Halit KATKAT


Sendika içi demokrasi nasıl olmalı

Halit KATKAT


Demokrasi bir yönetim biçimi olarak genelde bir kitlenin kendini yönetecek kişi yada kişileri seçmek için ortak irade koymasıdır. Ama demokrasi sadece seçimden ibaret değildir.

Bu gün bütün sistem kapitalistin istediği biçimde, istediği yere yatırım yapması; çalıştıracağı işçi ve emekçileri ihtiyacı olduğu kadar ve ihtiyaç duyduğu zamanda alıp işine gelmediği ya da işi bittiğinde işten çıkarması şeklinde çalışır. Yine ülkeyi yönetenleri, her ne kadar işçi ve emekçiler oylarıyla seçseler de sistemin işleyişi sermaye sahiplerinin istediği şekildedir. Yani kapitalistler için tam bir demokrasi vardır denebilir. Ama yönetime oy verip seçen işçi ve emekçi kesimler için aynı şeyi söyleyemeyiz. Asıl olarak demokrasiye onların ihtiyacı vardır.

Demokrasiye ihtiyacı olan bu üretici ve hizmet veren sınıfların yönetimde temsilcileri yoktur. Bu sınıflar için hak almanın yolu birleşik mücadeleden geçmektedir. Bunun için yasalarda yer alan sendika, sigorta vb haklar bizzat işçi ve emekçilerin uzun süreli mücadelelerinin eseridir. Bu birleşik mücadelenin aracı da sendikalardır. İşçi ve emekçiler bu aracı bir kaldıraç olarak kullandıkları oranda hak alabilir, kendileri için demokrasinin sınırlarını genişletebilirler. Bu bakımdan işçi ve emekçiler önce kendi sendikalarında demokrasiyi yerleştirmelidirler.

Ancak bu gün sendikalarda yönetimler işçi ve emekçilerin özgür iradesini yansıtmıyor. Genel seçimlere benzetilmiş bir sistemle bürokratik kast sendikaların yönetimine hakimdir. Bu bürokratik kastın devamlı ayakta kalmasının sırrı delege sistemidir. Üyelere seçtirilen delege, yönetimin ya da bir siyasi grubun belirlediği kişidir. Bu delegeler genelde önceden tespit edilerek liste halinde üyelerin oyuna sunulur. Seçilen delegeler üst kurulda kendini belirleyen grubun adaylarına oy verirler. Böylece yönetimde yer alan kast değişmeden uzun süre sendikanın başında kalır. İşçiler bu durumdan rahatsız olursa başka bir sendikaya geçerler; ama orada da durum pek farklı değildir. Delegenin temsil ettiği işçilerle bağı ve sorumluluğu yoktur. Dolayısıyla işçilere karşı hesap verme zorunluluğu da yoktur.

İşçilerin sendika yönetiminde söz ve karar sahibi olabilmesi için delege sistemini değiştirmeleri gerekmektedir. İşyeri birimlerinde doğrudan işçilerin seçeceği temsilcilerin işçiler adına yönetimi belirleyeceği bir sisteme geçmeleri gerekir. Temsilcilik, işçi taleplerini yönetime taşıyan ve işçilere hesap verebilen, sorumluluğu olan bir kurumdur. Seçilen temsilcilerden oluşan bir temsilciler kurulu, yönetimi seçme, denetleme ve görevden alma yetkisine sahip olursa bürokratikleşmenin de önüne geçilmiş olur. Hatta bu kurulun toplu sözleşmeleri işçilerle birlikte hazırlaması ve işçilerin nabzını daha yakından tutması açısından da pratik yol olabilir. Bu yöntemle yönetimlerde siyasi grupların değil tamamen işçi ve emekçilerin hakimiyeti ve sınıfın birliği sağlanabilir. Bu durumda sendika yönetimine ağzı laf yapanlar değil; iyi temsilcilik yapanlar geleceklerdir.

Bu sistem sadece işçi sendikaları için değil; kamu emekçisi, öğrenci, köylü vb sendikalar için de geçerlidir. Çağımızın en büyük karşıtlığı sermaye sınıfı ile işçi ve emekçi sınıflar arasındadır. Bu karşıtlığın çözümü de işçi ve emekçi sınıfların üretim alanında sermayeye karşı vereceği mücadelede yatmaktadır. Bu nedenle de işçi ve emekçilerin birliğine ve mücadelesine ihtiyaç var.