Sadullah ÇAĞLAR


Sevgisiz hayat bitkiseldir

Sevmek ya da sevdalanmak, insan olmanın en önemli felsefesidir.


Sevmek ya da sevdalanmak, insan olmanın en önemli felsefesidir. İnsan sevmek ya da sevilmek için yaratılmıştır.

Sevdalanmanın çeşidi vardır. Kimi insan kafasında tutku dünyayı değiştirmek nedeniyle yola çıkar. Tıpkı Darwin´in evrim teorisini gerçekleştirmek için olduğu gibi. Darwin, yüreğinde taşıyıp, maceralı Ant dağlarına büyük keşfini gerçekleştirmek için çıktığı büyük yolculukta, sonuçta insan fosillerini bulmuştu.
Ne demişti Kırmızı-Siyah romanının destansı yazarı Standhal, 'Bir adamı üzüntülü gördüğüm zaman onun sevmeye başladığına inanırım.' Kırmızı ve siyah kitabı yüzyıl önceden yazıldı ama güncelliğini hiç kaybetmedi. Romanın kahramanı köylü genç öğretmen Sorel, evin hanımı soylu Kontes´e aşık olmuştu. Kadın Aristo Fransa´nın gelenekçi krallık yapısına bağlı, genç Sorel ise cumhuriyetçi yani ihtilalci.
Birgün Kontes, politik öğretmeni uyarır, 'Bak genç adam. Benim duyularım var, benim de sevmeye, sevilmeye hakkım var. Sana olan sevgim bazen beni aşıyor. Kişiliğimle çatışıyorum. Ama aramızda aşılmaz duvarlar var. Sen siyasi bir kimlik taşıyorsun. Bense krallık geleneğine bir din gibi bağlıyım. Aramızda uçurumlar, yani engeller var. Sen dünyayı değiştirmek için yola çıktın. Sonuçta bana aşık oldun. Benim senin dünyana girmem çok çor. Ama bazen duygularıma hakim olamıyorum ve korkuyorum. Bir gün yol ayrımına geldiğimiz zaman o an için kalbim durabilir. Ayrılığına tahammül edemem. Ama istemediğim ayrılma doğarsa bu benim için facia olur.'
Standhal´in ölümsüz eserinin kahramanı bir ihbar sonucunda ihanete uğrar, büyük aşkının faturasını giyatonda başıyla öder. Sevdiği adamın ölümünden kendini sorumlu tutan madam, kısa zaman sonra yaşamını sonlandırır.
Tarihte yaşanmış büyük aşklar incelendiğinde Fuzuli, Leyla ile Mecnun romanını yazdığında Shakespeare büyük eseri Romeo Juliet´i yazmamıştı. Leyla ile Mecnun, çölde yaşanan efsane bir aşkı anlatır. Bizler büyük aşkın kitabını okuduğumuz zaman çocukluk dönemini yaşıyorduk. Bir gün Kays, Mecnun´a yakınları 'Sen Leyla´yı seviyorsun lakin Leyla senin gönlünü kaptıracak kadar güzel değil' dediklerinde Mecnun, 'Siz kalbimdeki Leyla´yı anlayamazsınız' der.
Genelde sevdalanmanın mantığı yoktur. Sıradan, birçok zengin ailenin kızını yoksul bir insan sevebilir. Ya da siyah zenci bir kişi beyaz bir kadına sevdalanabilir. Bir bilimci sevdayı şöyle açıklıyor: Aşkı muhakeme etmek isteyen kişi birgün muhakemesini kaybeder ve o kişi bütün ömrü boyunca yalnız kalmaya mahkumdur. Sonuçta bu adam klinik vakasıdır. Çünkü onda kalp ağrısı yoktur.
Tarihe baktığımız zaman Sezar gibi katı dünya imparatoru, hiç kimseyi sevmeyen Nil´in kraliçesi Kleopatra´ya sevdalanır ve imparatorluğunu onun ayakları altına sermiytir. Sezar, sevmenin ya da kalbine yenilmenin bedelini Roma senatosunda hançerlenerek ödedi.
Ne demişti Sokrat? “Bütün önemli aşklarda kadın vardır.”
Deha yazar Balzac, “Sevmesini bilenler ancak büyük adamlardır.”
Bundan yıllar önce gazetelerde ilginç bir konu okumuştum. İstanbul Üniversiesi´nde genç bir kız, intihar etmeden önce sevdiği adama yazdığı veda mektubunda şöyle sesleniyordu: 'Serdar, bu sana yazdığım son mektuptur. Bu bir yerde sana vedadır. Seni başka bir kadınla görmeye tahammülüm yoktur. Kalbim bu ağır yükü kaldırmayacak kadar hastadır. Her gün ölmektense bir defa ölmek benim için çözüm olacaktır, ama şunu iyi bil ki ölüme giderken benim hazin hayatıma son vermem benim için tek kurtuluştur. Ama Serdar, seni asla ama asla affetmeyeceğim. Keşke sana hiç rastlamasaydım. Yaşarken ölmektense mezar benim tercihimdir. İhanete uğrayan aşkımı benimle beraber mezara taşıyorum. Sana başka söyleyecek sözüm yoktur.'
Seven, aşkını canıyla ödeyen bu soylu kişi, insan onurunu beraberce ölümsüzlüğe taşıması kutsanacak bir trajedidir.
Hani bir şarkı vardı geçmişte, dillerden düşmezdi. 1950 sonrasıydı. Unutulmaz sanatçı Mualla Mukadder´in duygusal haykırışı, 'Sevda öylü müşkül ki onu çekenler bilir.'
Aşık Veysel´e kulak verelim: BENDE BU SEVDAN OLMAZSA GÜZELLİĞİN BEŞ PARA ETMEZ.