Sadullah ÇAĞLAR


SEN DE LEYLA´DAN MI ÖĞRENDİN CEFAKÂR OLMAYI?

Sanat dünyası insan yaşamını coşkuyla kuşatır.



Sanat dünyası insan yaşamını coşkuyla kuşatır. Örneğin başta müzik, opera, tiyatro, sinema ve resim. Özellikle müzik yaşamın en önemli gerçeğidir. Peki Doğu´nun insanı Batı´ya göre neden duygusal.
Makineleşme çağı kişiyi tüm sevme tutkusundan arındırdı. Artık 18. yüzyıldaki destansal sevdalar yok. İnsanoğlu duygularını kaybetti. Örneğin asırlar önce Babil´in hükümdarı Harun Reşit, bir gün yakınlarına: “Hiç mutlu değilim, sarayımda 300 tane cariyem var, ama kalbimde aşk yok. Sanki yapayalnızım. Bu boşluk benim bir gün kalbimi durduracak” der. Hükümdar konuşurken Harun Reşit´e saray sorumlusu: “Sultanım, Pers Hükümdarı size bir dostluk armağanı yolladı.”
Merak içinde olan Harun Reşit huzura getirilen bu kadını merakla izler. Meçhul güzelin yanına gelir, yüzündeki tül örtüyü kaldırır. Ve bir anda inanılmaz bir yüz güzeli, simsiyah gözler, çatılmış kaşlar ve Venüs´ün sanki bir tanrıçası…
İranlı elçi: “Hükümdarım size, muhteşem Harun Reşit´e Pers İmparatoru´nun bir dostluk armağanı.”
Aradan saatler geçer Harun Reşit kendine gelemez. Kendi kendine, “Bu yaşıma kadar böyle bir güzele rastlamadım” der. Aradan günler geçer, bir gün esrarlı kadınla baş başa kalan Babil´in hakimi, “Sen kimsin, beni bir anda kendine esir ettin, gözlerin sanki boş olan kalbime ışık saçtı. Ey güzeller güzeli, söyle bana adın nedir,?” Başını öne eğen bakire, “Adım Leyla” der. Başı dönen Harun Reşit: “Leyla mı? Aman yarabbi neden bu Leylalar böyle eşsiz yaratık oluyor. Persin Şahı bana seni yollamakla kalbimi durdurmak mı istedi. Acaba sen Fuzuli´nin Leylası mısın. Seni yaradan ne kadar özenmiş.Bağdat, Basra senin ışıldayan gözlerinle aydınlanacak. Sen çöldeki Kays´ı mecnun ettin, ben senin esirin olmaya hazırım Leyla.”
Genel olarak Fuzuli, yazdığı Leyla ile Mecnun aşk hikayesi, yüzyıllarca efsane sevda olarak hala ama hala varlığını sürdürmekte. Acaba neden batılı Fransız yazarı 1001 Gece Masalları, destansal Mezopotamya´da, Arap çöllerinde yaşanan büyük aşkları insanlığa armağan etti.
Şekspir´in nasıl unutulabilir ki, o büyük dehanın eşsiz sevda romanı. Büyük aşkın sonunda iki sevdalı ölümsüz tutkusunu canlarıyla öderler. Soylu Jülyet´e rahip tarafından verilen ilaçla mabette uyurken onu öldü zanneden Romeo baygın yatan Jülyet´e seslenir: “Ey sevgili Jülyetim, niçin hala o kadar güzelsin. Yoksa o hain ölümde mi sana aşık oldu? O menfur canavarın bu karanlıkta seni sevgilisi olsun diye sakladığına inanayım mı? İşte bundan korktuğum için ben hep seninle kalmak istedim ve karanlık gecenin sarayında senin yanına geleceğim. Seni yalnız ölüme gönderemem. Ve Julyet senin aşkına bu zehri içiyorum.”
Romeo zehri içtikten sonra ilacın etkisi geçip uyandığı zaman sevgilisinin zehir içtiğini anlayan soylu Jülyet, Romeo´nun dudaklarını yalar: “Hain bir damla bile bırakmamış.” Romeo´nun belindeki hançeri kalbine saplar. Ve iki erdemli insan sevmenin bedelini hayatlarıyla öderler.
Bu iki sevgi dolu soylu kişi, katı ailelerinin geçmişteki kan davasının bedelini öderler. Şekspir´in bu önemli eseri, İtalya´nın Verona kentinde yaşanan aşk efsanesi, tüm Avrupa´yı kuşattı.
Fuzuli´nin Leyla ile Mecnun kitabı, acaba Şekspir´den önce mi bilmiyorum. Bu iki efsane eser sonuçta aynı amaca yönelikti.
Leyla ile Mecnun bir gün gece çölde çadırın yanına yakın, ayışığı çölü aydınlatırken buluşurlar. Kays, “Leyla senin zalim baban, benim amcam bizi ayırmak için her kötülüğü yapacak. Geçtiğimiz günlerde babam kardeşinin yanına arkadaşıyla gidip seni bana istediğinde baban ayağa kalkarak ben senin deli oğluna kızımı vermem. Bir daha evime gelme diye babamı kovmuş. Gerçekten umutsuzum Leyla.”
Leyla; “Kays babam ne yaparsa yapsın bizi kimse ayıramaz. Çünkü ben kalbime söz verdim. Senden başkasını sevmeyeceğim.”
Kays; “Leyla bir gün bizim sevdamız kızgın çölleri aşıp yıldızlara ulaşacak ve yeryüzü bu kutsal sevdayı konuşacak. Genel olarak bu sevgi çölü aşıp tüm dünya kıtalarına ulaşacak.”
Geçmiş yıllarda gazinolarda, radyolarda, gramofonlarda ölümsüz bestekâr Saadettin Kaynak´ın eserlerinin birçoğu Leyla ile Mecnun üstüne yapıldı.
Leyla bir özge candır
ya da;
Aşk uğrunda bağrı yanık yolcular
Ey ipek kanatlı seher rüzgarı, uğradı mı yolun Leyla´nın üstüne
Çocukluk yıllarımız gençliğe kadar bu büyük aşkın müziğiyle doluydu. Bizim evde Columbiya marka gramofon vardı. Sabah kalkar yüzümü yıkar gramofon dinlerdim. Ama bıkmadan her gün dinlediğim Müzeyyen Senar´ın hıçkırıklı sesinde;
Sen de Leyla´dan mı öğrendin cefakâr olmayı
Bir bakışta ey güzel beni mecnuna döndürdün.
Söyle Allah aşkına, söyle nedir bu aşk bu sevda
Sonra bir gün Leyla´nın babası kızını alıp götürmeye hazırlanırken çadırları söker, her taraf virane olur. Aradan zaman geçer, Kays çadırların yanına geldiği zaman her taraf virane olmuştur. Kays hıçkırarak Münir Nurettin sesi ile;

Leyla Leyla neden ses vermiyor
Susmayın bahçeler güller goncalar
Leyla nerde yoksa unuttu mu vefayı

Ve başka bir plak;
Hala acıyor gözlerinin yaktığı yerler
Bir zamanlar şehirler, ülkenin her yeri müzikle, sanatla doluydu. Şimdi ise coşkulu günlerimizi hep arıyoruz. Bizleri o kültür yarattı.