Cehalet denildiğinde hep “Cahiliye Dönemi” akıllara gelir mi bilmem?
Daha eski dönemlere ait kuralsız yaşam, sosyo-ekonomik koşulların varlığıyla da –bir ölçüde- devam eder.
Tek Tanrılı dinlerin ortaya çıkışıyla “Cahiliye Dönemi” denilen bu devir bir çırpıda kapanmaz; günümüzde bile yer yer kendini gösterir. Böylesi bir yaşanmışlık bireysel anlamda da olsa bir yerlerde pırtar. Çağdaş Dünyanın olanaklarını kullanan “Kırk yamalı Bohça”yı aratmayan bu arsız gen günümüzde ‘arsız gen´ olarak adlandırılır.
Sözkonusu karanlık dönemler Batı´da iyiye doğru evrilen bir eğri gösterir…
Doğu´da ise grafik eğrisi jakoben yitme gücüyle kendini gösterir. Bu eğri pozitif bilimi aşarak kendi karanlık coğrafyasında zigzaglar çizerek yaşamına devam eder. Kısaca ‘dışı kalaylı içi vay vaylı´ bir düzenek yaşamını sürdürür.
“Sertifikalı Cehalet”in okulu yoktur. Çünkü; evler, sokaklar, kıraathaneler, pazar yerleri birer okuldur…
Herkes herşeyi bilir(!) dilimize kazandırılan taze bir deyim. Denilebilir ki; keşke herkes herşeyi bilse.
Ancak, bilmediği halde bilir görünme hali ve de ahvali yine halkın dilinde somutlaşır… Ukala boşboğaz, denir, çoğu zaman bu tiplere. Ya da şöyle mi desek? Kalbi mühürlü, beyni teneke kaplı .
Yaşayanlar bilir; daha düne kadar eli kalem tutanlara, mürekkep yalayanlara ışıltılı gözlerle bakılır, sevilir- sayılırdı…
Köyün öğretmeni, imamı, orman bekçisi… bilge sayılır, itibar görürdü zavallılar tarafından. Yine zavallılar tarafından köyün ağası, aşiret reisi de önemsenir. Belki bunun nedeni güç ve kudrettir. Güç ve kudret ki, önünde eğilesi ve eli öpülesi kasketliler, basma etekliler tarafından bir yenilmezlik unsuru olarak görülürler.
İşte, ‘ben bilmem sen daha iyi bilirsin beyim´ diyen o zavallılar sözkonusu “Sertifikalı Cahiller” dışında kalırlar.
Çünkü onların çocuklarının eli kalem tuttu, gözleri bilime odaklandı. Babaları ceketini sattı, anneleri gelecek uğruna saçını süpürge etti.
Ne yazık ki, bu durum-daha çok- yoksulluğun kol gezdiği, yoksunluğun birileri tarafından hapsedildiği zamanları işaret eder.
Bunu daha iyi anlayabilmek için 400-500 yıl gerilere gidersek Batı´da reform, rönasans hareketlerine rastlarız. Ki, buralarda adım adım hurafelerden uzaklaşılmış, doğmalardan uzak kalınarak bilim rehber kılınmıştır. Bununla yetinilmeyip katolik öğretiden çıkıp seküler bir dünyanın kapısı aralanmıştır. Böylece gele gele bu güne gelmişler.
Tanzimattan başlamak üzere Cumhuriyetle birlikte hız kazanan Aydınlanma çalışmaları yazık ki, sekteye uğratılmıştır.
80´lerden bu yana teknolojiye el sürüp bu güne gelmişiz… Tuşlamalardan dokunmalara oradan da göz okumalarına kadar gelmişliğimiz “Aydın” kılamamış bizi. Kol ve bacak çalışmamış, el işlevini görememiştir. Yapan el, yalnızca dokunur hale gelmiş.
En kötüsü “Sertifikalı Cahiller” ordusuna bir yenisi daha eklenmiş.
Yeni Dünya Düzeni (YDD)´den Küresel Dünya heyyulasına terfi etmişiz.
Akyurek1956@hotmail.com
20.03.2020