Nurullah ER


SOKAKLARIN SESSİZLİĞİ

Nurullah ER


İki haftadır sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.

Sokakların sessizliği, kalabalıkların kimsesizliği yaşanıyor.
Şafak söküm öncesi, Amanosların tepesinden uzanan tan yeri ağartısı, İskenderun´un üzerindeki sis perdesini aralayarak, Törfez açıklarının maviliklerine gömülüyor.
Önce Arap bülbüllerinin ağaçlarda gevrek şakırtısı, ardından kumruların binaların saçaklarında gukuklu uğultusu, sonrada yerlerde serçelerin cıvıltısı... Aydınlığı muştuluyor.
Doğa ayakta, bahar coşkusunun zirvede olduğu günler.
Alaca şafakta iş için yola çıkanlar, namaz için camiye gidenler, spor için yürüyüşe başlayanlar evlerin sessizliğine gömülmüşler.
Okullarda bir ayı geçkin öğrenci cıvıltısı yok.
Gün aydınlığıyla başlayan sabahın iş gününde, çarşı esnafı kapalı, sokaklar, caddeler boş, gelen giden araba gürültüsünden uzak.
İstirahata çekilmiş gibi şehirler...
Böylesi bir bahar ayında karakış kaplamış gibi yolları.
Dilde sessizlik varsa, kalpten ve gönüllerde kimsesizlikler yaşar.
Sessizliğin sesini dinlerken, yanlış yapılmış bir şeyin suçluluğu geliveriyor insanın aklına.
Bilimle cehalet...
Savaşla barış...
Zenginlikle yoksulluk... Birbiriyle bir daha yüzleşmeli. Sınav olmalı!
Koronavirüs, salgın, bulaşıcı ve öldürücü olan hastalık, küresel ekonomik güçlerin son kırk yıldır yarattığı sistemi; ekonomik, sosyal ve siyasal olarak dipten sarstı. İnsanlar ölüyorlar... Bunda vebali olan herkesin kendi kendiyle yüzleşmesi gerekir.
Doğaya hükmetme refleksiyle şekillendirdiğimiz dünyada, doğaya yabancılaşmış atıklara dönen bizlerin başına gelen bu felaketler, ettiğimizin karşılığı, doğaya karşı bir daha yenilgimiz olsa gerek.
Değerleri gölgeleyerek toplumları değiştiren bütün kötülükler, ağaçlarda saklı yaşayan kurtlar gibidir. Mahatma Gandhi, “Çalışmadan zengin olmak, ahlak ve vicdan olmadan ticaret yapmak, ilkesiz siyaset etmek toplumu ve insanları mahvedecek ölümcül hastalıktır” demiş.
Belki de günümüzle ilgili en güze tasviri, Tibet´in ruhani lider yapmış. “Şimdi artık pencerelerimizde çok şeyin olduğu, ama odamızda hiçbir şeyin olmadığı zaman...”