Sadullah ÇAĞLAR


SANAT ÜZERİNE

Sadullah Çağlar



Sanatçının sürekli gündemde kalması ve sanat yaşamını sürdürmesi oldukça zor. Şöhreti yakalayan sanatçı bir süre sonra unutulur. Halbuki toplumlar sanatçıları, yazarları ile öne çıkar ve gelişirler.
Mesela ülkemizde tiyatro Avrupa Ülkelinden geri değildir. Yakın geçmişe kadar İstanbul´da pek çok tiyatro salonu vardı. İlk aklıma gelen tiyatro salonları arasında Muammer Karaca, Ses ve Kenter´lerin salonları var. Ayrıca Devletin de tiyatrolara desteği vardı.
Peki bu günden geçmişe baktığımızda tiyatro ve sinemanın yıldızı Cahide Sonku´yu kaç kişi hatırlar? Onun oynadığı Dostoyevski´den uyarlanan Suç ve Ceza oyunu aylarca Beyoğlu´ndaki salonda sergilendi. Cahide Sonku tiyatro benim hayatımdır diyordu.
Ülkemizde tiyatro ve sinema sanatının kurucusu olan Muhsin Ertuğrul, Cahide´ye evlenme teklif ettiğinde aldığı cevap; Siz büyük bir hocasınız, bense sizin öğrenciniz, bu yüzden kabul edemem der.
Cahide kısa zamanda şöhreti yakalar ve Boğaz´da büyük bir köşkte lüks içinde yaşamaya başlar. Kendi film şirketini kurar. 1940´lı yıllarda senaryosunu Nazım Hikmet´in yazdığı şehvet Kurbanı filminde muazzam bir oyunculuk sergiler.
Bu güzel insan süreç içinde yoksulluğa düştü. Oysa kendisi ile beraber pek çok sanatçıya şöhret yolunu açmıştı. Mesala Zeki Müren´i şöhret yapan Beklenen Şarkı filminin yapımcı ve yönetmeni Cahide idi. Ancak yoksulluk günlerinde Zeki Müren´den beklediği desteği göremedi.
Zeki Müren şöhrete giden yolda Müzeyyen Senar´dan da büyük destek gördü ve Müzeyyen Senar´ın desteği ile Bebek gazinosunda sahneye çıktı. Zeki Müren´in ses ve sahne eğitimine Senar´ın büyük katkısı oldu. Fakat Senar´ın son zamanlarında Müren onu hiç aramadı ve hatta telefonlarına bile çıkmadı. Senar hastalandığı zaman onunla genç sanatçı Tarkan ilgilendi.
Geçmiş yıllarda Yıldız Mecmuası isimli bir sinema dergisi vardı. Cahide Sonku ile henüz şöhretin başında olduğu yıllarda bir mülakat yaptı.
Mülakatta Cahide Hn. Sizi en çok hangi yazar etkiledi diye sorulduğunda; Ben Shakespeare´ciyim. Onun bütün yazdıkları beni son derece etkiler. Bunlar içinde beni en çok Atinalı Timon adlı hikayesi etkiledi. Shakepeare´nin bu eserinde Timon Atina´da yaşayan oldukça varlıklı bir insan olup etrafına yardımcı olmayı seven yoksul babası bir kişidir.
Timon paralı olduğu sürece evinde yemekler verir son derece geniş bir çevresi vardır. Fakat Timon servetini yoksullara dağıtıp servetini tükettikten sonra etrafında kimse kalmaz. Dostları tarafından terk edilir.
Ve Timon bu duruma isyan ederek; Ey insanlar, evime geldiğiniz zaman sizlere en güzel yemekleri yaptırdım, ceplerinizi altınlarla doldurdum, şimdi nerdesiniz.
Yıldız Sinema dergisine verdiği mülakatta Atinalı Timon hikayesinden çok etkilendiğini anlatan Cahide Sonku bu dönemde Tepebaşı belediye tiyatrosunda Kral Lear oyununda Kral´ın küçük kızı rolünü oynadığını anlatır. Eserde Kral Lear tüm servetini ve yetkilerini kızlarına dağıtır.
Sonuçta kızları Kralı deli olmuş diye onu terk eder ve yalnız bırakır. Yalnız küçük kızı babası ile ilgilenir. Cahide çok okuyordu, zaman bulduğunda değil, geceleri az uyuyor, okumaya vakit ayırıyordu.
