Halit KATKAT


Sandık birlik sorununu çözemedi

Halit Katkat


Yerel seçimler bir gün, hatta bir gün bile değil bir mesai saati kadar sürede yapılıp bitti. Biteli sekiz gün oldu; ama sayımı hala bitmedi. Öyle görünüyor ki bir süre daha sayım işlemleri sürecek. Sayım işlemi bitse bile bu seçim, tartışması bitmeyen bir seçim olarak tarihe geçecektir. Seçim öncesinden ve hatta her seçimde yayın organlarında yinelenen “oy hakkınızı kullanın”, “beş yılda bir size verilen seçme hakkınızı kullanın” söylemleri ile seçmeni sandığa götürenler; götürmek için en gelişmiş teknolojileri kullananlar ne hikmetse sayım söz konusu olunca işi ağırdan alıyorlar. Yerel yönetimler, hele hele metropol kentler söz konusu olunca, iktidar için hem ekonomik ve hem idari yönetim açısından kaybedilmesinin göze alınamayacağı yerlerdir. Buralar kaybedilince buradaki ranttan yararlanan sınıflar arasındaki ittifaklar da ister istemez yeniden şekillenecektir. Bu durum seçilen kişilerin kişiliği, dürüstlüğü ya da ideolojisiyle de pek bağlantılı değildir. Bu feodal ilişkilerle yürütülmeye çalışılan kapitalist sistemin işleyişiyle ilgilidir.

Bir haftadan fazla bir zamandır süren itiraz ve yeniden sayım sürecinde İstanbul´dan Ankara´ya, Balıkesir´den Muş, Kars ve Iğdır´a kadar seçim kurullarında verilen kararlar tam bir tarafgirlik örneği sergiledi. Halkın sandığa, seçim iradesine sahip çıkması artık eskisinden çok daha zor olmaktadır. Çünkü bundan sonra seçim denince oy torbaları üzerinde uyumak, yalancı medya bombardımanını aşmak ve iktidar sözcülerinden gelen binbir çeşit tehdit ve şantajı göze almak gerekecektir. Bu da sonraki seçimlerde halkı sandığa götürmek için promosyon uygulamasına baş vurulur mu sorusunu akla getiriyor. Diyelim ki bütün bu çetin mücadeleleri göze alıp seçildiniz. Bu durumda belediyeleri almanız işe yarayacak mıdır? Belirli miktarın üstünde ihalelerin ve görevden alma yetkisinin iktidar partisi Genel Başkanının onayına bağlı olması sizin başınızda demoklesin kılıcı gibi sallanamayacak mıdır? Ayrıca belediye meclislerinde çoğunluğu elinde bulunduran iktidar partisinin blokaj gücünü de unutmayalım. Bu zorlukların aşılması halkın büyük çoğunluğunun birlik ve desteğine ihtiyaç var.
Bütün bu zorlukların aşılması için umut bağlanan muhalefet partiler, halkı birleştirecek irade ve programa sahip midir?
Örneğin ana muhalefet partisi CHP, “Birlik olunacaksa şemsiye parti CHP olur” ya da “Birlik için görüşmeye de gerek yok, destek olunacaksa bu parti CHP´dir” anlayışındadır. Bu anlayıştan halkın geniş kesimlerini demesek bile sadece muhalefetin bile birleştirilemeyeceği ortadadır. 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan “birlik” tablosu böyledir. Buna bağlı olarak İYİ Parti ile açıktan Millet İttifakı kurduğu halde CHP´nin sosyalist parti ve yapılara, demokrasi güçlerine ve HDP´ye koyduğu mesafe de ortadadır. Muhalefetin bu zayıflığı aynı zamanda iktidarın moral kaynağı olmasa da teselli kaynağı olmaktadır. Dolayısıyla belirli ilkeler etrafında ve asgari müştereklerde birleşmemiş; halka açık olmayan ve sadece iktidar blokunun geriletilmesi için biraz da kendiliğinden oluşmuş yan yana gelişlerin, bu süreci göğüslemesi, yerel yönetimlerden başlayarak mevzilerini genişletmesi pek olası değildir. Başta İstanbul olmak üzere rantiyeci sınıflardan, betonculardan, demir, çelik ve inşaat tekellerinden kentleri kurtarmak, halkın kaynaklarını talan eden envai çeşit yağma stratejisini çöpe atmak da halkın mücadelesi olmadan başarılamaz. Halkın, emekçilerin ve demokrasi güçlerinin yok sayıldığı ya da edilgen kılındığı yerde; bir talancının yerini bir başkasının alması ise kaçınılmazdır. Çünkü ülke yönetimi gibi kent yönetimi de sınıfsaldır ve sınıf mücadelesinin bir parçasıdır.
Birliğin adresi bir kere daha görülüyor ki; bu gün için görmezden gelinse de kent konseyleridir. Çünkü dışarıda birleşemeyen partiler, sendikalar dahil dernekler, muhtarlar, odalar vb. kentin tüm örgütlü kesimleri bu konseyde kenti yönetmek için bir araya gelebilir, kent yönetimi için programlarını sunabilir ve kenti yönetebilir ve bu uygun bulunan kentlerde denenmelidir.