Halit KATKAT


Savaş, tek adam iradesi ve toplumsal irade

Halit KATKAT


Rusya´nın Ukrayna´ya müdahalesi uluslararası çapta ülkelerin savaş karşısında konumlanışına da yol açtı.

Her suç kendi meşruiyetini yarattığı gibi, bu işgal hareketine girişen Rusya da bu harekata gerekçe olarak Ukrayna´nın NATO ve Batılı emperyalistler tarafından silahlandırıldığını gerekçe göstermektedir.
Putin “burnumuzun dibine bizi tehdit eden füzeler yerleştirmektedirler” diyor. Bu gerekçeye bakarak ulusal çerçeveden bakıp emperyalist mülkiyet ve Pazar alanlarını görmezden gelirseniz “Rusya haklı” diyen tarafta yer alırsınız. ABD de kendi çıkarlarına uygun dünya çapında sınırlar belirleyip Irak, Suriye, Afganistan işgalleri yapmadı mı?
Bu savaşta bir tarafta Ukrayna´yı silahlandırıp üs haline getirmeye çalışan ABD, AB ve bunların güvenlik örgütü NATO; diğer tarafta eski çarlık döneminin ve dağılan Sovyetlerin nüfuz alanlarını kendi özel mülkü olarak gören Rusya var. Bu iki emperyalist güç dünyayı bir satranç tahtası olarak görüp ona göre hamlelerini yapmaktadırlar. Ukrayna halkı başındaki liderin seçimlerinin cezasını çekiyor denebilir.
Toplumsal iradenin olmadığı her ülke ve toplum, seçtikleri liderin aldığı kararların sonucuna katlanmak zorunda kalırlar. Hitler de 'beni bu halk seçti, sonucuna da katlanacak elbet' dememiş miydi? Bu savaşta herhangi bir tarafın yanında olmak halkların çıkarına değildir. İşgal başladığı dönemde AB´yle işbirliği yapan Ukrayna´nın lideri diyordu ki “Batıdan kimse bize yardım etmedi”. Bu açıkça emperyalistlere güvenilmeyeceğinin de bir göstergesidir. Emperyalistlerin kendi aralarındaki nüfuz bölgelerini paylaşma savaşları hiçbir halkın yararına değildir. Hatta tamamen halkları iliklerine kadar sömürme amaçlıdır. Açıkça iddia edilebilir ki tarih boyunca savaşların temel gerekçesi mülkiyettir. Mülkiyetçi sınıfların en üst aşaması olan emperyalist sistem buna sermaye ihracını eklemiştir. O zaman şunu açıkça söyleyebiliriz ki dünyada mülkiyete dayalı sistemler kalkmadıkça savaşlar kaçınılmazdır. Emperyalistler arasındaki savaşta işçi ve emekçi sınıflar kendi ortak iradelerine dayalı barışçı bir sistem kurabilirler. Birinci ve ikinci dünya savaşları sonunda kurulan sosyalist devletler buna örnek gösterilebilir.
Dünyada bilim ve teknolojik gelişmeler emperyalist sistemin işine yarayan ve onun izin verdiği ölçüde olmasına karşın bilişim alanında, uzay teknolojileri vb. alanlarda çok ileri seviyededir. Ama aynı gelişme toplumsal örgütlenme ve toplumsal irade anlamında olmamıştır. Bugün bütün bu gelişmelere karşın hala toplumlar tek adamlardan, bireysel kahramanlıklardan umut bekliyorsa bu evrimsel olarak toplumsal akıl oluşumunun çok gerisinde olduğumuzun göstergesidir.
Ne demek istediğimi anlatmak için toplumsal yönetim ve iradenin olduğu arı ve karınca toplumlarından örnek vermek istiyorum. Yeteri kadar büyük bir karınca toplumu bir fili alt edebilir. Aradaki devasa boyut farkını göz önüne alırsanız bu canlıların toplumsal irade ve birleşik gücünü tahmin edebilirsiniz.
Arılar kolonilerine gelen tehlikenin boyutuna bakmadan toplu olarak ve hiçbir yerden emir almadan kendi yaşamları pahasına saldırırlar. Kovanı koruyan, bal ve nektar toplayan, petek yapan ve bal ve polenleri peteklere dolduran, bebeklere bakan, kovanın temizliğini yapan işçi arılardır. Ve sadece onların silahları vardır. Sadece ana arıyı döllemek görevinden başka işlevi olmayan erkek arıların silahı yoktur. Mükemmel örgütlenmiş bir kovanın kimseye ihtiyacı yoktur. Bütün üretimi işçi arılar tarafından üretilir ve yönetilir. Hatta kovandaki bütün arıların anası ölür ya da üretmeyecek kadar yaşlanırsa, işçi arılar yeni bir ana arı üretirler.
İşçi ve emekçiler bu mükemmel örgütlenmiş canlıları örnek olarak alabilirler. Yani bireysel irade yerine toplumsal iradeyi geçirerek.