Cahide verdiği mülakatta, okuduğu romanlar arasında en çok Charles Dickens´ın İki Şehrin Hikayesi adlı eserinden etkilendiğini anlatır. Eser 1859 yılında gezetelerde tefrika edilmek üzere yazılmış olup, Fransız devrimini esnasında Paris ve Londra´da yaşayan yoksul köylülerin ve aristokratların devrim öncesi ve sonrası değişen hayatlarını anlatmaktadır. 200 milyonun üzerinde satışla tüm zamanların en meşhur romanları arasında yer alır.
Bir dönemin en tanınmış sanatçısı Cahide Sonku´yu andık. Biraz da Fakir Baykurt´tan ve onun tanınmış eseri Yılanların Öcü kitabından bahsedelim. Roman yayınlandıktan sonra çok büyük ilgi görür. Yönetmeni Metin Erksan tarafından filmi çekilir. Kırsal kesimde geri kalmışlığı anlatan filmde Fikret Hakan, Kadir Savun ve Aliye Rona başrolleri paylaşırlar. Aliye Rona haksızlığa ve yoksulluğa karşı çıkan köylü kadını rölünde mükemmel bir oyun sergileyerek yıldızlaşır.
Filmin yıldız oyuncusu Aliye Rona daha sonra Yaşar Kemal´in Yılanı Öldürseler romanından sinemaya uyarlanan filmde de oynamış ve yine başarılı bir oyunculuk sergileyerek başarısının bir tesadüf olmadığını göstermiştir.
!982 yapımı olan Yılanı Öldürseler filminin yönetmeni Türkan Şoray´dır. Filmin Başrolerinde Türkan Şoray, Aliye Rona, Hüseyin Peyda, Ahmet Mekin ve Talat Bulut gibi yıldız oyuncular olmasına rağmen Aliye Rona gösterdiği performans ile öne çıkmıştır.
Aliye Rona dünya çapında şöhret olabilecek yetenekte bir karakter oyuncusu olmasına rağmen hastalandığı dönemde bir bakımevinde yalnızlık içinde yaşama veda etti.
Türk Sanat Müziğimizin Divası olan Müzeyyen Senar´ın gençlik yıllarındaki sesine benzerliği ile öne çıkan Behiye Aksoy Ankara radyosunun düzenlediği ses yarışmasını kazanarak 1948 yılında girdiği radyoda hızla şöhreti yakaladı.
Ankara Gölbaşı gazinosunda sahneye çıktığında fırtınalar kopardı. Gazino´nun müdavimleri arasında politikacı Osman Bölükbaşı da vardı. Bölükbaşının Behiye Aksoy hayranlığı gazetecilerin gözünden kaçmaz ve bir basın toplantısında şu soruyu sorarlar; Sayın Bölükbaşı, Behiye Aksoy´a aşık mı oldunuz, her gün gazinoya gidip onu izliyorsunuz. Bölükbaşı da; Çok sevdiğim bir şarkı var onu dinlemeye gidiyorum. Hangi şarkı sorusuna ise şu yanıtı verir Bölükbaşı; Bende aşk tükendi ateşim yanmaz, Bu ateş küllendi seni de yakmaz, Çağırsan faydasız gelsen de olmaz, Gelemem meleğim geç bu sevda dan .
Behiye Aksoy dendiğinde onun okuduğu ve onunla özdeşleşen o şarkıyı anmadan olmaz;
Kapın her çalındıkça, o mudur diyeceksin
Beni kaybettin artık sen çok bekleyeceksin
Peki yaşarken unutulan 1980 sonrası Namuslu filmi ile Türk Sinemasında
fırtınalar estiren Şener Şen´i nasıl unutabiliriz? Muhsin Bey filmiyle Uğur Yücel
ile birlikte dostlukları, toplumun hızla arabesk müziğe kaymasını ve unutulan sanatçıların hazin öykülerini anlatır.
Muhsin Bey filminin başlangıcında genç Müzeyyen Senar sahnede unutulmaz şarkısını söylemektedir;
Ağlamakla inlemekle ömrüm gelip geçiyor
Devası yok garip gönlüm günden güne eriyor
Geçmiş yıllarda Cumhuriyet Gazetesinde ilginç bir haber okudum, Dünya sinemasını en güzel kadın sanatçısı Alman asıllı Marlin Dietrich öldüğünde onun ismini Berlin´in en büyük meydanına koydular. Marlin Mavi Melek filminde oyunculuğu ve güzelliği ile efsane oldu.
Victor Hugo öldüğü zaman cenaze törenine bir milyon insan katıldı.
Ülkemizde de edebiyata, yazarlarımıza, sanata ve sanatçıya aynı duyarlılığın gösterilmesini temenni ediyoruz.