reel ekonomiden kat kat fazla sanal varlık talebi varsa kriz kaçınılmazdır. Aynı şekilde sınırsız ve karşılıksız para basıp tedavüle sürme hakkına sahip olanlar ve olmayan parayı varmış gibi kabul ettiren küresel güçlerin piyasaya müdahalesi(!) dikkate alınmalıdır. Birey yerine toplumun geleceğini ön planda tutan inanç ve medeniyetlerde faiz ve sanal kazanç talebi önce ahlaklı toplum bireylerinde ve sonra devlette (yasal düzenleme ile) karşılık bulur.
Çağımızda tedavüldeki paranın karşılığı sorusunun cevabı şudur ki; parayı piyasaya, bankalar aracılığı ile Merkez Bankası´ndan para talep eden birey ve kurumlar, bu talepleriyle sürmüş olurlar, Merkez Bankası iradesi değil. Aynı şekilde faiz, tefecilik, sanal para ve sanal borsa işlemi (olmayan mal ve varlıkların borsada varmış gibi hisselerinin satılması), reel ekonomi yerine piyasaya, gereksiz ve dar bir çevrede dolaşan para sürülmesine ve ekonomik sorunlara yol açacaktır. Bu durumda devlet refleksi piyasanın tamamını daraltacak tedbirler alacak, bu da reel ekonomiyi ve dar gelirliyi zora sokacaktır. Gayrimenkulleri ve benzeri varlıkları çok ucuza kapatanlara fırsat doğacak, haksız zenginleşme söz konusu olacaktır. Burada yapılan işlem piyasayı şişirirken ve devletin piyasayı daraltması ile iki defa haksız zenginleşme olacaktır.
Ancak, olumlu anlamda sanal para, paranın gerçek görevinin mübadele aracı olduğunu ortaya koymaktadır. Mal=Mal mübadelesinin mümkün olacağı ve araştırmalarının başlayacağını 2009 yılında yazmıştım. Bu, iyi niyetli sanal para çıkarıcılarınca gerçekleştirilmiş olacaktır. Ortada dolaşan bir para olmayacak, sadece hesaplarda dolaşan rakamlar olacaktır. Bu devletin ya da küresel gücün vatandaş üzerinde otoritesini artıracaktır. Hatta bu paranın ne kadarıyla ne tür mal ve hizmet talepleri yapılabileceği de çeşitlendirilebilir ve böylece enflasyonist baskı ve ithal malı talebi kısıtlaması ile döviz kuru artışları da engellenebilir. Paranın yatırım ve tasarrufta mı yoksa tüketimde mi kullanılacağı dahi ilk el için takip edilebilir. Hata bu işlem şuanda dahi başlatılabilir. Küresel güçler dünya hakimiyetini kurduklarında, yüz tanıma sistemiyle, uyumlu vatandaşlarının ihtiyaçlarını bu yolla karşılayacak, ancak ikinci aşamada yani hakimiyeti sağladıktan sonra dünya nüfusunu azaltmada sanal parayı kullanacaktır.
Başlangıçta, cari açığı olmayan, siyasi ve askeri gücü olan birkaç devlet ve küreselcilerin bir sanal parası uluslararası ticarette konvertibl olarak kullanılacaktır. Bu savaşı, iyi niyetli bir ya da birkaç devletin kazanmasını ümit etmeliyiz, yoksa insanlık görünmeyen küçük tanrıların köleleri olacaktır. Bu konuda, arkasında dünyanın yarısı büyüklüğünde bir hinterlandı bulunan Türkiye´nin de hazırlık yaptığını düşünüyorum. Bu, geri bırakılmış ülkeleri teknolojinin gelişmesinde olduğu gibi, gücü elinde toplayan küresel ve emperyalist güçlerin ekonomik olarak etkisi dışına çıkaracaktır. Yani onların zenginlikleri ve paraları bir anda çer çöp olacaktır. Bu geçiş döneminde haksız zenginleşmeyi düşünen, kötü niyetlilere karşı uyanık olunmalıdır. Kullandığım bir söz vardır, “Üç kağıtçı, benim cebimdeki parayı alamaz, zira benim onun parasında gözüm yoktur.” Kanaat ve elimizin emeğiyle yetinmekten daha büyük bir zenginlik yoktur.
