Mustafa AKYÜREK


SKYPE İZDÜŞÜMLERİ

Mustafa AKYÜREK


Genelde olanlar neyse ne de, dokunulmaz dediklerimiz de çarçaf çarçaf ortalıkta.

Gerçi kafa kağıdımız neredeyse elden ele dolaşıyor; kütük defterinde ait olduğumuz sararmış sayfalar cam vitrinlerde sergileniyor.

Gezegenimiz küçük bir köye dönüştü dediysek, bu kadarını da söylemedik.

Sesli, görüntülü yaşanmışlıklarla birlikteyiz her an.

Elektronik posta, video, facebook, wattsapp derken skypeye  gelip dayandık.

Sanal alışveriş, pardon dijital Pazar internet aracılığıyla AVM´lerin, marketlerin papucunu dama attı, atacak.

Hatta, kimi ülkelerde paranın yalnızca bir meta olduğu, bunun için cüzdan taşımanın, banknot saymanın ilkel duruma düştüğü görülüyor.

Uzun zamandır bas parayı, al Cola´yı MATİK´lerin olduğunu biliyorduk.

Yalnız cola mı?

Su, çikolata, ciklet vb. şeyleri  ekleyebiliriz.

Corona Günleri´nde parasız Matik´ler de ortaya çıktı…

Yerel yönetimlerin siyasal kaygıları ve sosyal duyarlılık tepkileri çerçevesinde yurttaşlara sunulan hizmetler elbette parasız.

Ancak, gözden kaçan ya da bilerek üstüne basılan bir haber Vietnam´dan geldi…

Batı´da insanlar marketlere akın edince, parayla rezil olurken Pirinç-Matikler kuruldu vietnam sokaklarına, bulvarlarına. Bunlar da çeşitli yiyecekler ve poşet poşet pirinç verdiler halka.

Otoriter, totaliter yönetimler deyin bunlara.

Ne derseniz deyin ama, o MATİK´lerin yanına gidip bir şeyler almaktır, aslolan.

Ehh, Yankee´lere duyurulur!

Nereden nereye geldik…

Sykpe´den başladık, haberleşme araçlarına dokunarak MATİK´leri, marketleri, paralı- parasız alışverişleri görücüye çıkardık.

Bunları yaparken aynaların arkasından dolanıp göz çakımını hiçe saydık…El temasını, vücut dilini yalnızca kitap sayfalarında sararmaya bıraktık.

Ha, sanal zeka ve akıllı robot çalışmaları ne de zahmetli bir işmiş diyecektim…

Biz insanlar-kapitalizm sayesinde-birer robot haline gelmek üzereyiz…

Dijital halimizden belli değil mi?

Vakit varken isterseniz olup bitenleri ve bizi bekleyen son´ları bi´ düşünelim…

Ve henüz konuşmaktan, görüşmekten, sevdalanmaktan yanaysak el ele tutuşalım.

Bakın, yıllar önce Halil Cibran ne diyor…

“Ben bir denizciyim ve her gün yeni bir coğrafya keşfediyorum içimde, ruhumda.

Dostum; sen ve ben iki yabancı gibi yaşıyoruz yeryüzünde. Öylesine yabacıyız ki, ta ki senin konuşana dek, benim de seni yüreğimde hissedene kadar sürecek  yabancılığımız.

Bu yalnızlığımız senin ve benim bir ayna karşısında suretimizi görünene kadar sürecek.”

 

                                                                                            UNESCO-KURİER-1983/Bern

                                                                                            (Almanca Sayı)

                                                                                        akyurek1956@hotmail.com

                                                                                                 02.05.2020