Leman GÖÇMEN


Sevgili İsmet Paşam

Leman GÖÇMEN


25 Aralık, senin bizim aramızdan ayrılışının yıldönümüydü. Aslında sen, sağlam yüreklerin gönlünden hiç çıkmadın. 

Her zaman açık ve doğru sözlü, bizlere gösterdiğin yolda, yolumuza devam etmeye çalıştık. Çok dikenli yollardan geçtik, çok da fire verdik. Arkanda bıraktığın Cumhuriyet kuşağının bir neferi olarak seni ilk defa İskenderun´a trenle geldiğin 17 Ekim 1941´de İskenderun garında 4 çocuk annesi sevgili annemiz Hüsniye Göçmen´le beraber seni karşılamaya geldik. Çay Mahallesi gara yakın olduğu için ben 8 yaşındaydım. Kardeşlerimden birinin elinden tuttum. Birisini de annem, yürüyerek otogara geldik. Annem beyinci kardeşimize hamileydi. Şu anda ben olsam o durumda cesaret edemezdim diyorum. Okuyup yazma bilmeyen bir kadın olarak gönlündeki inançlar onun da sapasağlamdı. Yanında sanırım oğullarından biri de vardı. Öyle demişlerdi. Gülerek, selam vererek, korumasız yolun sonuna kadar geldin. Caddeye ulaştığında karşılayan arabaya bindin, uzaklaştın.
Olabildiği kadar kalabalık bir topluluk ellerinde bayraklarla alkışlayarak karşılanmıştın. Sevgili babamı oralarda görmedim. Zira o karşılama komitesindeydi. Ağırlanma, yemekle o ilgileniyordu.
Babamın sana olan hayranlığı ve Hatay´ın anavatana bağlanması konusunda büyük Atatürk´ün hep yanında olduğunuzu bilirdi ve ölünceye kadar da senin izinden, yanından hiç ayrılmadı. Dolayısıyla bizler ve çevremizdeki akrabalarımızla senin hedeflerinde olduk; tabiki hepimizi de sarmıştı.
O yıllardaki Halkevlerinin çok düzgün kültür çalışmaları vardı. Hatta buranın ilk gazetelerinden biri olan Körfez Gazetesi´nin sahibi Ahmet Perker, Halkevinin müdürüymüş. Bizler oraya 23 Nisanlarda, Cumhuriyet Bayramlarında gider, tiyatro oyunlarımızı, balolarımızı yapar eğlenirdik. Ve orada tiyatrodan tutunuz her çeşit kültür, sanat faaliyetlerinin bütün kolları vardı. Bunu geçmiş kuşakların hiçbirinin unutmaması lazım geliyordu. Nasıl ki babam bize anlattıysa, biz onun izinden yürüdüysek o dönemin bir de çok idealist öğretmenleri vardı. Öğretmenlerimizden okullarda her zaman Cumhuriyeti, Atatürk´ü, silah arkadaşlarını anlatan bölümleri öğrenirdik.
Nasıl geçti yıllar… ve 1950 yılını bulduk. O yılların hangisini anlatsam. Politikaların fırtınalı günlerini mi, çektiğimiz partizanlık acılarını mı… her biri destan olur ama, sen dik duruşunla muhalefet yıllarına da vatandaşları birbirine düşürecek söylemlerin olduğu bir gün bir demecin vardı. “Sevgili vatandaşlarım, sizler güzel vatanımızda biliyorum ki bazı sıkıntılarınız var. Ancak sanmayın ki milletvekillerimiz her zaman böyle kavga yapmazlar, tartışmazlar. Kendilerini ilgilendiren bir konular olursa hemen kadehler kalkar, neşe içinde arkadaşlıklarını yaparlar. Sizler de kavga etmeden, büyük olaylara karışmadan parti çalışmalarınızı yapın” demiştin.
Eğer bu beyanatın içinde bir yalan ve yanlış varsa vebali benimdir. Ben 86 yaşında bir beyne, hafızaya sahibim. Bunun içinde hatalarımın olabilmesi de mevcuttur.
Ben senin cenaze merasimine gelemediğim için çok acı çekmiştim; hala da üzülürüm. Sen binlerce yıl geçse de nurlar içinde yat ancak 5 yıl Ankara´da yaşadığım yıllarda ve Ankara´ya her ziyarete gittiğimde Atamızı ve seni ziyaret etmeden geri dönmem. Bir de ‘İsmet paşanın anıt mezarı mezarı daha görkemli bir yerde olmalıydı´ derim. Anıtkabir´de boynum bükük bir fotoğrafım vardır. Ben yine seni anarım, seni yazarım sevgili paşam.
Çok yakın zamanda bir televizyon kanalında eşi de yazar çizer olan bir kadındı. Hemen not alma alla alışkanlığıma rağmen adını not etmemiştim. Birdenbire ‘Lozan´ın uydurulduğu´ yönünde bir şeyler söyledi. Hatta ve hatta 6 okun laiklik kısmının sonradan ilave edildiğini söylemişti.
Sevgili vatandaşlarım siz de İsmet paşanın hayatını, savaşlarını, özel hayatını bilhassa, onun ne kadar ince ruhlu; hem bir kurmay hem bir halk adamı ve her zaman vatanı milleti için herşeyini feda etmiş biri olduğunu unutmayın. Eşinin hamile olduğunu cephede öğrenmiş, harp devam ediyor ziyarete gelememiş, çocuk dünyaya gelmiş yine görememiş. Harp yılları ve çocuk ölmüş ama yine görememiş. Bunları bilememek bir nankörlük örneğidir.
Paşam sen kal-u belaya kadar nurlar içinde yat. Sen yine doğrulardan yana olduğun gibi doğrular da senden yana olacaktır.
Hoşçakal