Sanal para çağında Türkiye, dünyanın yarısına hitap edecek ekonomik, siyasi ve askeri güce ulaşmış olacaktır. Zira paranın gücünün korunması, sayılan bu üç unsuru elde bulundurmakla mümkündür. Türkiye sadece kendi karakteri ile yol alırken de kendini bu görevin başında bulacaktır, bunu şimdiden görüyoruz. Şu anda dahi Venezüella, Azerbaycan, Mali, Katar belki yakın gelecekte Libya gibi dünyanın birçok ülkesi altın ve döviz rezervlerini Türkiye´ye göndermektedir. Batı bu konuda güven kaybetmiştir.
Biz daha çok, işlemlere odaklanmalıyız. Henüz ihraç edilemeyen patates, soğan, pirinç, fındık gibi ürünler devlet tarafından satın alınmakta ve bir kısmı ihtiyaç sahiplerine dağıtılmaktadır. Halbuki selektif para olarak kişilerin hesabına hangi ürünü bu parayla alacakları işaretlenebilseydi işin içine işletmeler de dahil edilmiş olur, devlet kurumları da angarya ile uğraşmazdı. Bu işlem dar ve orta gelirlilerin hesaplarına kişi başı olarak yatırılabilir. Buna elektrik ve su faturalarının bir kısmı yerlilik payına göre ve kaymakamlık yardımlarının da aynı şekilde yatırılması sağlanabilir. Böylece örümcek ağı teorisindeki olumsuzlukların önüne geçilir, takip eden yıllarda mal darlığı oluşmaz, fiyat istikrarı sağlanmış olur. Ayrıca pazar ekonomisinin, kapitalizm döngüsünün önüne geçilmiş olur.
Giderek teknoloji, istihdamı olumsuz etkileyecektir. O zaman önümüze iki uygulama çıkacaktır. İnsanlara vatandaşlıktan doğan hakları nedeniyle milli gelirden pay verilecek ve gönüllü çalışmalar karşılığı da (sosyal, kültürel, çevrecilik benzeri hizmetlere gönüllü katılma gibi) bazı ödemeler yapılacaktır. Bu durumda talep azlığı nedeniyle oluşacak deflasyon ve stagflasyon olgularının önüne de geçilecektir. Yani dondurucu soğuklara karşı soba yakılmış olacaktır. Bu ödemelerin bir kısmı genel harcama hakkına sahip olmalı (çalışma ücreti), bir kısmı da seçilen mal ve hizmetler karşılığı olmalıdır. Bu şekilde teşvik edilen sektör dışına akarak spekülasyona neden olmayacaktır. Bu, toplumda oluşan sosyal çalkantıların önüne de geçecektir. Karşılığı da piyasadaki mal ve hizmet arzıdır. Bu durumda hiçbir ekonomik krizden ve ülke ekonomisini zorlayan olumsuz döngülerden bahsedilemez. Aynı zamanda olumsuz ekonomik gelişmeler karşısında vatandaşın ana tüketim mallarında ve dağıtımında bir sıkıntısı olmayacaktır. Böylece sanal paranın ilk adımları da atılmış olacaktır.
Devlet belirli noktada sanal para gerçek para dönüşümünü sağlar. Mal=Mal mübadele çağı da başlamış olur. Bunları yapmaya azmetmiş bir devlete lazım olan ise askeri, siyasi ve ekonomik güçtür. Bu imkanlardan güçlerini birleştirmiş devlet toplulukları da yararlanacaktır.
Sağlık ve Esenlikler