Sadullah ÇAĞLAR


SİNEMA TARİHİNDE TARTIŞMALI FİLMLER

Sadullah ÇAĞLAR


 

Beyazperdenin sanat dünyasını, genel kültürü sokaktaki insana taşıması, kişinin gelişme bakımından çağın en büyük yeniliğiydi.

Günümüzde bilgisayar, internet ve akıllı telefon, sınırları aşıp evrensel kültürle birarada yaşamanın tıkanan yollarını açmıştır.
Geçmiş yıllarda radyo ve sinema, yeni insan gelişinde önemli katkısı oldu.
Edebiyatın kitapla buluşması, sanatla beslenen tiyatro, müzik, opera, resim… bu arada beyazperdenin sokaktaki insanla buluşmasıyla sis perdesi kalktı.
Bir zamanlar kitap okuma merakımızın, sinemayla bütünleşmesiyle sanki yeni ülkeleri keşfettik. Tercüme romanlarını okuma dönemine yeni girmiştik. Okuduğumuz ilk kitap Ernest Hemingway´in Çanlar Kimin İçin Çalıyor kitabı idi. Ispanya İç Savaşında Cumhuriyetçiler ve Frankocuları konu alıyordu. Fakat biz politik olarak çok gelişmediğimiz için konuyu anlayamıyorduk; çocukluğu yeni aşıyorduk. Politik değildik. Sonra Çanlar Kimin İçin filmini seyrettik. Fakat, romana göre değişmişti. Kitabın ismi Çanlar Kimin İçin Çalıyor idi, ancak film kitaptan uyarlanmasına karşın İstiklal Kahramanları adını almıştı. Filmdeki diyaloglar yıllar sonra soğuk savaş döneminde suçlandı. Filmin başrolünü oynayan Gary Cooper´e, yargılandığı mahkemede savcı ‘sen neden bu filmde rol aldın?´ dediği zaman “Efendim, ben sinema sanatçısıyım. Benim mesleğim, bana verilen işi yapmak. Üstelik ben politik olarak demokrat bir kişiyim” der.
Genel olarak okuma tutkusu bizim için sanki ekmek gibiydi.
Mutlaka her gün kitapçıya uğrardık. Bir gün kitap rafında küçük bir roman ilgimi çekti. Romanın adı Muhbir´di. Mevzu, ´İngiliz işgali´ndeki İrlanda´da geçer. Sömürge yönetimine karşı mücadele veren İRA üyesinin yakalanması için aranan kişiyle ilgili ihbar edene para ödülü verilecektir. İşgale karşı mücadele veren lider, kasabaya inerek eski dostunun yanına gelir. Ona, “Anneme haber ver. Zamanım fazla değil,. Mutlaka görüşmek istiyorum” dediğinde arkadaşı yüzüne korkuyla bakar. Derhal ayağa kalkıp, “şimdi gidiyorum” diyerek kapıdan çıkar çıkmaz, doğruca polise gider ve arkadaşını ihbar eder.
Bu romanı, John Ford, sinemanın dahi yapımcısı Oskar ödülü kazanarak film sinema tarihinin önemli klasikleri arasında yer alır. Film 1939 yapımı, fakat Türkiye´de gösterime girmedi. 1993 yılında paralı kanal Cime5´te seyretmiştim.

