Halit KATKAT


Sendikacıların lüksü işçilerin izin verdiği kadardır

Halit Katkat


Bir zamanlar Maden İş sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer´in lüks Jaguar arabası gazetelerde yer almış, yine başka bir sendikanın önünde sıralanan Audi marka arabaların görüntüleri internet sitelerinde görüldü. Geçenlerde sendikacıların lüks harcamalarıyla ilgili yeni bir örnek gazetelerde yer aldı. 50 bin lira maaş alan Öz çelik-İş Sendikası Genel Başkanı Yunus Değirmenci, 1.8 milyon lira değerinde süper lüks makam aracı aldığı ortaya çıktı. Gazetecilerin sorularına yanıt veren Yunus Değirmenci maaşının 'tam olarak 50 bin değil; 30 bin ile 50 bin arası olduğunu söylüyor. Lüks otomobil için de ‘kampanya vardı 1.8 milyonluk aracı 1,4 milyona aldık´ diyor. Daha önce de Memur-Sen´e bağlı Sağlık-Sen Genel Başkanı Semih Dursun, piyasa değeri yaklaşık 800 bin lira olan Audi A6 aldığı gazetelerde yer almıştı.

Bundan tam iki yıl önceki yazımda: 'Petrol-İş, Yol-İş, Hava-İş, Liman-İş, Türk-Metal, Maden-İş, Hizmet-İş gibi sendikalardaki genel merkez yöneticilerinin aldıkları maaşların asgarisi 20.000 TL. en yükseği 85.000 TL. İki ay da bir de çift maaş alıyorlar. Yöneticiler bu maaşları büyük ölçüde harcamıyor. Zira altlarında sendika tarafından tahsis edilen bir araç var. Aldıkları sigara, yedikleri yemek, içtikleri çay, kahve; giyindikleri ceket, yurt içi ve yurt dışında yaptıkları tatil, kaldıkları otel… Her şey örgütlenme ve eğitim gideri olarak fatura ediliyor. Maaşlar dışında sendikanın aldığı taşınmazlar, kırtasiye, matbaa, yemek, tanıtım vb. harcamalarını temin eden şirket ve kişiler üzerinden sağlanan sendikacı gelirleri de ayrı bir sorun. Burada Türk-Metal Sendikası´nın başkanlığı üzerinden holding patronu olan, ardından da Ergenekon davası sanığı olan Mustafa Özbek´in durumunu da hatırlatalım.' diye yazmıştım.
İşçiler asgari ücretle zar zor geçinirken, nasıl oluyor da sendikacılar lüks içinde yaşıyor; ya da toplu sözleşmelerde yüzde üç-dört zamlara imza atan sendikacıların kendileri neden mütevazi yaşama razı olmayıp lüks içinde yaşadıklarını sormanın bir gereği de yok anlamı da... Çünkü sendikacılar üzerinde işçi denetimi yok. Onların işçileri sömürüp lüks içinde yaşadıkların yazılması, hatta her gün gazetelerde boy boy yazılması onları utandırıp bu lüks yaşamlarından vaz geçirmez. İşçilerden kesilen sendika aidatlarının ne kadar tuttuğu ve bu miktarın ne kadarının işçilere döndüğü, dönmeyen kısmının nerelere harcandığı işçiler tarafından denetlenmediği sürece bu sendikacıların işçiler üzerindeki saltanatı sürüp gidecektir.
Genel Merkez yönetimleri delegelerin oylarıyla seçilmekte ve bu yönetimle birlikte denetim organı da seçilmektedir. Bu denetim organı genellikle yönetimin belirlediği kişilerden oluşur. Peki bu durumda bu kişiler yönetimi ne derece denetleyecektir? Bu soruyu buraya bırakalım.
Genel kurullarda sendikacıların maaş ve yollukları genel bütçe içinde personel giderleri olarak delegelerin oyuna sunulmakta; işçilere bunların miktarı hakkında bilgilendirme yapılmamaktadır. Böylece sendikacıların ücret ve yollukları bütçeyle birlikte genel kuruldan geçmektedir. Delegeler ya sendika bürokrasisinin belirlediği kişiler olduğundan ya da genel kurul bir an önce bitsin gidelim havasında olduklarından bu konuda soru sorulmamaktadır. Birinci olarak sendikacıların maaşları işçi denetiminden böylece kaçırılmış olmaktadır.
İkinci olarak, sendikaların seçim sistemi işçilerin sendika yönetimlerini denetleyemeyeceği ve kolay kolay değiştiremeyeceği şekilde hazırlanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Tüzüklerde üye sayısı 500 kişiyi aşan sendika şubelerinde ve genel merkez seçimlerinde delege usulü seçim esas alınmış. Daha önceki yazılarımda bir çok kez yazdığım gibi delege usulü seçim sistemi sendika bürokrasisini ayakta tutmaya yarayan bir sistemdir. Bunun yerine işçilerin denetlemesi, ulaşılması beğenmediklerinde görevden alınması kolay olan bir sisteme ihtiyaçları var. Bu da delege yerine doğrudan işçilerin seçip denetleyebildiği temsilcilikler ve bunların oluşturduğu temsilciler meclisi tarafından seçilen ve istendiğinde temsilcilerin çoğunluğu tarafından görevden alınan yönetim sistemine ihtiyaç var. Bunu işçiler isterlerse bir çok farklı yöntemle gerçekleştirebilirler. Sendika yönetimlerini zorlayabilirler; bu sistemi uygulayan sendikaya geçebilirler ya da kendi işlerini bu meclis aracılığıyla sendikadan bağımsız olarak yürütmekte ısrar edebilirler.
Üçüncü olarak da genel kurullarda sendika yöneticilerinin maaşlarını asgari ücrete bağlayabilirler. Asgari ücretin iki, üç veye daha fazla katı olabilir. Bunu işçiler belirleyecek. Bunun sendika tüzüğüne girmesi ve sendikanın anayasası gibi kabul edilmesi şart. Bunun sendikacıların kendi maaşlarını keyfi olarak belirlemesini önleyeceği gibi ve sendikacıların asgari ücret için çaba harcayacağı ve buradan da tüm işçilerin birliğinin sağlanacağı çok açıktır.