ABD, İngiliz ve Fransız emperyalistleri her ne kadar kendilerine müdahale gerekçesi olarak Suriye´de kimyasal gaz kullanıldığını öne sürseler de bu yalana inanan olmadı. Çünkü aynı yalan tekrarlandıkça inandırıcılığını kaybeder. Daha önce ABD, bu ve benzeri yalanları Vietnam, Afganistan, Irak vb. işgallerinde kullanmıştı. Kaldı ki dünyanın en büyük kimyasal silah üreticisi ve ihracatçısı olan ABD, bu konuda en son söz söylemesi gereken merkezdir. İkinci Dünya Savaşı´nda Hitler´in gaz odalarında insanları yakmak niçin kullandığı gazı ve silah yapımında kullandığı çeliği de ABD tekelleri vermişti. İkinci Dünya Savaşı bitip Japonya teslim olduğu halde Japonya´ya atom bombası atmıştı.
Bu saldırı her ne kadar Suriye´ye yapılmış ise de esas olarak mesajın başında Rusya, İran ve Çin´in olduğu bloka verilmiş olduğu konunun uzmanları tarafından dillendirilmektedir. Henüz bir dünya savaşı aşamasına gelmese de savaşın tarafları belli olmaya başlamıştır.
Nasıl ki Birinci Dünya Savaşı´nın çıkmasına neden olarak “bir Sırp´ın Avusturya veliahdını öldürmesi” gösterilmiş ise günümüzde de işin özü ile ilişkisi olmayan benzer yalanlar savaş gerekçesi olabiliyor. Her ne kadar savaşlara “medeniyetler arası çatışma”, uluslararası terörizme karşı mücadele” vb. gerekçeler gösterilirse gösterilsin; bunlar savaşın esas nedenini gözlerden kaçırmak amaçlıdır.
Savaş, kapitalizmin içine girdiği büyük ekonomik bunalımdan çıkmanın yollarından biridir. Sermaye birikimi için en yüksek karı gerçekleştirme amacında olan kapitalizm, ister istemez yeni pazarlar için yayılmacılığı da beraberinde getirir. Bu bakımdan kapitalist iş bölümüne dayalı uluslararası bir sistemde güç dengelerinin kurulması ya da bozulması yaşanan savaşların arkasındaki asıl nedendir.
Savaşları çıkaranlar çoğu zaman emperyalistler olmalarına karşın savaşlardan asıl zarar görenler işçiler ve ezilen halklardır. Savaşın başlangıcında milliyetçi ve dini motiflerle süslenen propagandalarla savaşı destekleyen kitleler savaş başladıktan kısa süre sonra savaşa karşı çıkarlar. Çünkü savaş, ilk önce işçi ve emekçileri vurur. Nitekim savaşlarda öncelikle sivil alanda çalışan işçiler askere alınır. Bu nedenle sivil alanda istihdam düşerken askeri alanda artar. Buna karşılık çalışma saatleri artarken ücretler baskılanır. Örnek olarak Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransa´da çalışma süresi haftalık 60 saate, Almanya´da 70 saate çıkarılmıştır. Bunun yanında savaşı finanse edebilmek için para gerekir. Bunun için vergiler artırılır, yeni vergiler konur, zamlar birbirini kovalar. Gerçek ücretler düşer. Geniş emekçi yığınların payına da yoksulluk düşer.
Savaş sürdükçe ilk olarak cephedeki askerler, ardından cephedeki askerlere silah, mermi ve erzak yetiştirmek için uzun saatler çalışan işçiler, son olarak açlıkla mücadele eden ezilen halk savaşa karşı çıkmaya başlar. Birinci Dünya Savaşı´nın başlamasından altı ay sonra Şubat – Mart 1915´te İskoçya´da 450 bin işçi greve çıktı. 1915´in son aylarında Almanya´da; 1916 yılında yine İskoçya´da savaşın sona erdirilmesi için grevler yapılmıştır. Devrimden önce Rusya´da 1916 yılı boyunca gıda isyanları baş göstermiş, hükümetin isyancılar üzerine gönderdiği askeri birlikler göstericilerin saflarına katılmıştır. 1917´de İtalya sanayisinin kalbi Torino´da, 1918 de Berlin ve Viyana da genel grevler olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı bir taraftan Çarlık Rusya´sının dağılmasına ve Rus devrimine yol açarken; diğer taraftan Osmanlı imparatorluğunun dağılması sonucu Türkiye Cumhuriyeti ve Balkanlarda birçok bağımsız devletin ortaya çıkmasına yol açmıştır.