O dönemde sinemada film gösterimi öncesi gidip taş plaklardan Münir Nurettin Selçuk´un ‘Aşığa Bağdat Sorulmaz; Müzeyyen Senar´ın “Bir ihtimal daha var/ o da ölmek mi dersin” ya da “Niçin baktın bana öyle/ aşık mısın canım söyle” şarkılarını zevkle dinlerdik. O dönemde günlük İstanbul gazeteleri teyyare postası olarak uçakla gelirdi. Gazete okuyucuları bizler, saatlerce uçağı beklerdik. Çocukluk günleri... yaşlı aydınların bazen sohbetlerini dinler, bilgilenirdik. Gazeteler 10 kuruştu. Babam Cumhuriyet okurdu. Biz de Ulus, Hürriyet Gazetesi alırdık.
Ayrıca, bazı yayınevleri haftalık cep kitapları yayınlardı. 1 liraya klasik romanlar satılırdı. Örneğin bu kitaplar arasında Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok romanını almıştım. Kitabın yazarı Erich Maria Remarque, Birinci Dünya Savaşını anlatıyordu. Bu savaşın acımasız yapısını teşhir etmişti. Romandan uyarlanan savaş karşıtı film, sinema tarihinde çok ses getirdi. Film, Almanya ile birçok batı ülkesinde yasaklandı.
Film, en iyi film eseri olarak Oskar ödülü aldı. Konu, üniversite öğrencisi iki arkadaşla başlar. Sınıfın tarih hocası derste öğrencilere ‘Alman halkı üstün bir soydan gelmekte. Onun için sevgili gençler hemen şubeye gidip, asker yazılıp cepheye koşun. Sizden yeni kahramanlar bekliyoruz” der.
İki arkadaştan biri; ‘Ben savaşmak istemiyorum. Onun için asker yazılmayacağım.”
Diğer arkadaş; “Olmaz, ikimiz beraber gönüllü olarak savaşa katıylacağız.”
Sonuç: Savaşa heyecanla katılan iki arkadaştan biri çatışmada yaralanır. Onu hastanede ziyaret eden arkadaşı, “Nasılsın” diye sorar. “Çok iyi değilim” diyerek ayaklarının üstündeki battaniyeyi kaldırır. Ama iki bacağı da kesiktir. Ağlayarak: “Sen beni uyardın, askere yazılmayalım diye. Seni dinlemedim. Sen haklı çıktın. Keşke cephede ölseydim.”
Türkiye´de 1940´larda Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, ülke genelinde filmin başta Halkevleri´nde olmak üzere bütün öğrencilere gösterimi için genelge yayımlar.
Batı´da bazı film yapımcıları, kapital güç oldukları için rejime karşı bağımsız film yapabiliyorlar. Örneğin, ABD´li yönetmenin Vietnam Savaşı ile ilgili yaptığı Müfreze filminde ABD´li askerlerin Vietnam´ın Mayllay köyünde yaptığı katliam tepki yarattı.
Köyün evleri, çocuklar içinde olmak üzere yakılması, Müfreze filmi Vietnam olayını teşhir etti.
Başta ABD kamuoyu bu katliam nedeniyle ayağa kalktı. Aydınlar, üniversite öğrencileri, sokağı harekete geçirdi.
ABD, Vietnam´dan bu mücadele sonucunda çekildi. Ama, bu çekilmede parlamento dışı muhalefet de etkili oldu.
Unutulmaz klasik filmler içinde sürekli anılan bir film de Roma Tatili´dir. Bu filmin ilgi çekici hikayesi nedir?
Batılı bir prenses, ülkesi adına İtalya´yı, Roma´yı ziyaret eder. Resmi, uluslararası kabuller ona sıkıcı gelir, sinirleri bozulur. Bir gece misafir olduğu saraydan çöpü taşımaya gelen ufak bir kamyonetin arkasına gizlice binip sarayın dışına çıkar. Sokak ona öyle ilgi çekici gelir ki, insanların çığlığı, satıcıların gürültüsü, prensesi şaşkına döner. Bu arada Roma polisi bütün şehri aramakta... prenses ortada yoktur. Majesteleri, akşam sonrası, geceye doğru, yorgun, sokakta bir sırada oturup uyuklar; yatıp uykuya dalar. Bir gazeteci evine dönerken kaldırımda sıranın üzerinde yatan genç kıza yaklaşıp uyandırmaya çalışır. Fakat genç kız sürekli sayıklar. Gazeteci bu meçhul kızı, sokak kızı zanneder. Bir taksi çağırıp onu Roma´nın işlek bir yere bırakılmasını söyler. Fakat taksici kabul etmez. Bunun üzerine prensesle taksiye binip onu evine götürür. Tek odalı evde eski bir somyaya yatırır. Sabahleyin geç kalkan gazeteci, acele giyinip çalıştığı ofise uğrar. Gazetenin müdürü ‘Saat 2´de Roma´da misafir olan prenses basın açıklaması yapacak. Sen neredesin?´
Adam, gazetenin sorumlu müdürüyle tartışırken gözü masadaki gazetedeki fotoğrafa takılır. Fotoğraftaki genç kız, evindeki prensese çok benzemekte. Şaşkınlıkla gazeteyi eline alıp eve koşarak gelir. Prenses hala uyumakta… gazetedeki resimle yatan kıza bakar. Ta kendisi. Aniden davetsiz misafiri somyadan kaldırıp kendi yatağına yatırır, odasını düzenlemeye çalışır. Sonra, ceylan gözlü genç kızın gözleri açılmaya başlar. Saraya alışık insan, ‘ben neredeyim´ diye kendine gelmeye çalışır.
Roma Tatili filminin başka bir ilginç yanı var. Nedir? Politik bir olaydır.
Roma Tatili, sanat dalında 2 Oskar ödülü kazanır. Filmin kadın oyuncusu Audrey Hepburn ile film senaryosunu yazan ödül almıştır ama adı açıklanmaz. Peki neden? Filmin hikayesini senaryo olarak yazan, ödülü kazanan kişi ödül gecesi ortada yoktur. Peki nerede? Adı Dalton Trumbo. Çok merak edilen yaratıcı sanatçı, cezaevindedir. Neden tutuklu? Politik düşüncelerinden dolayı.
ABD´nin soğuk savaş döneminde güdümlü mahkeme tarafından mahkum edilmişti.
Genelde sinema, bir dünyadır.